GüncelKadınMakaleler

KADIN  | Cümlelere İşlenmiş Patriyarkayı Görmek…

"ullanılan dilin ideolojik olduğunu vurgularken, bu dilin inceltilmiş şekillerinin de günlük konuşmalarda sıkça karşımıza çıktığını görmek ve göstermek zorundayız. İktidarın iç dalaşı, kadın düşmanlığını boyutlandırıyorsa bunun sosyolojik etkileri de yadsınamaz büyüklüktedir"

Patriyarkanın tahakkümü yaşamın her alanında. Günlük en basit uğraşlarımızda bile erilliğe rastlamamak mümkün değil. Sosyal medya ağlarında güldüğümüz videolardan, yapılan paylaşım ve yorumlara kadar eril dilin varlığı ve yoğunluğuna tanık oluyoruz sürekli.

Diziler ve kimi tartışma programlarında da durum aynı. Burjuva politikacıların bu yönlü konuşmaları ilgi bile toplayabilmekte. İşin içine bir de ülkemizde olduğu gibi mafya liderleri karışınca, kadını aşağılayan söylemlerin ardı arka kesilmiyor. Bu trende katılanlardan biri de Sedat Peker oldu.

Ekranlarda tanık olduğumuz cinsiyetçi dil elbette yeni değil. Ve kadınlar bu konudaki eleştiri ve rahatsızlıklarını her platformda dile getirmekten geri durmuyorlar. Bu anlamda da büyüyen bir kadın mücadelesi söz konusu.

Ancak tüm bunlara rağmen kadın ve LGBTİ+ları küçümseyen söylemleri ifade etmekten geri durmayan bir güruh var. Son örnek olarak Sedat Peker’in itiraflarının ardından iktidar klikleri arasında yürüyen tartışma verilebilir… Son kullanma tarihi geçen ve artık “işin dışına atılan” Sedat Peker, Süleyman Soylu ile ilgili konuşmasına başlamadan önce her seferinde sözlerine “Süslü Sülo” hitabı ile başlamaktadır. Burada dert nedir? Dert, Soylu’ya “süslü” diyerek onu kadın gibi olmakla itham etmek, kadına benzetmek yani “adam olmadığının” altını çizmektir.

Benzer şekilde Süleyman Soylu da Sedat Peker’in eşine ve çocuklarına silah doğrultulduğu iddialarını yalanlamak için Peker’i “karısının iç çamaşırına sığınan edepsiz” şeklinde yanıtlamıştı. Çünkü karşılıklı süren laf dalaşında birbirilerini “rezil etmek”, “küçümsemek”, “gözden düşürmek”, “korkak göstermek” için danıştıkları dil cinsiyetçi olmalıydı… Çünkü erkeği aşağılamak için onu kadına benzetmek yeterliydi…

 

İktidar ve Kadın Düşmanlığı

Egemenler arasındaki klik savaşları artıkça, çelişkiler derinleştikçe ve gerginlikler büyüdükçe saflarındaki kadın düşmanlığı da daha açık bir şekilde kendini gösteriyor. Karşısındakini küçük düşürmek, gözden düşürmek, provoke etmek, hedef göstermek vb. için kadını aşağılayan cümleler sıralayan egemen sınıf temsilcileri arasındaki çürüme ve yozluk o noktadadır ki, diplomatik dili koruma kaygısı dahi taşımıyorlar. Bunda aynı zamanda bu kanıksanmış eril dilin toplum üzerinde etkili olacağını bilmeleri de etkili.

Erkeğe feminen yakıştırmalar yaparak dinleyiciyi güldüreceğini, “sempatik” görüneceğini düşünen ve de bilen siyasetçiler, bir yandan hasmını rencide ederken diğer yandan toplumu etki altında tutmayı ve onu, kadın düşmanlığı üzerinden şekillendirmeyi sürdürüyor. En tutarlı kadın düşmanı olan R.T.Erdoğan’ın, Kemal Kılıçtaroğlu’na “Bayan Kemal” şeklinde hitap etmesi ağzından kaçmış bir cümle ya da bir dil sürçmesi değildi. “Basit” bir eril espri de değildi. Kadın düşmanı, cinsiyetçi ideolojinin dile yansıması ve empoze edilme yöntemidir.

Ki bu politika, salt yaşadığımız topraklarda değil dünya çapında iktidar temsilcileri tarafından hayata geçirilmektedir. Donald Trump’ın “kadını vajinasından tutmak gerektiği” cümlesi de kadın düşmanlığının en bariz örneği değil miydi? Ya da Filipinler devlet başkanı Duterte’nin komünist gerillalardan bahsederken “Kadın gerillaları vajinalarından vurun” emrini vermesi kadın düşmanlığının dolaysız söylemi değil mi?

Brezilya Başkanı Bolsonaro’nun bir kadına “Tecavüzü hak etmiyorsun!” demesi ise açıktan tecavüzü meşrulaştıran, azmettiren bir ifade olarak tarihe geçti. Buna benzer daha nice örnek verilebilir. Egemenlerin ortaklaştığı kadın düşmanlığı dönem dönem daha belirgin biçimlerde karşımıza çıkmaktadır. Erk çatışmalar derinleştikçe kadına karşı saldırılar da artmaktadır. Bugün Süleyman Soylu, Sedat Peker, R.T.Erdoğan gibilerinin ortak bir dilde buluşması aslında hepsinin aynı olduğuna, ortak bir zihniyette, patriyarkada buluşmalarından geçmektedir.

 

“Ermeni dölleri…”

İzmir’de HDP binasına girip Kürt kadın Deniz Poyraz’ı katleden faşist erkek Onur Gencer’in sosyal medya hesaplarından paylaştığı sözler de yabancı değildi. Kürt ve kadın düşmanlığı ile beslenenlerin ortak diliyle kusuyordu kinini. Bunlardan biri de Kürt halkını aşağılamak için kullanılan “Ermeni dölleri” sözüdür. İki ulusu da aşağılamak hatta hiçleştirmek için kullanılan bu sözün içinde yine kadın da hiçleştiriliyor. Zaten katil Gencer’e sarılarak onu korumaya alan polislerle giriştiği ilk diyalogdaki “Kimseye zarar vermedim, bir kişiye ateş ettim” cümlesi de buna işaret etmiyor mu? Kimseye zarar vermemiş, sadece bir Kürt’e, bir kadına, örgütlü bir insana!

İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilinmesinin ardından kadın düşmanlığını diline pelesenk eden iktidarın ve bizzat onun temsilcilerinin kadın katliamlarının sorumlusu olduğu-olacağı sıkça vurgulanmaktadır. Bu gerçeği anlatmak, yaymak can alıcı yerde durmaktadır.

Bu nedenle mücadeleye daha kapsamlı yaklaşmak büyük önemdedir. Kullanılan dilin ideolojik olduğunu vurgularken, bu dilin inceltilmiş şekillerinin de günlük konuşmalarda sıkça karşımıza çıktığını görmek ve göstermek zorundayız. İktidarın iç dalaşı, kadın düşmanlığını boyutlandırıyorsa bunun sosyolojik etkileri de yadsınamaz büyüklüktedir. Kadın düşmanlığının en ufak izine karşı bile amansız bir duruş sergilemek, mücadele yürütmek önceliklerimiz arasındadır.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu