GüncelMakaleler

GÜNCEL | Deprem ve Rejimin Çürümüşlüğü

"Devrimciler ve ilericiler bu gerçeğin farkında olarak hareket etmeli, faşizmin bu türden “yardım” kurumlarının gerçek niteliğini halka teşhir etmeli. Bunun yanında devrimci ve ilericiler kendi yardımlaşmalarını, dayanışmalarını örgütlemeliler"

24 Ocak Cuma akşamı merkez üssü Elazığ Sivrice olan 6.8 büyüklüğündeki deprem 50’nin üzerinde insanın hayatını kaybetmesi, binlerce insanın yaralanmasıyla sonuçlandı.

Deprem bölgesi başta olmak üzere on binlerce insan zorlu kış koşullarında yaşamak zorunda bırakıldı. Ancak depremin yıkıcı etkisinin yanında başta Kızılay olmak üzere, devlet bürokrasisinin çürümüşlüğü ve halk düşmanı yüzü bir kez daha ortaya serildi.

Hatırlanacağı üzere daha depremin ilk saatlerinde Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın attığı Twitter mesajında SMS yoluyla Kızılay’a 10 TL bağış yapılması çağrısında bulunarak deprem faciasını yardım adı altında ranta çevirmek istemesi, sistemin çürümüşlüğü ve halk düşmanı karakterini bir kez daha gösterdi.

Kendi varlığını halkı sömürmek ve katletmek üzerinden inşa eden TC rejimi, 17 Ağustos 1999 ve 12 Kasım 1999’da yaşanan depremlerin ardından ek vergilerin yanısıra özel iletişim vergisi ve özel işlem vergisi adında yeni vergiler getirmiş ve kamuoyunda meşrulaştırılmak için bunlar “deprem dayanışma vergileri” olarak adlandırılmıştı.

Sadece bir yıllığına alınacağı ilan edilen vergiler 26 Kasım 1999 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan kararla uygulamaya konuldu. Ancak sadece bir yıllığına getirildiği iddia edilen vergiler, 2003 yılına kadar sürekli uzatıldı; 2003’te ise kalıcı hale getirildi.

Elazığ depreminin ardından Kızılay’ın bağış çağrısı yapması, depremzedelere yönelik yardımın devlet erki tarafından tek elde toplanmaya çalışılması, alternatif yardımların engellenmesi, yardımların eşit dağıtılmaması gibi gelişmeler sonucunda kamuoyunda “deprem vergileri nereye gitti?” sorusunun sorulmasına yol açtı.

Faşizm bu soruya cevap olacağına, soruyu soranlara soruşturma açmakla yanıt verdi. Havuz medyası da bu soruyu soranları vatan haini ilan etti, kimi yorumcular eleştiri getirenleri “soyu sopu belli olmamakla” itham ettiler.

2003 tarihinden itibaren ne kadar deprem vergisi toplandığı bilinmemekle birlikte, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yaptığı açıklamada, 2004-2019 yılları arasında 65 milyar lira toplandığını belirterek bu vergilerin nereye harcandığının hesabının verilmesi gerektiğine belirtti.

R.T.Erdoğan bu soruya;

Bunlar yatıyor kalkıyor ‘O parayı nereye, bu parayı nereye harcadınız?’. Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da Bay Kemal’e bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok. Bütün bu harcamalar nasıl yapılıyor, bunlara bakmıyor ki. Bütün bu konutlar nereye yapılacak?” diye yanıt verdi. Ardından ise AKP İl Başkanları toplantısında yaptığı konuşmada “Türkiye, tarihinin en hızlı ve etkili afete müdahalesini Elazığ depreminde yürütmüştür. Deprem için toplanan paralar yerine gittiği gibi biz milli bütçeden de harcama yaparak oraları ayağa kaldırdık” dedi.

Anlaşıldığı üzere rejim sıkışmışlığını gidermek adına depremi “bir algı operasyonu” olarak ele aldı. Gerek bakanların ve gerekse de R.T.Erdoğan’ın deprem bölgesine ziyaretleri, ziyaretlerde yaşananlar (bir afetzedenin kurtarıldığı halde sırf R.T.Erdoğan’la görüntü vermek için 1 saat göçük altında bekletilmesi), havuz medyasının ısrarlı bir şekilde “en hızlı ve etkili müdahalesi”nin yapıldığını propaganda etmesi ve ardından yaşananların üzerini örtmek için kullanıldığı açık olan Ekrem İmamoğlu’nun tatilinin günlerce konuşulması vb. iktidarın başta deprem vergileri olmak üzere toplanan vergilerin başka kaynaklara aktarıldığının sorgulanmasının önünü kesmeyi hedeflediği anlaşılmaktadır.

Oysa deprem vergilerinin depreme değil de yandaş müteahhitlere aktarıldığı bir sır değildi.

Bu gerçeği yıllar önce dönemin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek bir toplantıda “biz o vergilerle yol yaptık” olarak açıklamıştı. Bu açıklamadan da görüleceği üzere, önce bir kerelik denilen sonra da kalıcı hale getirilen deprem vergileri yandaşları daha da zengin etmek için amacı dışında kullanılmış durumdadır.

Nitekim artan tepkiler üzerine İletişim Bakanlığı yaptığı bir twiter paylaşımında deprem vergilerinin “eğitim, sağlık, ulaştırma, kentsel dönüşüm, turizm, güvenlik, adalet, afet ve acil yardım, sanayi alt yapısı” gibi alanlarda kullanıldığını açıkladı.

Bu açıklamanın ne kadar doğruyu yansıttığı ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, halk düşmanı bir karakteri olan TC faşizminin ve AKP kliğinin halktan deprem vergisi adı altında toplanan vergileri çok çeşitli alanlarda kendi yandaşlarının servetlerine servet katmak için kullandığı anlaşılmaktadır.

 

Kızılay Vergi Kaçırma Hayır Vakfı!

Deprem sonrasında aradan daha saatler geçmemişken halka yardım çağrısı yapan Kızılay’ın asıl işlevi olan yardım yerine başka işlerle uğraşması, rejimin kendi yandaşlarını zengin etmek için nasıl çalıştığını göstermesi açısından son derece anlamlıdır.

Yayınlanan bir belgeye göre AKP’ye yakın Torunlar ailesine tartışmalı bir özelleştirmeyle hibe edilen Başkentgaz’ın, 2017’de Kızılay’a 8 milyon dolarlık şartlı bir bağış yaptığı ortaya çıktı. Şart, bağışın 75 bin dolarını Kızılay alacak, kalan 7 milyon 925 bin dolarını da yurtlarında çocuk istismarıyla gündeme gelen Ensar Vakfı’na yurt inşaatı yapılması için transfer edilmesi olarak ifade ediliyordu.

Olayın ortaya çıkmasından sonra Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık katıldığı bir TV programında; “Başkentgaz’ın yapmış olduğu bu parayla Kızılay’ın Ensar Vakfı’na yurt yapması yasal mıdır?” sorusu üzerine “Tabi yasaldır. Bu bir şartlı bağıştır. Vergi kaçırmak başkadır, vergiden kaçınmak başkadır” dedi. Kınık oldukça pişkince başka örnekler olduğunu da ekledi. Kızılay’ın bağış ve yardım gelirlerinin; 2013: 88.1 milyon TL, 2014: 74.5 milyon TL, 2015: 51.5 milyon TL, 2016: 1 milyar 173 milyon TL, 2017: 2 milyar 261 milyon TL, 2018: 3 milyar 346 milyon TL olduğu ve Kızılay’ın topladığı bağışların son 3 yılda 35 kat arttığı dikkate alınırsa, İslamcı vakıf ve dernekler üzerinden belli bir çark kurulduğu anlaşılmaktadır.

Kızılay bürokratlarının maaşlarının yüksekliği, kimi toplantılara harcanan paranın astronomik rakamları ya da kadrolarını kendi akrabalarıyla doldurma pratikleri vb. rejimin olağan işleyişi olduğundan dikkat çekmemekle birlikte, yukarıda itiraf edilen ilişkiler ağının gerçekte AKP faşizminin kendi yandaşlarını nasıl finanse ettiğini göstermektedir.

Kızılay’ın sadece ülke içinde değil, Suriye işgalinde de aktif olması, rejimin bu türden vakıfları sadece arpalık olarak kullanmadığı aynı zamanda işgal ve katliam saldırılarında da kullandığını göstermektedir.

Ortaya çıkan bu durum pek çok açıdan rejimin çürümüşlüğünün belgesi olarak görülmelidir. Kuşkusuz ki bu tür durumlar ilk defa AKP iktidarıyla yaşanmamaktadır. AKP öncesinde de hakim sınıflar benzer taktiklere başvurmuşlar, devlet olanaklarını, bal tutan parmağını yalar misali sonuna kadar kullanmışlar ve servetlerine servet katmışlardır. İlginç olan bu tür transferlerin yapılması değildir.

Bu işlemler düzenin doğasında vardır. Rejim halkı soymanın, hakim sınıfları korumanın ve zengin etmenin üzerine kurulmuştur. İlginç olan böyle bir belgenin sızdırılmasındaki zamanlamadır. Bu durum hakim sınıf klikleri içinde iktidarda bulunan kliğin içinde belli bir saflaşmanın, kapışmanın olduğu anlamına gelmektedir.

Her ne olursa olsun yardım adı altında faaliyet gösterdiği iddia edilen bir kuruluşun, böyle akçeli işlerde kullanılması, vurgunculuk ve yolsuzluğun taşeronu olarak ele alınması, rejimin çürümüşlüğün hangi aşamada olduğunu göstermektedir.

Devrimciler ve ilericiler bu gerçeğin farkında olarak hareket etmeli, faşizmin bu türden “yardım” kurumlarının gerçek niteliğini halka teşhir etmeli. Bunun yanında devrimci ve ilericiler kendi yardımlaşmalarını, dayanışmalarını örgütlemeliler. Deprem gerçeği bir kez daha göstermiştir ki halk düşmanı faşist rejimden halka yarar yoktur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu