GüncelMakaleler

SENTEZ | Yükselen Devrimci Durum ve Bize Düşen Görevler

"1) Devrimci durumun nesnel bir durum olduğunu, önderliğin olmadığı koşullarda da oluştuğunu, 2) Devrimci durumun olduğu ülkelerde devrimin diğer koşulu olarak işçi sınıfına ve halk katmanlarına öznel gücün yani partinin önderliğini şart koşar."

Yaşadığımız koşullarda sistem, ürettiği sorunların üstesinden gelemediği gibi tüm bunlar daha kronik bir hal almış durumdadır. Öyle ki sınıf çelişkileri had safhaya varmıştır.

Mevcut mekanizmanın ekonomik, sosyal ve siyasi külfeti emekçi sınıflara, Kürt ulusuna, devrimcilere, demokratlara, emekçi kadınlara mal edilmiştir. Bunun sonucu yoksulluk ve işsizlik iyice tırmanmış ve müzmin bir hal almıştır. Yasama, yargı ve yürütme mekanizmasını elinde tutan AKP ve MHP kliği, çığırından çıkmış durumdadır. Siyasal baskı ve faşist zulüm, had safhaya ulaşmıştır. Sömürü ve baskı mekanizması mafyalaşmış ve en üst mertebeye tırmanmıştır. Tüm bunların sonucunda faşist uygulama ve politikalar ülke tarihinin en acımasız dönemlerinden birine işaret etmektedir.

Bu durum sonucu emekçi sınıfların, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların kısacası ezilen tüm sınıf ve katmanların hoşnutsuzluk ve tepkileri de giderek artmıştır. Sisteme karşı oluşan öfke ve tepki, içten içe had safhaya varmıştır. Baskı ve zulme rağmen bu tepki yer yer sokaklarda ve alanlarda dışa vurmuştur. Elbette ki kitlelerde oluşan bu tepki ve pratik eylemler, daha çok kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Öyleyse sorun devrimci duruma tekabül eden bu tepkiyi ve eylemliliği daha güçlü bir arenada örgütlü safhaya kanalize etmektir. Daha açık deyimle kitlelere önderlik etmektir… Devrimci durumun nesnel koşullarını öznel koşullarla birleştirerek iktidar mücadelesine yöneltmektir.

Devrimci durum nesneldir

AKP-MHP iktidarı köhneyen, dumura uğrayan ve girdiği kısır döngü içinden çıkamaz duruma gelmiştir. Bu nedenle daha saldırganlaşmış, faşist baskı ve uygulamaları iyice tırmandırmıştır. Ülkemizde bu durum her zaman varolmuştur. Ülke tarihe baktığımızda faşizmin dozu bazı dönemler farklılaşmış ama her zaman varolmuştur.

Devrimci mücadele ve halkın öfkesi ve hoşnutsuzluğu da bazı dönemler iniş çıkışlar göstermiştir. Ancak ülkemizin tarihinde devrimci duruma tekabül eden dönem her zaman varolmuştur. Emperyalizme bağımlı ve demokratik halk devrimini gerçekleştirmemiş ülkemizin yapısı devrimci durumu sürekli kılmıştır.

Devrimci durum Lenin’e göre nesnel bir durumdur: “Marksistler için, devrimci durum olmadan devrimin imkânsız olduğu tartışma götürmez, fakat her devrimci durum da devrime götürmez. Genel olarak söylendiğinde bir devrimci durumun belirtileri nelerdir? Şu üç ana özelliğe işaret edersek, kesinlikle yanlış yapmış olmayız. 1) Egemen sınıflar için, egemenliklerini değişmemiş biçimde sürdürmenin olanaksızlığı, ‘tepedekilerin’ şu ya da bu krizi, egemen sınıfın politikasının krize düşmesi ve ezilen sınıfların hoşnutsuzluğunun, öfkesinin bu krizin yol açtığı çatlağı yararak patlaması. Bir devrimin patlak vermesi için, genellikle, ‘yönetilenlerin yönetilmek istememesi’  yetmez, aynı zamanda, ‘yönetenlerin eskisi gibi yönetememeleri’ de gerekir; 2) Ezilen sınıfların yoksulluk ve sefaletinin alışılmış ölçülerin üzerine çıkması; 3)’Barışçıl’ dönemlerde kendilerini sessizce sömürten, fakat fırtınalı bir dönemde, kriz koşulları sayesinde, fakat aynı zamanda bizzat ‘tepedekiler’ tarafından bağımsız tarihsel eyleme zorlanan kitlelerin eylemliliğinde -sözünü ettiğimiz nedenlerden kaynaklanan- önemli bir yükselmenin kaydedilmesi.

Sadece tek tek grupların ve partilerin değil, aynı zamanda tek tek sınıfların iradesinden de bağımsız olan bu nesnel değişiklikler olmadan devrim -genel kural itibariyle- imkânsızdır. İşte bu nesnel değişikliklerin tümüne birden devrimci durum denir.” (Lenin, Seçme Eserler, Cilt 5, s. 186-187, bba)

Görüldüğü gibi Lenin devrimci durumun belirtilerini yukarıda belirttiği üç şarta bağlıyor. Ve yine Lenin, devrimci durumun nesnel bir durum olduğunu, yöneten ve yönetilen sınıfların iradesinden bağımsız olduğunu belirtiyor. Daha açık bir deyimle, devrimci durum, sınıf çelişkilerinin giderek daha keskin bir hatta girmesi ve yönetenleri ve yönetilenleri iradelerinin dışında daha fırtınalı bir döneme sokması sonucudur.

Devrimci durumun olmadığı koşullarda devrimin imkansız olduğunu belirten Lenin, beraberinde her devrimci durumun devrime götürmeyeceğini de belirtir. Lenin iki olguya dikkat çeker: 1) Devrimci durumun nesnel bir durum olduğunu, önderliğin olmadığı koşullarda da oluştuğunu, 2) Devrimci durumun olduğu ülkelerde devrimin diğer koşulu olarak işçi sınıfına ve halk katmanlarına öznel gücün yani partinin önderliğini şart koşar. Aksi takdirde devrimci durum koşullarında, önderlikten yoksun hareketler kendiliğinden hareketler olup, devrimle sonuçlanmaz. Ancak ülkeyi eskisi gibi yönetemeyen hakim sınıfların artan baskısına karşı, emekçi sınıfların hoşnutsuzlukları, tepki ve eylemleri de giderek öne çıkar. Dolayısıyla devrimci durumun olduğu ülkede ancak geniş kitlelere önderlik eden öznel gücün, doğru bir hat izlemesi koşuluyla devrim o zaman gündeme gelir.

Daha açık bir deyimle, devrim için devrimci duruma tekabül eden nesnel değişikliklerle birlikte, öznel değişikliği de yani komünist bir parti önderliğini de şart koşar.

Lenin bu durumu 17 Ekim Devrimi’nden evvel Rusya’da ve Avrupa’da devrimci durum olmasına karşın, devrimin gerçekleşememesinin nedenini tarihsel olarak öznel değişikliklerin henüz oluşmamasına bağlar. Ve Emperyalizm ve Proletarya Devrimleri Çağı’nda öznel koşulların oluşması ile çağımızda devrimci sınıfın örgütlenmesi ve mücadelesi ile mümkün olacağını belirtir: “Çünkü her devrimci durumdan değil, ancak yukarıda sayılan nesnel değişikliklerin yanı sıra bir öznel değişiklik olduğu zaman, yani devrimci sınıf, kriz dönemlerinde bile, ‘düşürülmezse’ kendiliğinden ‘düşmeyecek’ olan eski iktidarı ezmek (ya da sarsmak) amacıyla devrimci kitle eylemleri için yeterince güçlü olabildiği zaman bir devrim ortaya çıkar.” (Lenin, age, sf.187, bba)

Bu koşullar günümüz de geçerlidir. Ülkemizin özgün koşullarında ve günümüz konjonktüründe de bu durum söz konusudur. Öyle ki, Türkiye’de zaten varolan devrimci durum, günümüz konjonktüründe daha keskin bir hatta tırmanmış durumdadır. Sömürü mekanizması ve ekonomik, sosyal, siyasal hakların gaspı geçmişe kıyasla çok daha hızlı bir şekilde artmıştır. Enflasyonun yükselişi ve hayat pahalılığı almış başını gidiyor. TC, R.T.Erdoğan’ın liderliğinde saraylarda saltanat sürerken sömürü, yoksulluk, pahalılık had safhaya tırmanmıştır.

Bir avuç ezen ve sömüren sınıf ile ülkenin ezici çoğunluğunu oluşturan emekçi sınıflar arasındaki uçurum uç boyutlara tırmanmıştır. Halk yığınlarına reva görülen sömürü, TC tarihinde en hızlı ve en üst düzeylere tırmandırılmış durumdadır.

Bunlara bağlı olarak artan devalüasyon ile dövize endekslenmiş TL’nin günübirlik düşmesi, alım gücünü de düşürmüştür. Enflasyonu iyice artırmıştır. Emekçilerin aldıkları ücret adeta buharlaşmıştır.

Ayrıca siyasi baskılar, saldırılar ve her türden yaptırım da kat be kat artmış, faşizmin dozu da üst mertebelere tırmandırılmıştır. Sistem, mafya ile iç içe bir duruma gelmiştir. Ekonomik depresyon, siyasi depresyonu da beraberinde getirmiştir. Kitlelerin öfkesi, tepkisi arttıkça faşizmin dozu tırmandırılmıştır. Ezilen sınıfların, artan sömürü ve siyasi baskılara karşı içten içe oluşan tepki yükselmiştir. Bu tepkiyi sindirmek, kontrol altına almak için baskı mekanizması artırılmıştır. Seçimlerin arifesinde resmi güçlerin, faşist mihrakların, mafya çetelerinin saldırıları giderek artmaktadır.

Ancak ezilen ve sömürülen sınıfların yoksulluk ve sefaletinin alışılmış ölçülerin üzerine çıkması, demokrat, devrimci güçlerin üzerindeki baskı unsurunun tırmandırılması, ezilen ve sömürülen kesimlerin düzene ve devlete tepkisini yok etmemiştir. Bu tepki yer yer dışa vurmuştur. İşçiler greve gitmiş, köylüler ve küçük üreticiler sömürüye ve topraklarının gaspına karşı yer yer eylem ve direnişlerle yanıt vermişlerdir. Kısacası ülkemizde devrimci durum giderek yükselmiştir.

Bize düşen görevlerimize yoğunlaşmaktır

Türkiye’nin girdiği sarmal durum ve emekçi sınıfların alışılmışın üstüne çıkan sömürüsü ve yoksullaşması, sınıf çelişkilerini üst düzeylere çıkarmıştır. Bunun sonucu ezilen ve sömürülen sınıfların tepki ve öfkesi de içten içe artmıştır. Bu durumun pratiğe yansıması sınıf bilinçli proletarya hareketine ve tüm devrimci harekete de görevler ve sorumluluklar yüklemektedir. Kitleleri örgütlemek ve devrimci mücadeleye kanalize etmek, dünden daha fazla kendini dayatmaktadır. İşçi sınıfı ve diğer emekçi sınıflarla kurulan bağı daha geliştirmek ve giderek iktidar mücadelesine doğru seferber etmek gerekmektedir. Objektif durum olan devrimci duruma ancak öznel güçle müdahale edilmesi, günümüzde başta sınıf bilinçli proleterler olmak üzere devrimci hareketlere bu görevi yüklemektedir.

Devrimci durumun nesnelliği devrimci hareketlere ezilenlerin öfkesini ve kendiliğinden hareketini örgütlü bir güzergaha çekmek görevini yüklemektedir. Bu doğrultuda adımlar atılmalı ve devrimci durumun önümüze koyduğu görevler yerine getirilmelidir. Bize düşen görev, bu yükümlülüğü zorunlu kılmaktadır. Aksi takdirde ezilen sınıfların dile getirdikleri haklı ve meşru talepler yerine getirilemez.

Üstlenilen sorumluluk, bize işçilerle kaynaşmak ve onların eylemlerinde yer almak, öğrencilerle ve gençlikle ilişki kurmak, Kürdistan’da ilişkileri geliştirmek, köylülükle bağ kurmak gibi görevler ve pratik adımların atılmasını zorunlu kılmaktadır. İçinde bulunduğumuz koşullar bunu emretmektedir. Bir başka deyişle ezen ve ezilenler arasındaki çelişki ve faşizmin baskı ve saldırıları, önümüze böyle bir görev koyuyor.

Bunun için kitlelerle bağlarımızı daha da geliştirmek, önderlikten yoksun ve birbirinden kopuk kitle hareketini birleştirmek ve örgütlü minvalde harekete geçirmek, düne kıyasla günümüzde daha önem arz etmektedir. Bu ise birleşik devrimci mücadelenin zorunluluğunu bir kez daha dayatmaktadır.

Birleşik devrimci mücadele günceldir

Elbette ki sınıf bilinçli proletaryanın öncü müfrezesinin uzun vadeli bir görevi vardır. Bu stratejik görev devrim yapmak ve demokratik halk iktidarı kurmaktır. Ancak bu uzun vadeli bir dönemi kapsar. Bu sürecin mücadelesi ve görevleri esastır. Ancak içinde bulunduğumuz dönem beraberinde günümüze uygun somut görevler de yüklemektedir. Bunun için devrim saflarında yer alan güçlerin ittifaklar kurması, daha etkin güç birlikleri oluşturması ve var olanların ise daha da güçlendirilmesi günümüzde daha önem arz etmektedir.

Nitekim birleşik mücadele güçleri bu ihtiyacın ürünüdür. Yükselen devrimci durum ve hakim sınıfların saldırı furyası bu birleşik mücadele zeminini oluşturmuştur. Kitleleri düzene karşı öfke ve tepkilerini devrimci temelde örgütleme görevi bunu zorunlu kılmıştır. Amaç devrimci önderlikten yoksun olan halk güçleriyle ilişkileri geliştirmektir. Mücadeleyi daha geniş alanlara yaymaktır. Faşizmin sömürü, baskı ve yıldırma girişimine karşı etkin bir devrimci karşı koyuşu örgütlemek ve kitleleri giderek bu mücadelenin öznesi haline getirmek temel hedeftir.

Bir diğer görev de birbirinden kopuk halk güçlerini birleştirmek ve daha etkin mücadeleye çekmektir. Kendiliğinden ve birbirinden kopuk mücadeleyi daha ileriye taşımak önümüzde duran önemli görevlerden biridir. Mevcut durum böylesi bir mücadeleyi ve uzun vadeli ittifakları dayatmaktadır. Her örgütlenme nasıl ki bir ihtiyacın ürünüyse, oluşturulan mücadele güçleri de bir ihtiyacın ürünüdür. Sömürüye, baskı ve zulme karşı verilen haklı ve meşru mücadele devrimci sınıflara böylesi bir görev yüklemektedir. Kısacası, birleşik mücadele güçleri bu perspektifin ürünüdür.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu