Kadın

GÜNCEL | İstanbul Sözleşmesi revize edilemez!

"Mevcutta kadınlara dönük şiddetin bir parçası haline getirilen ailede dahil biz kadınlar açısından kadına yönelik her türlü şiddete, kadın katliamlarına, cinsel saldırıya karşı adım attıracak her sözleşme, her hak mücadelesinin yürütücüsüyüz. Kadınları güçlendirecek tüm reformsal taleplerin öznesi olmak, yürüttüğümüz mücadelenin bir parçası olarak ele almak durumundayız"

28 Haziran 1969’da ABD’nin New York kentinde eşcinsellerin polis müdahalesine karşı başlattıkları direnişin ardından her yıl haziran ayının sonunda dünya genelinde yapılan LGBTİ yürüyüşleri bu yıl da Türkiye’nin gündemindeydi.

Yapılan kampanyalar ciddi bir kitle tarafından sahiplenilirken erkek egemen  devlet anlayışının beslediği kimi homofobik ve transfobik bir “çevre” tarafından karşı bir kampanyaya başladı.

“Onur Haftası” sona ermiş olsa da devamında süren tartışmalar İstanbul Sözleşmesi’ne kadar dayandı. Tartışma büyük oranda erkekler tarafından yürütülürken, sözleşmenin aile bütünlüğünü bozacağı iddiası ile sürdürülüyor.

11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi ismiyle anılan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ni imzalayan ilk ülke Türkiye’ydi.

8 Mart 2012’de Resmi Gazete’de yayımlandığı için de iç hukukun bir parçası haline gelen sözleşmenin ana ekseni  toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine dair maddeler içeriyor.

Şu ana kadar 46 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan sözleşmeyi onaylayan ülke sayısı ise 32. Kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddete maruz bırakılanın  korunması, suçların-suçluların cezalandırılması ve son olarak, kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü politikaların hayata geçirilmesi  için ilk adımların atılması noktasında sözleşme dört temel ilkeye dayanak  oluşturuyor. Kadına yönelik şiddete karşı insan hakları temelli biz sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi, yalnızca cezasızlığı ortadan kaldırma ile değil, kadınların korkmadan, güven içerisinde, şiddetten uzak ve ayrımcılığa uğramadan yaşamasına ve maruz bırakıldıkları şiddet için tazmin edilmelerine de ilk adımların atılması için bir olanak sağlıyor.

Türkiye ilk imzalayan olsa da şiddet politikaları üretiyor

Sözleşme kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, kadınların her türlü şiddetten korunması, kadınlara yönelik şiddetin faillerinin kovuşturulması, yargılanması ve cezalandırılması için hazırlanmış bir metin olarak duruyor önümüzde.

Uzun bir zamandır sözleşmenin maddelerinin uygulanması için kadın örgütleri mücadele veriyor. Ancak sözleşmeyi ısrarla uygulamayan Türkiye sözleşmeyi ilk imzalayan ülke olsa da kadınlara ve LGBTİ+’lara dönük her türlü şiddete karşı herhangi bir yaptırım uygulamak şöyle dursun erkekleri ve erkek egemen anlayışı koruyacak şekilde davranmakta, kadınlara yönelik şiddet ve katliamlara yönelik erkeklere “iyi hal” indirimleriyle şiddeti besleyen politikaları hayata geçirmekte.

Sözleşmenin maddelerini uygulamıyorsan ve kadına yönelik şiddette erkeğin tarafında olduğunu açıktan beyan ediyorsan veya kadınların kazanımlarına her fırsatta saldırıyorsan o sözleşmeyi imzalamış olmanın ne kıymeti var ki. AKP iktidarı OHAL ilanından bu yana kadınların uzun mücadeleleri  sonucu elde ettiği kazanımlaragözünü diki. AKP önce Nakafa hakkına göz dikti şimdi İstanbul Sözleşmesi’ne sardı. Ardından “Pembe Üniversite” salvoları vardı tabi. Erdoğan ve AKP iktidarı görünen o ki cebinden hiç kadın düşmanlığını eksik etmiyor.

Erkekler, kadına dair hemen her konuda hep konuşuyor

İşin birde şu yani var ki çoğu zaman sinir bozucu, Nafaka hakkının gasp edilmek istenmesinde de, Pembe Otobüs ve Üniversitesi meselesinde de  ve en son İstanbul Sözleşmesi gibi kadınlara dönük şiddeti  önlemeye yönelik bir konuda başta R. T. Erdoğan olmak üzere özellikle sosyal medya üzerinden erkekler yoğun bir mesai harcamakta.

Konu kadınlara dair herhangi bir şey olsunh, hep erkekler konuşuyor. Örnek, Anadolu Gençlik Derneği Genel Başkanı Salih Turhan kişisel Twitter hesabından “İnancımızla ve ahlaki değerlerimizle bağdaşmayan İstanbul Sözleşmesi, aile çökmeden derhal fesh edilmelidir” paylaşımında bulundu. Paylaşımın altına girin yığınla erkeğin yorumuna denk gelirsiniz.

Aile aile dediğiniz, şiddetin merkezi

AGD genel başkanı “aile çökmeden” diyor. Erkek iktidarının her dönem modası gibi birde “aile parçalanıyor” çığırtkanlığı var. Yahu zaten mevcut aile sistemi şiddeti özellikle kadına yönelik şiddeti üreten bir yer.

Yine kadınların katledilmesinde, taciz ve tecavüz gibi saldırılarda ilk rolü oynayan bir yapı. Katledilen kadınların büyük bir oranı abisi, sevgilisi, babası, eniştesi gibi “çekirdek” aile veya akrabaları tarafından cinsel saldırıya maruz kalarak katlediliyor. Böyle bir aile zaten olmasın, mümkünse parçalayalım gitsin.

Mevcutta kadınlara dönük şiddetin bir parçası haline getirilen ailede dahil biz kadınlar açısından kadına yönelik her türlü şiddete, kadın katliamlarına, cinsel saldırıya karşı adım attıracak her sözleşme, her hak mücadelesinin yürütücüsüyüz.

Kadınları güçlendirecek tüm reformsal taleplerin öznesi olmak, yürüttüğümüz mücadelenin bir parçası olarak ele almak durumundayız.

Bir YDK’lı

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu