Makaleler

Ette kâr kokusu yükseliyor!

Artık her kurban bayramı öncesi et fiyatlarına zam mı yapılacak, et ithalatı olacak mı diye tartışılıyor. Tabii zamdan da ithalattan da kâr edecek olanlar ellerini ovuşturuyor. Her yıl birilerinin cebi para doluyorken, emekçi yoksul halkımız etin yanına dahi yanaşamıyor.

Peki, sorun ne/nerede? Sorumlu kim? Devlet, hükümet, Tarım Bakanlığı, Et Balık Kurumu, ithalatçılar, büyük üreticiler, herkes kendine göre bir günah keçisi buluveriyor. Dış mihraklar! Et lobisi! Gezi eylemleri! Belki de vejetaryenlerdir! Ya da kedidir kedi!

Sorun var ama sorumlu yok!  TC devletinin hayvancılık sektörüne, izlenen politikalara şöyle kaba taslak bakanlar, sorunun nereden kaynaklandığını ve günah keçisi arayanların bu sorunun bir parçası olduğunu görecektir. Aynı zamanda sorunun bir sistem sorunu olduğunu da…

Hayvancılık sektörünün son otuz yılı 1980 öncesine göre önemli değişiklikler arz eder. Bu değişim sektörün üretim sürecinin tüm aşamalarını kapsıyor.

“Uluslararası pazara açılma” ya da “dünya ekonomisine entegre olma” diye sunulan neo-liberal politikalar hayvancılık sektöründe de büyük üreticilerin palazlanmasını, küçük üreticilerin tasfiyesini sağladı. Başka bir ifadeyle küçük üreticiler önemli ölçüde serbest piyasa koşullarında desteksiz ve korumasız bırakılarak çok uluslu tekeller ve yerli işbirlikçilerince ezilerek üretim dışına sürüklendi.

Bu tasfiye süreci Türkiye özgülünde iki biçimde gerçekleştirildi. Birincisi ekonomi içi yöntemlerle devlet desteğinin kısıtlanması, teşvik uygulamalarının sınırlanması, kredi ulaşımının zorlaştırılması alım ve satım garantisinin verilmemesi gibi uygulamalarla küçük üreticiler serbest piyasada büyük üreticilerin insafına terk edildi. Kendi imkânları ve sınırlı desteklerle üretim yapan üreticiler, piyasada maliyetin altında kalan ürün fiyatlarıyla yoksullaştırıldı. Ve üretimden koptu.

İkincisi ekonomi dışı yöntemlerle hayvancılığın yoğun olduğu Kürdistan’da Kürt Ulusal Hareketiyle mücadele adı altında köylülerin zorla göç ettirilmesi sonucu bölgede hayvancılık bitme noktasına getirildi, dolaylı olarak da küçük üreticiler tasfiye edilmiş oldu. Hayvancılık sektöründe uygulanan politikalar sonucu hayvan sayısı 1980 yılında 84,5 bin civarındayken 2007 yılında 42,8 bine gerilemiştir. Sektörde önemli bir yere sahip olan KİT’ler, YEMSAN ve EKB özelleştirildi. Bu uygulamalar hayvansal üretimin düşmesine neden oldu. Sektörde büyük üreticilerin hâkim konuma gelmeleri sağlandı.

Tarım Bakanlığı et fiyatları ve benzeri sorunlarda hayvancılık gündeme geldiğinde desteklerden teşviklerden hayvan sayısının ve üretimin artışından bahsediyor. Ki söylediklerinin doğruluk payı vardır. Fakat bu, sorunu çözen bir cevap değildir, ikinci bir sorunun doğmasına vesiledir. Madem hayvan sayısı ve üretimde artış söz konusu, neden et fiyatlarına zam ve ithalat gündeme geliyor? Bakanın yaptığı açıklamalar işte bu sorunun cevabından kaçmak içindir.

Sektörde hâkim hale gelen büyük üreticiler üretim aşamalarında da söz sahibi. Dolayısıyla ellerinde bulunan bu gücü daha fazla kâra çevirmek için her yıl aynı oyunu sahneliyorlar. Piyasada et fiyatlarına istedikleri gibi baskı yapıyor ve azami kâr sağlıyorlar. Devlet sözde bu fiyat baskısını kırmak için ithalat tehdidini kullanıyor fakat et ucuzlamadığı gibi ithal et için harcanan para da ithalatçıların cebine gidiyor.

Her bayram ertesi zam–ithalat tartışmasında sektördeki tüm aracılar kâr ederken emekçi yoksul halkımız da her geçen yıl et ve et ürünlerinin yanına yanaşamıyor, et tüketemiyor. Devlet ne küçük üreticinin ne de emekçi yoksul halkımızın yararına adım atıyor, tüm hizmet büyük sermayenin azami kârı için harcanıyor, ötesi değil.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu