Makaleler

“Bilinen sırların” kayıtları ne anlatıyor?

 

“BİLİNEN SIRLARIN” KAYITLARI NE ANLATIYOR!

“Şimdi bakın komutanım, biz gerekçeyse gerekçeyi, ben öbür tarafa dört tane adam gönderirim, 8 tane boş alana füzede attırırım. Problem değil o! Gerekçe üretilir. Olay böyle bir iradenin ortaya konması. Biz savaş iradesi ortaya koyuyoruz, her zaman yaptığımız şeyi, akıl yürütme hatasına düşüyoruz.” “Gerekirse oraya da (Süleyman Şah Türbesine) bir saldırı düzenleriz, oraya da, oraya da biz saldırtırız önden canım.” (Hakan Fidan)

Yukardaki ifadeler 27 Mart 2014 tarihinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler arasında ayaküstü gerçekleştiği tahmin edilen bir toplantının ses kaydından bir alıntı. Ayaküstü yapılan bu istişarede Türk devletinin kirli yüzü, işlediği ve işleye bileceği suçların genel bir serimini görmek mümkün.

Ortaya çıkan ses kayıtlarına devletin ilk elden verdiği yanıt ses kayıtlarının yayınlandığı Youtube adlı siteyi kapatmak oldu. RTÜK’ün bilmem kaçıncı maddesine dayanarak ses kayıtlarının içeriğinin radyo ve TV’ler de yayınlanmasını yasakladı. Ulusal güvenlik adı altında konan bu yasaklar tamda faşist bir zihniyete uygun aslında. Bu devletin ulusal güvenliği kendi vatandaşlarına yasak koymak olarak algılanmıştır. Bu ses kayıtları ülke sınırları içinde yasakken dünyada dolaşımdadır. Yani Türkiye dışında herkes ulusal güvenliğe dair bilgilere ulaşmaktadır. Zaten ulusal güvenliklerinin ne düzeyde olduğu da açığa çıktı. En mahrem toplantıları dahi dinlenmektedir. Türk egemen sınıflarının ulusal güvenlik tedbiri sadece kendi vatandaşına karşıdır, çeşitli milliyetlerden ezilen halk bu faşist zihniyete göre ulusal güvenlik sorunudur. Ki haksızda değildirler.

Türk egemenleri ses kayıtlarını yasaklaya dursun, iletişim çağının mevcut hızıyla mücadele etmesi imkansızdır. Bu ses kayıtları geniş kesimlerce dinlenmiş, pislikleri Türkiye halkı tarafından örtüsüz, sansürsüz bir kez daha görülmüştür. Türk egemenlerinin nasıl bir savaş hevesi içinde olduğu, bunun için kendi eliyle nasıl gerekçe oluşturabileceği, ABD emperyalizminden işaret almadan elinin kolunun nasıl bağlı olduğu, devletin nasıl çürüdüğü kendi deyimleriyle felç olduğunu, Suriye topraklarındaki kargaşada ellerinin ne kadar kanlı olduğunu bizzat kendi seslerinden dinledik.

GEREKÇE YARATMA USTASI: TÜRK EGEMEN SINIFLARI!

Aslında devletin deşifre olmuş “sırları” herkesin bildiği, tahmin ettiği sırlardır. Ancak bizzat kendi ağızlarından duymak “herkesin bildiği sırları” çarpıcı hale getiriyor kuşkusuz. Devletin kendi saldırgan, faşist politikaları için gerekçe yaratmada elinin ne kadar kanlı olduğunu, bu kan üzerine ezilen ulus, mezhep ve sınıflara açık ve aleni katliamlarla nasıl saldırdığına bu ülke tarihi şahittir. 6-7 Eylül’de Mustafa Kemal’in evine bombayı atıp sonra Türkiye’de ki Rum ve Ermenileri nasıl katlettiği, lince tabi tuttuğu bilinir. T. Kürdistanı’nda aynı yolla ne kadar katliam tezgahladığına tarih tanıktır. İşçilerin grevlerini, hak mücadelelerine aynı provokasyonları uyguladığını, Alevileri hangi yolla katlettiği yaktığı bilinen sırlardı. İşte şimdi Suriye’ye saldırmak için “karşıya geçip 8 füzenin nasıl sallanacağını, Süleyman Şah Türbesine önden nasıl saldırabileceklerini” kulaklarımızla duyduk.

Bu devletin, artık halka zarar veren, halkın çıkarına olmayan, devrimci ve demokratların karşı çıktığı her gelişmede parmağı olduğu ön kabulümüzdür. Artık bunun böyle olduğunu devlet kendisi de çıkan ses kayıtlarıyla ilan etmiştir. Düne kadar devrimcilere, yurtseverlere ve isimsiz cisimsiz “terör örgütlerine” yüklenen halka karşı işlenen her suçun devlete ait olduğu bir kez de bu vesileyle açığa çıkmıştır.

Bu ses kayıtları devletin Suriye meselesine bir iç güvenlik kaygısıyla değil bölgesel hesaplarla yaklaştığının da deşifresi oldu. Suriye’ye dair her türlü tezgah, kirli ve kanlı işe girişmektedirler. 2000 tır mühimmat gönderildiği, 1000 kişilik silahlı çete teşekkül ettirilip sahaya sürüldüğü, bir generalin bizzat Suriye’de görevlendirildiği ifade edilmektedir. Bunun ulusal güvenlikle ilgili olmadığı bizzat Suriye’nin silahlı biçimlerle dizayn edilmeye çalışıldığının göstergesidir. Artık Suriye’ye giden tırlarda nelerin olduğu, burayla hangi düzeyde ve nasıl ilişkilendiğinin tartışmaya değmeyecek şekilde açığa çıkması durumu vardır. Herkesin bildiği bir sır bu ses kayıtları vesilesiyle devlet ağzından duyulmuş oldu. Devletin her türlü girişime rağmen Suriye politikasında ne kadar beceriksiz davrandığının da kendi ağızlardın duyduk.

TÜRK DEVLETİNİN “BAĞIMSIZLIK” HİKAYESİ!

Kayıtlar devletin emperyalizmle olan ilişkilerini, onlar olmaksızın atacakları adımlarda ne kadar kararsız, tutarsız ve yalpalayan bir duruma düştüğünü de bir kez daha açığa çıkarmıştır. Gözünü ne kadar karartırsa karartsın emperyalist icazet ve destek olmadan ne kadar beceriksiz ve basiretsiz olduğunu gördük. “biz çoğu kere dostane görüştük aramızda, çoğu zaman Kerry bana aynen şunu söyledi peki siz kararınızı verdiniz mi dedi bu vurma ve şey yapma…” bu sözler Ahmet Davutoğlu’na ait. Amerika’yı saldırıya ikna etmeye çalışan ama onun tavrını belirlemesini görmeden karar veremeyen bir durumda olduklarının itirafıdır.

Ama bu saldırı vs. işlerinin pek dışişleri kulislerinde şekillenmediğini de açık şekilde görüyoruz. Zira sorunun gelip kilitlendiği nokta Genelkurmay başkanlığı olduğu, son kararın orada biçimlendiği görülmektedir. Saldırı için yüz kere karar aldıklarını ama uygulayamadıkları ses kayıtlarında ifade edilmektedir. Bunun TSK’da engellendiği anlaşılmaktadır. Ki Davutoğlu bu noktada Yaşar Güler’e sitemkar olduğu görülmektedir. Ancak siyasal rejimin stratejik kararlarda nasıl genelkurmay merkezli çalıştığını, ABD ile burada nasıl planlamalar yaptığını gösteren diyaloglarda var. “ kararı uygulayamıyoruz, yani çeşitli nedenlerle felç olmuş vaziyetteyiz yani sıkıntımız o anlamda sayın bakanım. Devletin enstrümanları çalışmıyor şu anda.” (Yaşar Güler)

“Şimdi bakın 3 gün önce geçen gün genelkurmay’dan bir şey olmuş, bu şey geldi kriz koordinasyon toplantısı yapmışlar. İlk defa ben görüyorum onu Amerikalılar.” (Feridun Sinirlioğlu)

Hayır devamlı yapıyoruz onu. (Yaşar Güler)

Hayır, hayır Amerikalılar bu toplantıda No Fly Zone (uçuşa yasal bölge-bn) planlarını dağıtmışlar. İlk defa bu toplantıda. Senin haberin var mı?” (Ferudun Sinirlioğlu) bu diyalog güya savaş kararı alacak bir kurulda yapılıyor. ABD ve NATO’nun plan ve stratejileri bizzat genelkurmayda tartıştığının itirafıdır. Devletin oluşturduğu kurularda bu noktada alınan kararların, belirlenen siyasetin aslında boş bir gevezelikten öte bir şey olmadığının da itirafı. TC devletinin “bağımsızlığı”, kendi politikasını uygulama basireti ancak bu kadardır. Belki yüz defa saldırı kararı alıp bunu uygulayamayan bir “bağımsız”, “dik duran” devlet organizması vardır.  Alınan her karar vesayeti geriletilmiş genelkurmay’a takılmaktadır. Kuşkusuz devletin bir bütün savaş iradesi noktasında yalpalaması, kendi gücüne güvensizliği bununla ilintilidir.

Ortaya çıkan ses kayıtları Türk egemen sınıflarının 2011, 2012 ve 2013 süresince defalarca savaş senaryosu yazdığını ancak bunu yaşama geçiremediğini göstermektedir. Ancak Suriye’de yaşanan iç savaşın doğrudan bir parçası haline geldiğini de göstermektedir. Bu katil sürüsünün emperyalizmin en ufak bir işaretiyle Suriye’ye savaş açmakta bir an dahi tereddüt etmeyeceği de görülmüştür. Bu savaş kışkırtıcısı ve hevesli devletin çanına ot tıkanmalıdır. Savaş kışkırtıcılığına karşı devrimci savaşım çağrısı haklı, meşru ve güncel bir görevdir. Bu ses kayıtları devletin savaş devleti olduğunu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlamıştır. Bu durum geniş kitlelere anlatılmalı, karşı devrimci ve ilhakçı savaş planlarına karşı sokaklar, meydanlar, mahalleler, okullar, fabrikalar, tarlalar ve halkın bulunduğu her yer buna karşı direnç ve mücadele alanına çevrilmelidir. 

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu