Makaleler

Hasta insan: Ağır çap yitimi!

 

HASTA İNSAN: AĞIR ÇAP YİTİMİ!

Çocukken mutlaka siz de yapmışsınızdır. Karşınızdaki insanı “sinir etmenin” etkili yollarından biri onun rahatsız olduğu sözcüğü ya da açıklanmasını istemediği bir gerçeği defalarca tekrarlamaktır. “Ahmet Ayşe’yi seviyo” ya da “bana ne! Benim kalemim” dersek hepimizin hatıraları canlanır. Komedyenler de çocuk taklidi yaparken sıkça bu yöntemi kullanırlar zira çocukça olduğu herkes tarafından kabul edilir.

Fakat bir ülkenin başbakanı bunu yapınca ne düşünmek icap eder?

Hatay mitinginde RTE kürsüden sesleniyor “Dublajcı bunlar, paralel bunlar, çete çete, örgüt… HAŞŞAŞİİİ…” “İslam coğrafyasının kahramanı”, “2023 vizyonunun vazgeçilmez adamı”, “usta”, “reis” belli ki hasta olmuş. Teşhisi konusunda bir tahmin yürütelim mesela yüksek miktarda yolsuzluklarla seyreden, hükümeti kaybetme korkusuna bağlı “ağır çap yitimi” olabilir.

Fakat sadece RTE değil Türk egemen sınıflarının siyasal temsilcilerinin önemli bir kısmı bir hastalığa yakalanmış durumda. Yoksa koskoca İçişleri Bakanı’nın oğlu yaşında adamla konuşurken “abicim ben gerekirse senin önüne yatarım ya” demesini nasıl açıklayabiliriz? Eski AB bakanının “her cuma googledan bakıp bi ayet sallıyorum”, “bakara makara” demesini nasıl açıklarız? Yiğit Bulut’un “beni NTV’ye çıkarmıyorlar” diye ağlamasını, diğer başbakan danışmanının NTV yöneticilerine “şunu ekrana çıkarın da siz de kurtulun bizde kurtulalım” demesini nasıl anlamlandırabiliriz?

Mutlaka bir hastalık olmalı bu. Adı “çap yitimi” değilse başka bir şey ama mutlaka bir hastalık olmalı. Üstelik tek belirtisi de yukarıda andığımız rezaletler değil başka belirtilerde var mesela yalancılık…

Düne kadar cemaat ve AKP’nin işbirliği içerisinde Ergenekon, Balyoz, Oda TV, KCK vb. operasyonlarını yürüttüğünü, cemaatin önemli etkinliklerinden olan Türkçe Olimpiyatları’nı başbakanın katılımıyla desteklediğini vb. biliyoruz. Benzer şekilde CHP’nin de cemaatle çatıştığını, her fırsatta cemaat AKP işbirliğine dair soru önergeleri verdiğini vb. biliyoruz.

Şimdi roller değişti. Bu durum siyaseten açıklanamaz değil. Zaman zaman müttefikler değişir, dün orada olan bugün koşullar değişince burada olabilir ama hangi koşulların ne yönde değiştiğini ortaya koymak gerekir.

Şimdi AKP CHP’yi “daha dün küfrediyordunuz” diyerek eleştiriyor. Gayet haklılar! CHP bu çatışmadan çıkar devşirme uğraşında. Fakat az biraz “edep yahu!” Siz de dün “can ciğer kuzu sarmasıydınız.” Gerçi bu konuya dair bir şey söylüyor AKP “kandırılmışız, aldatılmışız, meğer aramızdaki her şey yalanmış” diyor. Eski Emniyet Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in “Başbakanın yaptığımız her şeyden haberi vardı” açıklamasını görmeyin, hadi burada aldatılmış olsunlar. Camide içki içmişlerdi, bir de başörtülü bir kadına 100 kişi falan saldırmıştı Kabataş iskelesinde, görüntüler vardı her ikisinde de, o konular ne oldu? Fas’tan Alo Fatih hattını arayıp Devlet Bahçeli’nin açıklamalarını kaldırttığını kabul etti RTE. Ama bana hakaret vardı onun için kaldırılmasını istedim dedi! Yanında İspanya başbakanı vardı, uluslararası basın toplantıyı izliyordu ve hiç çekinmedi dedi… Sonra geri dönülüp bakıldı ne hakaret etmiş D. Bahçeli diye sonuç malum. Aynı açıklamada bilmem kaç yıllık Urla villalarına da değindi RTE ama 2 yıl önce orada olmadıkları yarım saat sonra ortaya çıktı. Fakat hastalık teşhisimizde bir hata olabilir zira “hükümeti kaybetme korkusu” olmadığı halde yalancılık diğer sistem partilerinde de görülüyor.

FAŞİST PARTİLERİN “VAROLUŞSAL” KRİZİ!

Örneğin bozkurt işaretleriyle selamlanan ve aynı şekilde karşılık veren adam MHP’nin değil ülkemizin “sosyal demokrat” partisinin(!) “Kürt-Alevi” Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu iken yolsuzluk yaptığı için partisinden ihraç edilen “CHP’nin Tayyibi” Sarıgül meğer İstanbul’un kurtarıcısıymış!

“At sırtından inmeyen ceddimiz” vakıflar aracılığı ile mülklerini “Allah’ın üstüne” kaydettiriyor ve devleti öyle soyuyordu ya hadi o eskidendi diyelim onu kimse hatırlamıyor, okumuyor da. Kılıçdaroğlu’na göre Tansu Çiller’i, Mesut Yılmaz’ı, Demirel’i de kimse hatırlamıyor nasıl olsa çünkü ona göre dünya tarihinde (el insaf) ilk defa bir hükümet devleti soyuyor! “Çap yitimi” hastalığın kendisi olmasa gerek. Demek ki o da semptomlardan biri.

Teşhis için diğer semptomlara bakmaya devam edelim o halde.

Egemenlerin yakalandıkları hastalığın önemli belirtilerinden biri de “çıkarları için tutarsızlık”, dün ak dediğine bu gün kara demek. En bariz örneklerini de “kaset savaşlarında” görüyoruz. Başbakan F. Gülen’in illegal dinlemelerle ele geçirilmiş kasetlerini “ananas bir şifre biliyorsunuz değil mi?” diyerek miting meydanlarında teşhir ediyor. Daha dün Deniz Baykal aleyhine çıkan kaseti de “bunlar özel değil GENELL GENELLL” diyerek teşhir ediyordu. Hatta yeni görüntüler ve kayıtlarla bizzat servise hazır hale getirdiği ortaya çıktı. Gelin görün ki kendisi illegal dinleme yollarıyla elde edilen kasetlerin siyasi propaganda aracı olarak kullanılmasına karşıymış hatta bağırarak ifade ettiği gibi “ahlaksızlıkmış, cibilliyetsizlikmiş!” Yine D. Baykal hakkındaki kaset sürecinde CHP “illegal yollarla ele geçirilen kasetlerle ülke siyasetinin belirlenmesine şiddetle” karşı çıkarken şimdi her mitinginde AKP’liler hakkındaki kasetlerle şov yapıyor. Zaten her ikisinin de Kürt siyasetçilerin, devrimcilerin, demokratların dinlenmesine bir itirazı yok. Yani hep birlikte ahlaksızlığı, ikiyüzlülüğü icra ediyorlar.

Hükümet olmadığı için CHP’de daha derinden seyretse de, geçmişte yaptıklarıyla CHP için değerlendirmeye girmesine gerek olmayan diğer önemli belirti zalimlik, pervasızlık.

14 yaşında polis tarafından katledilen evladını bir gün önce toprağa veren anneyi şuursuz bir kitleye yuhalatırken RTE’de gözlemleyebilirsiniz bu belirtileri. Gezi İsyanı süresince kimini kurşunlayarak, kimini döverek kimini gaz fişeğiyle bilinçli bir şekilde vurarak, 7 genci katleden, onlarca insanın gözünü kaybetmesine, binlercesinin yaralanmasına neden olan polisleri “kahraman” olarak anarken gözlemleyebilirsiniz.

Sistemin faşist partileri birbirlerini aslında “varoluşsal” bir krize de sokmaktadır. Dini cemaatle ele ele yürüyen “laik sosyal-demokrat parti” AKP’ye; yine bozkurt işareti ve gösterdiği adaylarla aynı parti MHP’ye bu krizi yaşatmaktadır. Ergenekonculara göz kırpan AKP, CHP’nin ulusalcı kimliğini komaya sokmaya çalışıyor. AKP ve CHP en kaba şoven milliyetçilik argümanıyla MHP’ye varoluşsal kimlik sorunu yaşatmaktadır. MHP bu noktada en tutarlı konumdadır. Ama oda Gezi ve Berkin Elvan’a Tayyip’in saldırılarına karşı duruşuyla CHP’den rol kapıp onlara aynı bağlamda ter attırdığını söylemeliyiz.

Yerler ve konumlar bu yalan, riya, çapsızlık içinde ne kadar hızlı değişiyor ve varoluşsal krize dönüşüyor.

FAŞİZMİN İTİRAFLARINA KULAK KABARTALIM!

Çapsızlar, yalancılar, tutarsızlar, zalimler!

Üstelik birbirlerinden de farkları yok.

Fakat bu belirtileri yeni mi görüyoruz?

Hayır!

Zaten uzunca bir süredir bu belirtileri gösteriyor egemen sınıflar ve onların siyasal temsilcileri.

O halde bu hastalık genetik olmalı.

Düzenin her “yeni çocuğuna” sirayet eden, TC’nin genetik kodlarına işlemiş öyle Kemalizm’in revizyonuyla falan telafi edilemeyen ağır bir hastalık türü bu:

Adı Faşizm.

Seçim sonuçlarının kritiğinin yapıldığı bu günlerde önemli bir hatırlatma yapmak gerekiyor. Düzen partilerinin hiçbirinde bu kanser türünün tedavisi yok! Dahası onların bu hastalığı devam ettirmek dışında başka bir yolları yok. Hastalık kronik bir hal almış.

Ama bakmayın bizim kronik hastalık dediğimize, Türk egemen sınıfları ve onların temsilcilerinin durduğu yerden bakınca bu zinde ve sağlıklı bir bünye!

Bu habis ur haline gelmiş anlayış gün geçtikçe yaygınlaşıyor. Bunu tüm toplumsal yaşama sirayet ettirmeye çalışıyor. Ama bu bünye artık yaydığı hastalıkla birlikte paramparça edilmelidir. Bu hastalığı daha geniş kesimler daha açık ve berrak görmeye başladı. Faşizmin yalancı, sahtekar, ilkesiz, gaddar, katliamcı, terörist, iki yüzlü, asimilasyoncu, çapsız, seviyesiz ve “tekçi” olduğunu bugün kendi ağzından bağırarak yaptığı itiraflarla görüyoruz. Birbirlerine çemkirirken görüyoruz. Bu bağıra bağıra dökülen itiraflara ezilen halkın duyarsız kalması da elbette beklenemez. Ezilenlerin ilgisi örgütlü bir güce dönüştüğünde korkunç bir öfke ve sınıf kiniyle hedefine yönelecektir. Görevimiz biriken bu öfke ve kini enerjik bir yumruğa çevirmek olmalıdır. Bunun koşulları olgunlaşmakta, gelişmektedir.  

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu