Emek

“Kimse bize haklarımızı altın tepside vermez”

Kartal: Koşuyolu Hastanesi’nde 60’lı günlerini sürdüren bir direniş var. 2 ay önce ailesi, yaşam alanı o bölgede olmasına rağmen tam 40 kilometre ötedeki Bayrampaşa Hastanesi’ne sürülen Dev Sağlık-İş üyesi ve işyeri temsilcisi Ziya İncedere, hastanenin bahçesinde kurulan çadırda tek başına direniyor.

“Bu çadırda sadece Ziya yok”

Aslında Dev Sağlık-İş üyesi İncedere’nin başlattığı direniş için “tek başına” demek çok da doğru değil. Çünkü daha çadıra varmadan çadırın önünde sohbet eden hastane işçileri ile karşılaşıyoruz. İlk önce onlar bize selam veriyor ve çadıra davet ediyorlar. Çadırın içi oldukça kalabalık. Ameliyathaneden, yemekhaneden, temizlikten fırsat bulan işçiler, Ziya abilerini yalnız bırakmıyor ve soluğu çadırda alıyor. Gelen misafirlere candan davranıyor ve konuşulanları can kulağı ile dinliyorlar.

Bu durum dikkatimizi çektiğinden İncedere’ye bu anlamlı birlikteliği soruyoruz: “Beni işten çıkardıklarında gözden kaçırdıkları bir nokta vardı. Ben burada tek başınaymış gibi görünüyorum ama aslında tek değilim.

İşçi sınıfı, demokratik kurumlar, devrimcilerin benim arkamda olduğunu biliyorum. Ama bir de bizim hastanemizde bambaşka bir hava var” diye anlatmaya başlayan İncedere, “Burada daha 3-4 sene önceye kadar birbirine selam vermeyen, zorda kalıp 5 lira borç bile isteyemeyen insanlardık. Ama bugün bir aile gibi olduk. Burada yardımlaşma, dayanışma, insanlık, kendi aramızda hak-hukuk var. Çünkü biz sendikal örgütlenme sürecinde bir şeyler ortaya çıkardık. En basitinden bu çadırın sahiplenilmesi.

Bu çadırda sadece Ziya yok. İşçi arkadaşlar arkasında. Çünkü biliyor, eğer bugün bana yapılan bu haksızlığı kabul edersem, yarın sıra ona gelecek. Ben bugün kalkıp Bayrampaşa’ya gidersem, yarın ona da ‘Gözünün üstünde kaşın var, kalk falanca yere git’ denecek” sözleriyle işçi sınıfı mücadelesine dair birçok şeyi kısaca özetliyor. Konuşmalarımızın sonlarına doğru öğreniyoruz ki; İncedere’nin biriken faturalarını da aralarında para toplayarak ödemişler.

“Taşeron ile işçi simsarlığı yapılıyor”

İncedere ilk olarak; kendisinin de işten atılmasına neden olan taşeron çalıştırmanın, nasıl bela bir uygulama olduğundan bahsediyor. Sonra Türkiye’de “işçi, işe başladığı andan itibaren taşeron şirketinin değil; çalıştığı yer bir hastane ise Sağlık Bakanlığı’na, üniversite hastanesi ise o üniversitenin rektörüne bağlıdır” şeklinde onlarca muvazaa kararı olmasına ve Koşuyolu Hastanesi hakkında da böyle bir karar verilmesine rağmen tüm bunların görmezden gelindiğini söylüyor.

“Benim burada bu 2. işten atılışım… Daha önce TEKEL direnişi döneminde 4 kişi işten atılmıştık. Bu sefer de Bayrampaşa’ya göndermeye çalıştılar beni. Bu aslında fiili olarak işten çıkarma anlamına geliyor. Nasıl mı? Bayrampaşa buradan 40 kilometre ötede. Çocuğum, ailem, yaşam alanım, her şeyim burada.

Niye bunu istiyor? Buradaki sendikal örgütlülüğü dağıtmak istiyor” diye işten atılma sürecini anlatan İncedere, tepkisini şöyle dile getiriyor: “Yaptıkları işin adı işçi simsarlığı. Kapalı kapılar ardında emeğimizi, alınterimizi ihale masalarında pazarlıyorlar; sonra da sendikaya saldırmaya başlıyorlar. Niye?

Çünkü biliyor ki, işin içine sendika girdiğinde işçilerin hakları var, en başta işçinin insanca yaşama hakkı var. Onu isteyecekler. Biz şimdi bu çatışmanın mücadelesini veriyoruz sendika olarak.”

“Kimse altın tepside haklarımızı vermedi”

Koşuyolu Hastanesi’nde sendikal mücadelenin geçmişinin henüz 4 yıla dayanmış olmasına rağmen çok şeyin değiştiğini, çok baskı gördüklerini dile getiren İncedere, bu değişikleri şöyle örnekliyor: “Sendika gelmeden önce burada işçilerin hakları görmezden geliniyordu. Mesela yıllık izinler 12-15 gündü.

Sendika ile birlikte bu, 23 güne ve 1 aya çıktı. Bayramlarda, resmi tatillerde mesai parası verilmiyordu, şimdi onlar verilmek zorunda. Yol ücretleri eksik veriliyordu, ona da müdahale ettik ve yol ücretleri tam ödenmeye başlandı. Çalışma koşulları daha da iyileşmeye başladı.”

Son olarak da şöyle bir hatırlatma yapıyor İncedere, “Tabii tüm bunları mücadeleyle kazandık, kimse bize altın tepsi içinde sunup vermedi. Ve şimdi biz bunları korumasını bilmezsek, günü gelince elimizden almaya kalkacaklar.”

İncedere, bu uyarısında oldukça haklı. Taşeron ahtapot gibi dört bir yanımızı sarmaya devam ediyor çünkü. Samsun’da yaşanan ve 6 işçinin yaşamını yitirdiği katliamın altında da; BEDAŞ, Süreyyapaşa vs.’de yaşanan işten atmaların arkasında da taşeron var.

Ve işçi sınıfı açısından güvencesizlik, giderek yasal çalışma biçimi olarak yer ediniyor. Güvencesizliğe ve taşeron çalışmaya karşı mücadele çağrısında bulunan İncedere’nin son sözleriyle bitiriyoruz sohbetimizi “Güvenceli iş, güvenceli gelecek istiyoruz.”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu