Makaleler

Grevler ve 1 Mayıs

1 Mayıs yaklaşırken sınıfı ilgilendiren gündemin de giderek sıcaklaştığını görmekteyiz. Yasal kısıtlamaların ve sendikaların gerçekliğinin bir sonucu olarak grev hakkının etkin şekilde kullanılamadığı ülkemizde grevler yeniden gündemde yerini aldı. THY ve Çaykur’da grev kararlarının ilan edilmesi ve sağlık emekçileriyle demiryolu emekçilerinin özelleştirmelere ve ticarileşmeye karşı yaptıkları grev ve eylemler ile yoğun bir süreci geçirmekteyiz.

THY ve Çaykur grevlerinin duyurulması yalnızca kamu işçilerinin mevcut haklarını koruma amaçlı mücadeleleri olarak ele alınmamalıdır. Elbette bu yönü de önemlidir ancak her iki kurumda da uzun süredir devam eden sendikasızlaştırma operasyonlarına, taşeronlaştırmaya, güvencesiz çalışma dayatmalarına karşı oluşan tepki de grev kararlarında ve grevin taleplerinde ön sıralardadır. THY’de grev hakkının yasaklanması, buna karşı çıkan işçilerden 305’inin işten çıkarılması, uzun yıllardır Hava-İş’e karşı işverenin saldırgan tutumu, bununla beraber Hava-İş’in uzun süredir işten çıkarılmalara ve grev hakkının yasaklanmasına karşı verdiği istikrarlı mücadelesi, mücadelesinde çok sayıda eksik olmasına karşın ısrarı ve çabası sonucu grev hakkının geri kazanılması ve çalışanlara dayatılan daha ağır çalışma şartlarına tepkinin de etkisiyle sendikal örgütlülüğün yeniden güçlendirilmesi çabası grev kararının alınmasında ve taleplerin belirlenmesinde belirleyici olmaktadır.

Çaykur’da da devletin işçileri zorla Hak-İş’e geçirme ve sendikanın yetkisini düşürme amaçlı 5 yılı bulan çabasının sonuçsuz kalması sonucunda toplu sözleşme masasına oturan Tek Gıda-İş’in, işçilerin 5 yıldaki kayıplarını alma ve sendikalı çalışmayı güçlendirme amaçlı talepleri sürecin grev aşamasına gelmesini sağlamıştır.

Sağlıkta ticarileşme ve bununla bağlantılı sağlık emekçilerine yönelik artan şiddet, taşeronlaşma ve hükümetin sağlık alanına yönelik daha kapsamlı saldırı planları geniş kitlelerin sağlık emekçilerinin örgütleri üzerinden harekete geçmesini sağlamıştır. Demiryolu emekçileri de demiryollarının özelleştirilmesine ve serbestleşmesine karşı mücadele etmektedirler. Sağlık ve demiryolu emekçilerinin hareketliliği uzun süredir hareketsiz kalan, baskı altındaki kamu emekçilerinin mücadelesinin ve özelde KESK’in yeniden toparlanması açısından oldukça değerlidir ve KESK’in gelişmesi için izlemesi gereken istikamete de işaret etmektedir.

Bu mücadeleleri kamu işçilerinin ve emekçilerinin geçmiş süreçten kalma ayrıcalıklarını koruma amaçlı beyhude çabaları olmamak gerekir. Bu mücadeleler esas olarak uzun süredir sistemli şekilde sürdürülen örgütsüzleştirme ve güvencesizleştirme saldırılarına karşı biriken tepkiyi göstermektedir. Bu anlamda işçi sınıfının ezici çoğunluğunun içinde yaşadığı güvencesiz, kötü çalışma şartlarına karşı gelişen tepki ve öfkenin bir parçası olarak ele alınması doğru olacaktır.

Yine not edilmesi gereken bir diğer gelişme de yıl başından bu yana taşeronlaştırmaya karşı sendikalarca düzenlenen mitinglere geniş kitlelerin katılmasıdır. Zonguldak ve Lüleburgaz’dan sonra İzmir’de düzenlenen mitinge katılan binlerce kişi doğrudan taşeron sistemini hedef almıştır.

Önceki senelerde işçi mücadelesinde öne çıkan, genellikle işçilerin kendiliğinden gelişen öfke patlamaları ile sendikalı olmak veya kıdem tazminatını almak için yapılan direnişlerdi. Örneğin geçen sene boyunca Antep, Adana ve Gerede işçilerinin kitlesel tepkileri ve birçok yerelde kendiliğinden yapılan protestolar ve çok sayıda sendikalı ve sendikasız fabrika önü direnişler buna örnektir. Bu sene ise işçi hareketliliğinde sendikaların düzenlediği miting ve mücadeleler daha ön plana çıkmaktadır. Sendikalarda bu yönlü yönelim gelişmekte ve olumlu çalışmalar diğer girişim ve hazırlıklar için teşvik edici olmaktadır.

1 Mayıs ve sonrasında bu yönde hareketliliğin gelişeceğini öngörmek mümkündür. Hükümetin gündeme getirdiği yeni saldırılar da tepkinin büyümesini şart koşmaktadır. Çalışmalarımızda bu gelişimi dikkate alarak hareket etmeliyiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu