Güncel

Kobanê Davası’nda yarına kadar ara verildi: “IŞİD’i savunma iddianamesi”

HDP yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 28 tutsak siyasetçinin yargılandığı Kobanê Davası’nın ikinci duruşması ikinci gününde görüldü.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 28’i tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 2’nci duruşması ikinci gününde görüldü. Duruşmada tutuklu siyasetçiler savunmalarını yaptı. Mahkeme başkanı, duruşmaya yarın saat 09.30’da devam etmek üzere ara verdi.

Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin baktığı davanın duruşması Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görüldü. Duruşmayı, Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu’ndan uzmanların yanı sıra AB üyesi ülkelerin diplomatik temsilciliklerinden isimler de takip etti.

Duruşmada yüzlerce avukat, siyasetçileri savunmak için hazır bulundu. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ile Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Berdan Öztürk ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanları Saliha Aydeniz ve Keskin Bayındır duruşmayı izleyenler arasında. Duruşmayı, çok sayıda HDP milletvekili ve il, ilçe yöneticileri ile kadın örgütleri temsilcileri izledi.

Duruşma öncesi salonda “bomba araması” olduğu gerekçesiyle avukat ve gazeteciler kapıda bekletildi. Avukatların polislerle yaptığı tartışma ardından içeri alımlar başladı.

HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, mayıs ayında görülecek duruşmalarına hazırlanmak için mazerette bulunarak, duruşmaya katılmadı. HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, Gültan Kışanak, Zeynep Ölbeci Ses Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı. Duruşma salonuna Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, KJA eski sözcüsü ve eski milletvekili Ayla Akat Ata, Emine Beyza Üstün, Pervin Oduncu, Ayşe Bağcı, Sibel Akdeniz, Bircan Yorulmaz, Berfin Özgü Köse hazır bulundu.

“Hürriyet olmadığı için karşınızdayız”

Savunmasına başlayan Ayla Akat Ata, Rosa Kadın Derneği’nden çalışma arkadaşı olan Neslihan Çoban’ın Kobanê eylemlerinde oğlunu kaybettiğini belirterek, “2012 yılında ‘Anadilde Savunma Hakkı’nın yasal statüsünün olması için parlamento çatısı altında mücadele ettik. Lozan’a dayanarak düzenlemeler yapıldı. Kürtçenin Zazaki lehçesi ile savunma yapmak istiyordum ama asimilasyon politikalarından dolayı anadilde eğitim görme konusunda kendimizi eğitemedik. Anadilim olan Zazaca ile savunma yapamayacağım için öncelikle halkımızın her ferdinden özür dileyerek savunmama başlıyorum” dedi.

Ata, reddi hakim taleplerinin gerekçelerini sıraladı. AKP tarafından 2010 yılında parti kapatmaların sonlanması için getirdiği kanun teklifini hatırlatan Ata, “AKP’nin kendi içerisinde milletvekillerinin destek vermeme durumundan kaynaklı bizler, 3 gün MYK düzeyinde, beş arkadaş olarak gidip değişiklik paketinin yeni maddelerinde AKP lehine oy kullandık. Geçmesi için oy kullandık. Ama yeterince oy alamadığı için o maddeler geçemedi. Bugün itibariyle Kobanê dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tekrar kapatma gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne gönderildi. Partimiz o günden bu yana üzerime düşenleri yapmıştır. 26 maddede temel hak ve özgürlüklerin güçlendirmesi için ki bizlerde bu sürecin içerisindeydik. Hatta kamuoyunda tartışmalar vardı vesayet rejiminin kırılması aynı zamanda darbecilerin yargılanması üzerine düzenlemeler vardı. Referandumun tarihi bile 12 Eylül’e getirildi. Kamuoyunda bir algı yaratılmaya çalışıldı ha keza bu düzenleme yapıldı. O dönem ki önemli düzenlemeye de itirazlarımızı yaptık. Birincisi Anayasa Mahkemesine dair diğeri de HSK’ya dair seçim konusu” dedi.

HSK düzenlemesi

Hakimler Savcılar Kurulu’na (HSK) ilişkin düzenlemelere değinen Ata, şöyle devam etti: “HSK’deki düzenlemeler ardından iç hukukta bazı düzenlemeler yapıldı. 9 Şubat 2011 tarihinde Yargıtay’ın üye sayısı 250’den 387’ye çıkarıldı. Danıştay’ın üye sayısı 95’ten 156’ya çıkarıldı. Oda yetmedi 1 Temmuz’da 2016’da darbe girişiminden 15 gün önce Yargıtay’ın üye sayısı 310’na düşürüldü. Danıştay’ın 95’e düşürüldü. Buradaki amaç ne? Neden önce üye sayılarını yükseltiler sonra üye sayılarını düşürdüler. Böylece hem Yargıtay’ın hem Danıştay’ın üye sayısında ideolojik değişim sergilediler. TBMM Adalet Komisyonu Başkanvekili Hakkı Köylü, HSK üyelerinin değişmesi bir kazadır.  Başbakan Binali Yıldırım, ‘bir tehlikeyi bertaraf ederken bir yandan da başka bir tehlikenin kapımızı çaldığının farkında varamadık. FETÖ’cüler sinsi bir şekilde yürüttükleri faaliyetleri aleni hale getirmiş yargıyı kendi aleyhine kullanacak duruma getirmişlerdir’ dedi. Yine FETÖ üyesi dönemin HSK üyesi 2011 yılında yapılan atamalarda 140 Yargıtay üyeliği için Gülen’in istediği 108 adaydan 107’si Danıştay’daki 50 üyeliğin tamamı Bozdağ’ın müsteşarı olduğu dönem Adalet Bakanı Ahmet Karaman ile pazarlık içerisinde cemaatçilerin belirlendiğini açıklamıştır.”

2017’de de HSK’deki bu tartışmaların devam ettiğini dile getiren Ata, savunmasını şöyle sürdürdü: “Çünkü OHAL dönemlerde yapıldı.  Halkın özgür bir şekilde iradesinin önünde engeller vardı. Bu yüzden oylama tartışmaları halan devam ederken yapılan düzenlemeler 18 madde üzerinden 69 düzenleme yapıldı. Haziran ayından HSK‘nin yeniden seçimleri vardı. Parlamento kürsüsünde şunları söylemiştim; Eskiden Ağustos ayında silahlı kuvvetler içerisinde sürekli askeri şuaranın hangi kararlar alınacağı açıklanırdı. Vesayet rejimi bunu yapardı. Ama şimdi HSK seçimlerinde kim olacak, kim kazanacak bunlar tartışılmaya başlandı. İlk düzenleme 2017 seçimlerinde HSK’ye dair oldu esasta liberal demokrasilerde olan bir şey. HSK’nin üyelerle seçilmemesi aynı zamanda yasamanın yürütmenin seçim üzerinden etkisinin olması bu liberal demokrasilerde var. Ama ülkemizde böyle cereyan etmiyor.”

“Yargının yürütmeye bağlanmasının yapılan Anayasa değişikliği ile yapıldığını anlatan Ata, şöyle konuştu: “Bu sistem ve bu sistemin açtığı yaraların kapatılması noktasında işte Meclis Başkanı da daha geçen ay ‘sistemi tahkim etmek için bizim yeni bir Anayasa yapım sürecine ihtiyacımız var’ dedi. Peki yasama, yürütme ve yargı bir araya gelirse ne olur? Bunun da adını manifesto koymuş. 1748 tane kanunların ruhu eseri sizin de bizim de her hukukçunun da dönüp baktığı bir eserdir. Yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri görevlerinin dışına çıkarsa yani yasama kendi koyduğu kuralları yürütürse, yürütme ise yürüttüğü kuralları kendi koyarsa yargı ise kanun koyucunun ağzı olmakla yetinmeye, kendisi yorum yoluyla yeni kurallar koymaya kalkarsa o sistemde hürriyet yoktur. Hürriyet olmadığı içinde biz bugün karşınızda yargılanıyoruz.”

“Yargı bağımlıdır”

“Sizin konumunuz açınızdan bu dosyadaki itiraz gerekçelerimize gelince, eğer bir suiistimalci anayasa varsa da hükümleri uygulanmayan bir Anayasa’da vardır. İktidarı güçlendirmeye, iktidarın ömrünü uzatmaya yönelik bir süreç söz konusudur. Yargı bağımlıdır. Bunu bir itiraf olarak da alabiliriz esasında. Bir hafta içerisinde darbe girişiminden Temmuz 2016’dan sonra kimlerin görevden alınacağına dair sizin 4 bin meslektaşınız görevden alındı. Onların yerine de 4 bin gelmiştir hatta daha fazlası da gelmiştir. O gelenler kime hizmet ediyordu? Gidenlerin hizmet ettiği anlayış belliydi. Peki gelenler kime hizmet etti? Yargı yürütme karşısında ne kadar özgür olabilecek? Yargı yürütme karşısında ne kadar kanunu yorumlamadan Adalet Bakanlığı’nın reform sürecinde de saydığı gibi başta masumiyet karinesi, suç ve cezaların şahsiliği ilkesi olmak üzere bunların gündeme getirilmesiyle olmadığına işaret eder. Kaçıncı reformdu bilmiyorum ama gündeme getirilmesi bile olmadığını ifade eder. Eğer getirilirse altına imzamızı atacağımız şeyler bunlar ama bugünkü koruma mekanizmaları, hakimler ne kadar tarafsızdır ne kadar vicdanlarıyla ve kanuna bağlı olarak karar verebileceklerdir. Bugün biz karşınızda yargılanıyoruz.”

“Karşımızda resmi ideoloji var”

“Savunmalarımızı yaparken, nasıl başladığını, nasıl geldiğini, nasıl müdahale edildiğimizi anlatacağız. Ama bugün karşımızda resmi bir ideoloji vardır. Şu anda bu sırada oturan bütün kurumları temsil ediyor. Ve diyor ki, Kürtler Türkiye’de sadece Kürtler değil, çünkü bu salonlar defalarca kez doldu boşaldı. Ama salonları 2009’dan beri farklı kılan bir gerekçe var. 2009 KCK operasyonları ile bugünkü yargılamada salonun yarısını kadınlar ve erkekler oluşturuyor. Kadınlar yargılanmaya başlandılar. Önceki yargılanmadan farkımız budur. Buda HDP fikriyatı yargılandığı için Türkiye’de ötekileştiren, yok sayılan yüzdelik barajı için parlamentoya giremeyen sözünü söylemeyen herkes bugün bu sıralarda bizimle birlikte yargılanıyor.”

Sözleri kesilen Ata’ya mahkeme başkanı reddi hakim gerekçelerini açıklamasını istedi. Ata ise, “Ben sebeplerimi söyledim sayın başkan, suiistimalci anayasacılık örneğini Türkiye’de uygulamaya konulduğunu ve iki defa yapılan değişiklikle yargının denetim altına alındığını, iktidarın vermiş olduğu talimatlarla hakkımızda dava açıldığını ve sizlerin, yerinize gelecek hakimlerin objektif bir karar verebileceği konusu olmadığının altını çiziyorum. Burada bulunan hakimlerin her bir üyesini ayrı ayrı reddediyorum” şeklinde mahkeme heyetine karşılık verdi.

“Karanlığı aydınlığa çevireceğiz”

Ata, “Bu dosya, bizim karanlığı aydınlığa çevireceğimiz dosyadır. Umuyoruz ki sizlerde, çok ciddi olduğunu söyleyemem ama sözümüze müdahale etmeden sözümüzü söylememize fırsat vererek bizim de gerçeği açığa çıkarmak için sorumluluğumuz gereği yerine getirerek, bizim önerdiğimiz okumaları yaparak, bu hususlara dikkat çekerek, yarın öbür gün ana kararınız da yada genel kararınızda bir sonucu ulaşabilmektedir” ifadelerini kullandı.

Duruşma, yerine kayyum atanan Diyarbakır Eski Belediye Eş Başkanı Gültan Kışanak’ın savunmasıyla devam etti. “Ben Kürdüm, bir Kürt kadınıyım” diyen Kürt siyasetçi Gültan Kışanak, “Bana yeni sıfatlar bulmayın. İşine gelen beni ‘bölücü’, ‘terörist’ ilan ediyor. Tarihteki gerçekler aydınlatılınca, utanç duyacağınız bu durumdan kurtulmak için size bir şans veriyoruz” dedi.

Kışanak, mahkeme başkanının Ayla Akat Ata’ya, “Bu konuşmayı keşke Meclis kürsüsünden yapsaydınız” şeklindeki ifadelerine, “Bu dava, siyaseti Meclis’ten atma davasıdır. Bize lütfen demagoji yapmayın. Bu dava Türkiye’ye barış, demokrasi, özgürlük, huzur getirmek isteyen HDP’yi siyaset dışına atma davasıdır” sözleriyle yanıt verdi.

“Sayın başkan, biz bunları Mecliste çok söyledik” diyen Kışanak, “Keşke barışın, demokrasinin, değerini anlayacak bir muhatap bulsaydık. Hala bulamadık. Bizi tutuklayan, mikrofonumuzu kapatan değil, ‘bu ülkenin sorunlarını beraber çözelim’ diyen bir iktidar görmek istiyoruz karşımızda. Bu olmadığı için bu tür davalar gelip önünüze bırakılıyor. Bunu reddedin. Gelin ‘Siyasetin sorunlarını Meclis’te siyaset çözsün. Bu bizim işimiz değil. Biz adli olayları zaten yargılıyoruz’ deyin” dedi.

“Biz hukuk devleti arıyoruz”

Kışanak, yargının cinayetleri aydınlatmak için görevini kullanmadığını belirterek, “Bu sizin sözlerinizden, tutumunuzdan çok açık. Bunun için reddi hakim de bulunmak için söz aldım. Bir hukukçu değilim ama ömrüm hak, hukuk, adalet mücadelesi içerisinde geçti. Sayenizde mektepli değil ama alaylı hukukçu oldum. Sizinle bir hukuk tartışması yapmak istiyorum. Bize CMK’yi gösteriyorsunuz. Hukuk devleti ile kamu devleti arasındaki farkı biliyor musunuz? Biri otoriter rejimin yöntemleridir, egemenler kuralları koyar, mazlumların üzerinde bu kuralları uygulamaktan geri durmaz. Sizin gibi mahkemeleri de kullanır. Bunun adı kamu devletidir. Kanunları güçlüler koyar, egemen kimse ‘kanunu ben koydum’ der. ‘Buna söz ver bunu hapse at, bunun mikrofonunu kapat’ der. Kanun dediğinde kurallar koyuyorlar, artık Meclis’e de gerek duymuyorlar. Kurallar, kanun devleti, bir toplumu faşizme teslim eder, otoriter rejimlere teslim eder, güçlü olanın borusunun öttüğü bir düzene teslim eder. Ama hukuk devletinde vicdan vardır, adalet vardır. Biz hukuk devleti arıyoruz. Artık yasamaya da gerek yok. Bir kararnameyle yasaları değiştiriyorlar. 50 yılık belediye kanununu kararnameyle değiştiren bir saray rejiminin kararıyla belediye eş başkanlığından alınmış ve burada oturuyorum. Yargının şu anda içinde bulunduğu durum, yargısal büyük bir krizdir. Yargı siyasetin oyuncağı haline getirilmiştir” diye konuştu.

Kışanak, devamında şunları söyledi: “Bugün ülkede yargı bağımsızlığı en büyük sorun haline getirilmiştir. Yolsuzlukların üstü örtülüyor, mafya ilişkilerinin üstü örtülüyor. ‘Marinadan ne geldi ne gitti’ bunların üstü örtülür, bunlar soruşturulamaz. Ama birisi tweet mi attı, ‘ben öyle düşünmüyorum böyle düşünüyorum’ dediği için tutuklanıyor, hapse atılıyor. Yolsuzlukların önünü kapatan, düşünenleri tutuklayan bir yargı var. Yargı bu hale gelmiştir. Yargı mensuplarının artık bundan kurtulması lazım, bir çaba içerisinde olması lazım. Ama bunu görmüyoruz ve buradaki tutum tartışmalarınızdan bu heyete bir güven, ülkedeki bozuk yargı sistemine karşı da bir gayret de görmedik. İlk günde gösteri yaptınız. Taraf olduğunuzu kimin adına orada olduğunuzu iyi hissettirdiniz. Patronlardan bu konuda bir takdir de alabilirsiniz. Bulunduğunuz yerin bağımsız yargı, hukuk yeri değil, sarayın talimatıyla hazırlanan bu iddianameye hukuk kılıfı uydurmak olduğunu çok güzel gösterdiniz. Bu nedenle ben reddi hakim talebinde bulunuyorum”

“Ahmet Altun senaryosu”

“Laf arasında iddianameyi ben yazmadım diyorsunuz ya ama siz burada sarayın görev verildiği Ahmet Altun tarafından kurulan senaryo da görev aldığınıza dair bir izlenim yarattınız. Bunu gizleme gereği de duymadınız. Bir ülkede hukukun işleyebilmesi için o ülkede adaletin olması lazım. Onu korumak istiyorsanız eğer, bu iddianameyi ilk günden reddetmeniz gerekirdi. 3 bin 500 sayfa diye kamuoyuna hava atıyorsunuz, ortada bir iddianame yok. İddianamenin kaç sayfasında devlet kurumlarının adını yazmışsınız, bunların hepsi müşteki zaten. Sadece bunun nedeni iddianameyi kabartmak. Yoksa kamu adına zaten dava açılmış ne gereği vardı. Ne kadar sadıksınız, değilsiniz diye sizi denetlemeye mi geliyorlar. Bizimle hiçbir şekilde alakalı olmayan devlet kurumlarının adını müşteki diye yazmışsınız.”

“IŞİD’i savunma iddianamesi”

“Bu iddianame aynı zamanda İŞİD’i savunma iddianamesi. Bu ülkedeki sorunun çözülmesi konusunda görüşmeler yapmış, Meclis’te bu konuşmaları yapmış bir kişi olarak buradayım. Ne alaka, şimdi bu iddianameyle adalet, hak, hukuk ile bir ilişkinin olmadığı ortada. Bunun için son bir örnek daha vereceğim. Tutukluluk devamına karar verdiniz. Benimle ilgili olan bölümden bahsediyorum ama her biri birbirinin kopyası. ANF haberlerini sıralamışsınız. 3 tanesi aynı haber, aynı tarihli, diğer iki tanesi de aynı haber, 3 tanesi de ben gözaltındayken Demirtaş ve Yüksekdağ’ın yaptığı açıklamalarda benim de adım geçince onu da koymuşlar. İki tanesi de Demirtaş’ın yaptığı açıklama. Bundan utanacaksanız, sayayım. Ortada bir tutuklama gerekçesi bile yok. Böyle alt alta koyup iddianameyi kabarttığınız gibi bunu da kabartıyorsunuz.”

“49’lar davasının devamıdır”

Kışanak, Kobanê Davası’nın 49’lar davasının devamı olduğunu söyledi. Araya giren mahkeme başkanı, “Bizimle ilgili kısmı söyleyin, biz mi yargıladık onları. Bunu ispat edin, bir tane örnek gösterin, ben istifa ederim” dedi. Mahkeme başkanına yanıt veren Kışanak, “Merak etmeyin, gerçekler asla karanlıkta kalmayacak, çıkacak bunların belgesi. Buna inanıyorum. Onun için de size bunları örnek veriyorum. 49’lar Davası gibi bir davadır” ifadelerini kullandı.

HDP önceki dönem Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi ve Parti Sözcüsü Günay Kubilay, reddi hakim talepleri ve tahliye talebine ilişkin söz aldı. Mahkeme heyeti tarafından adil bir yargılama süreci yürütüleceğine dair bir önyargısı olmadığını dile getiren Kubilay, “Daha çok ajitasyon, propaganda malzemesi olarak kullanılan iddianame kabul edildiğinde de bir önyargım yoktu. Ama heyet olarak ortaya koyduğunuz tutum size karşı bir güvensizlik oluşturdu. 2 Nisan’daki tutukluluk incelemesinde de dile getirmiştim. Bu dava HDP’ye ilişkin olarak bir siyasi davadır. Bunu esasa ilişkin savunmada da dile getireceğim” dedi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından partilerine yönelik açılan kapatma davasının gerekçesinin de Kobanê iddianamesi olduğuna dikkat çeken Kubilay, “AYM’nin 15 üyesi oy birliğiyle usulden gerekçelerle Yargıtay’a iade etti. En önemli gerekçe, ‘bağlantı yok.’ Biz neye göre karar vereceğiz. Hangi olayı kim nerede nasıl yapmış somut kanıtı ne hiçbir şey yok” tespitlerinde bulunduğunu hatırlattı.

Zekeriya Öz hatırlatması

Kobanê iddianamesinin iktidarın kendisine siyasi rakip olan partilerinin tasfiye etmek için hazırlandığını vurgulayan Kubilay, “Mahkemeleriniz sadece bu kritik davalardaki AİHM kararlarını değil, AYM kararlarını da tanımıyorsunuz. AYM herkesi uyardı. Saray rejimine de uyarıyı yaptı. Türkiye’de hukuk devleti bir retorikten ibaret değilse AYM kararlarını uygulamalısınız dedi. Yaptığınız şey burada koskocaman AİHM Büyük Dairesi’nin kararını uygulamıyorsunuz. AİHM kararını beğenmeyebilirsiniz, iktidarın da hoşuna gitmiyor ama bunu uygulamak zorundasınız. Uygulamadığınız da Anayasal suç işlemiş olursunuz. Şimdi sağlam bir şekilde Ağrı Dağı’na sırtınızı dayamış olabilirsiniz, size Zekeriya Öz’ü hatırlatayım. Altına zırhlı araç verilmişti. Siyaset arenası her zaman oynaktır. Biz 2013’ten itibaren AKP ile birlikte çözüm süreci yürüttük. Sırrı Süreyya Önder diyor ki, ‘Kobanê olayları olduğunda bakanın yanındaydım’ Şimdi neredeyiz, hapisteyiz. Türkiye’deki siyasi koşullar değişti, öküz öldü ortaklık bozuldu” diye konuştu.

“Anayasa’ya, AİHM’e uymuyorsunuz. Sadece siyasi direktiflerle yürüyen bir mekanizmada size neden güvenelim?” diye sorun Kubilay, savunmasına şöyle devam etti: “Burada bir mahkeme sürecinin işlemesi belli kriterlere uygun olur. Ölçüleri kaldırdığınız zaman geriye keyfiyet kalır. Devletin siyasi çıkarları var. Geçen gün avukat arkadaşlardan birisi bu AİHM kararıyla ilgili Avrupa Konseyi’nin Bakanlar Komitesi’nin yazısını size gönderdiğini söyledi ama siz buna rağmen kararı uygulamıyorsunuz. Bu kararlar uygulanacak ama bu sefer siz orada olmayacaksınız. Biz size çekilin derken iyilik yapıyoruz. Ben sizin üzerinizdeki siyasi baskıyı da anlıyorum. Bu üzerinizdeki siyasi baskıyı ya bertaraf edersiniz ya da belli normları olan kendisini uluslararası belgelere bağlı sayan bir mahkeme sürecini işletin. Ayıp değil bunu yapmak. Reddi hakim gerekçelerim, Anayasa’ya uymuyorsunuz, AİHM kararlarına uymuyorsunuz ama belli ki direktif almışsınız. Belli ki yönünüz siyasi iradeye dönmüş olabilir ama bunu yapacaksanız üzerinizdeki cübbeyi çıkarmak zorundasınız. HDP’nin aynı zamanda kurucu üyelerden bir tanesiyim. İçine giren siyasi sürecin bilincinde olan bir sosyalistim. Biz yeni yaşamın inşası için uğraşıyoruz. Dosyayı eğer incelediyseniz benimle ilgili tek şey, HDP MYK üyesi olarak bir çağrı yapmışız hepsi bu kadar. Üstelik bu çağrı dediğiniz şey AİHM tarafından ‘siyasi ifadeler sınırları içindedir’ denildi. Biz burada oyun oynamıyoruz. Bizim hayatımız siyasi prestijimiz söz konusu.”

HDP eski Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım, reddi hakim gerekçelerini Kürtçe açıkladı. Mahkeme salonunda tercüman bulunmadığı için Yıldırım’ın savunmaları çevrilmedi.

“İktidarı korkutan halkların birlikteliği”

Tercüman olmadığı için uzun değerlendirme yapmayacağını dile getiren Yıldırım, “Kobanê Davası diyorlar ama biz bunu kabul etmiyoruz. Bu Kürt halkının siyasetinin engellenmesinin davasıdır. Bu zulüm tek adam rejiminin zihniyetidir. İnkar üzerine kurulu bir zihniyet. Bu zihniyet devam ettikçe bu sorunlar da devam edecek.  Ahlak ve vicdan ve azıcık hakikat arayışı olan varsa mahkum ediliyor. Bugün başlayan bir durum değil, 100 yıllık tarih boyunca bu böyle devam etti. AKP-MHP faşist ittifakı devam ediyor. Onlar bizi nasıl yargılayabilir? İnkar siyasetinin sözcüleri mi bizi yargılayacak? Bütün haklarımız ayaklar altına alınıyor. Bunlar ne dinde ne de imanda var. AKP dini kullanıyor, Müslümanız diyor. Ama bu kadar Müslümanlıkla alakası olmayan şeyler yapıyor. Ezelden beri Kürt halı üzerinde katliam yürütülüyor. Kürt halkı Müslüman değil mi?” dedi.

HDP’nin ideolojisinde, fikrine sahip olduğu için gurur duyduğunu ifade eden Yıldırım, şöyle devam etti: “7 Haziran’da Türkiye ve Kürt halkı HDP’ye sahip çıktı. İktidarı korkutan ise halkların birlikteliği idi. Özgürlük, barış ve demokrasi halklar içindir. İktidar ise çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Dün yoksulluktan geldik diyenler bugün halkların kanının üstüne oturuyor. Bunlar saltanatlarını sürdürüyor, bu hak ve adalet değildir. Bu hastalıklı bir zihniyettir. Biz de eşitlik, adalet, özgürlük için mücadele ediyoruz.

“Tüm muhalif kesimler iktidarın elinden çeken tüm kesimlere sahip çıkmamız gerekiyor. İnsani şeyleri yaşatmamız lazım. Halklar arasında kardeşliği oluşturmamız lazım savaşı değil. Bu topraklarda kadınlar katlediliyor. Kimi insanların talimatları doğrultusunda gerçekleşiyor her şey. O nedenle de bu mahkemenin hakikat yansıttığına inanmıyorum”

Tercüman olmadan talep alındı

Yıldırım’ın konuşmasından sonra söz alan avukatlar, “Duruşma salonunda tercüman bulunmadığından reddi hakim talebinin gerekçelerini anlamadınız. Ama birazdan bu konuda bir karar vereceksiniz. Gerekçelerini duymadığınız bir duruma dair karar vereceksiniz. Kürtçe konuşacak başka arkadaşlarımız da var. Bu nedenle tercümanın bulundurulmasını istiyoruz” dedi. Mahkeme başkanı ise, “Ne karar vereceğime dair şimdiden bir kanaat oluşturmayın, biz SEGBİS kayıtlarını dinlemeden reddi hakim talebini bir karara bağlamayacağız” diye belirtti.

“IŞİD’i savunan bir dosya hazırlanmış”

Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nden duruşmaya SEGBİS ile bağlanan Zeynep Ölbeci de Kürtçe konuştu. Ölbeci, “IŞİD’i savunan bir dosya hazırlanmış. Hukuka, insanlığa uygun bir şey yok. O nedenle de bu mahkemeyi kabul etmiyorum. Avukatım bunları ayrıntılı bir şekilde ortaya koyacaktır. Bütün deliller ANF’den toplanıp buraya sunulmuş. Heyetin bu dosyayı kabul etmesi ne kadar yanlı olduğunu gösteriyor. Bu nedenle mahkeme heyetini reddediyorum” dedi.

Ardından söz alan yerine kayyum atanan Kars Belediye Eş Başkanı Ayhan Bilgen, “Yargılanmaktan kaçmamak için kendi irademle belediye başkanlığını seçtim. ‘Dokunulmazlıktan yararlanmaya ihtiyacım yok’ dedim. Kaçma şüphesinden bahsediyorsunuz. Dosyadaki arkadaşlarımızın bir kısmı siyaseti bıraktı, 4 yıldır bu arkadaşların çoğunu görmedim, bir kısmı özel işleriyle ilgileniyor. Bize sadece bir suç makinesinin mekanik dişleriymişiz gibi davranılıyor, bu yönde bir otomatik karar veriliyor. Bu dosyada tutuksuz yargılanan arkadaşlarımız var. Tutuksuz yargılanan arkadaşlarımız bir kaçma şüphesi sergilemediler” dedi. Sağlık sorunları olduğunu ve avukatlarının mahkemeye başvurduğunu ifade eden Bilgen, tedavi olabilmek için tutuksuz yargılanma talebinde bulundu.

Eski HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder de savunmasında şu ifadelere yer verdi:

“Yargı siyasallaşmış’ demek gerçeği açıklamaya yetmiyor bugünün şartlarında söylenmesi gereken şudur: ‘Siyaset yargısallaşmıştır’. Dün de öyleydi bugün de öyle.”

“Bugün Filistin konusunda gösterilen hassasiyet neyse dün Kobanî konusunda gösterilen hassasiyet aynıydı. Bunu yargılamaya çalışarak 6 milyonu olağan şüpheli haline getiremezsiniz”

“Et ve süt kurumunun temsilcisi de orada, soruyorum: Ben size ne yaptım? Etinizi mi çaldım, sütünüzü mü döktüm? Bana ve arkadaşlarıma 38 müebbet istenen bir davada müşteki olacak kadar ne geldi başınıza?”

Mahkeme başkanı duruşmaya yarın saat 09.30’da devam etmek üzere ara verdi.

Dava süreci

DAİŞ’in Kobanê saldırısına karşı Türkiye’de 6-8 Ekim 2014 tarihinde yapılan protesto gösterileri sırasında HDP Genel Merkezi’nin Twitter paylaşımları gerekçe gösterilerek, 9 Ekim 2014 tarihi ve devamında dönemin HDP Eş Genel Başkanları ve MYK üyeleri hakkında soruşturma başlatıldı. HDP’li siyasetçilerin 20 Mayıs 2016 tarihinde dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla iddianamelerine Kobanê soruşturmaları eklenirken, MYK üyeleri hakkında açılan soruşturma ise 2018 tarihine kadar derdest halde bekletildi. 19 Haziran 2018 tarihinde genişletilen MYK soruşturmasına çok sayıda siyasetçi de yeniden dahil edildi. Mükerrer olduğu Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından da tespit edilmesine karşın Kobanê eylemleri gerekçesiyle 20 Eylül 2019’da Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ da daha önce aynı “suçtan” tutuklanmış olmalarına rağmen ikinci kez tutuklandı.

Tutsak siyasetçiler

Kobanê soruşturması kapsamında Eş Genel Başkanlar Yüksekdağ ve Demirtaş’ın tutuklanması üzerinden bir yıl geçmesi ardından 24 Eylül 2020 tarihinde aralarında Sırrı Süreyya Önder, Ayla Akat Ata ve Emine Ayna’nın da bulunduğu dönemin MYK üyesi 20 siyasetçi gözaltına alındı ve 2 Ekim 2020’de Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan ve Gülfer Akkaya adli kontrolle serbest bırakılırken, 17 siyasetçi tutuklandı. Başka suçtan tutuklu bulunan HDP eski milletvekilleri Aysel Tuğluk, Gültan Kışanak ve Sebahat Tuncel Kobanê dosyası kapsamında tekrar tutuklandı. Yine başka suçtan Kandıra Cezaevi’nde tutuklu olan Gülser Yıldırım’a bu dosya kapsamında ev hapsi şeklinde adli kontrol kararı verildi, HDP’li eski milletvekili İbrahim Binici ve partinin çeşitli kademelerinde görev alan siyasetçiler dosyaya sonradan eklenerek tutuklandı. Dosya kapsamında tutsak yargılanan siyasetçi sayısı 28’e çıktı.

İddianame

IŞİD’İn Kobanê’ye saldırısına karşı 6-8 Ekim’de gerçekleşen protestolardan 6 yıl 3 ay sonra 30 Aralık 2020 tarihinde düzenlenen 3 bin 530 sayfalık iddianame, 324 klasörden oluşan eklerle birlikte mahkemeye sunuldu. İddianame Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bir hafta içinde 7 Ocak 2021 tarihinde kabul edildi. İddianamede, 108 kişi için “devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ve 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor. İddianamenin ilk 241 sayfasında yaşamını yitiren 37 kişinin isimleri, mağdur müşteki olarak ise aralarında Adalet Bakanlığı, AKP, CHP, Hür Dava Partisi, MHP, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, MİT, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Milli Savunma Bakanlığı’nın da bulunduğu 2 bin 676 isim yer aldı. İddianamede ayrıca 6-8 Ekim’de gerçekleştirilen eylemler ile tanık ve gizli tanık beyanları da eklendi. (Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu