Güncel

HDK: İhtiyacımız panik değil, toplumsal öz dayanışma

Türkiye'de vaka sayısı giderek artan koronavirüse dair yapan HDK, "İhtiyacımız panik değil, toplumsal öz örgütlenme ve dayanışma" diyerek, acil alınması gereken önlemleri sıraladı.

Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Sağlık Bakanlığı’nın vaka sayısının 18’e çıktığını resmi olarak açıkladığı koronavirüse ilişkin yazılı açıklama yaptı. “İhtiyacımız panik değil, toplumsal öz örgütlenme ve dayanışma” başlığıyla yapılan açıklamada, korona virüsünün dünya genelindeki etkilerine dikkat çekilip, uyarı ve önerilerde bulunuldu.

Koronavirüs salgınının dünyanın geneline yayılma eğilimi nedeniyle “pandemi” olarak tanımlandığını belirtilen açıklamada, yüksek ölüm oranı ve kolay bulaşabilmesi nedeniyle hastalığın korku ve paniğe yol açmasına neden olduğu ifade edildi.

Salgının merkezinin Avrupa kıtasına kaydığına işaret edilen açıklamada, “Salgının yayılımı ve etkileyeceği insan sayısı pandeminin şiddetini de belirleyecektir. Son yıllarda yaşadığımız her şey bize bir felaket çağına girdiğimizi düşündürüyor.

Suriye’ye emperyalist müdahalenin neden olduğu yıkım ve göç dalgası, iklim krizinin ulaştığı acil durum ve hükümetlerin aymazlığı, Avustralya’da aylarca süren orman yangınlarının milyonlarca canlının ölümüne ve bazı canlı türlerinin yok oluşuna neden olması ve şimdi de koronavirüsü salgını.

Kapitalizmin sınırsız büyüme eğilimi savaşların, göçlerin, ormansızlaşmanın, iklim krizinin, yabani hayatın bozulmasının ve de emekçi sınıfların uğradığı hak gasplarının daha da şiddetlenmesinden başka bir anlam taşımıyor. Kapitalizm yoksulluğu artırmakta, ekolojik dengeyi tahrip etmekte, tüm canlıların yaşam alanlarını daraltmakta; salgınlar, kanser ve kronik hastalıklarla toplum sağlığını giderek artan oranda tehdit etmektedir” denildi.

“Cezaevleri bugün tutsaklar için fazla risk barındırmaktadır”

Açıklamada, yaşanan felaketler karşısında hükümetlerin ilk yaklaşımının ise, duruma dair gerçek bilgileri halktan saklamak olduğu ifade edildi.

Açıklamanın devamında şunlar belirtildi:
“AKP-MHP iktidarı da, son ana kadar Türkiye’de salgınla ilgili vaka olup olmadığı, ne tür tedbirlerin alındığı konusunda sessiz kalmış, sonrasındaki açıklamalarıyla da kaygı ve paniğe neden olmuştur.

Sürecin şeffaflığı toplum sağlığının gereğidir. Ağır hastalık tablosu belli risk gruplarını hedef almaktadır; 65 yaş üstü bireyler, kronik hastalıkları olan bağışıklık sistemi baskılanmış bireyler, sağlıklı konut ve dengeli beslenmeden mahrum yoksullar, evsizler, cezaevinde kötü koşularda ve kalabalık ortamlarda tutulan tutuklu ve hükümlülerle göçmenler salgından öncelikle etkilenecek gruplardır. Bu insanların sağlık güvencesi devletin sorumluluğu altındadır. Örneğin İran’da kontrol edilemeyen salgının cezaevlerini büyük ölçüde tehdit ettiği görülmüş, devlet cezaevlerini boşaltmak zorunda kalmıştır.

Salgının bu tür yerlerde kontrol altına alınmasındaki güçlük göz önünde bulundurularak cezaevlerinin öncelikle de 65 yaş üstü olanlar, hasta mahpuslar, çocuk ve kadınlar olmak üzere boşaltılması önleyici bir tedbir olarak zorunluluk oluşturmaktadır. Sağlık hakkına erişimin sistematik olarak ihlal edildiği cezaevleri bugün tutsaklar için her zaman olduğundan daha fazla risk barındırmaktadır.

Adalet Bakanlığı ise, önleyici tedbirleri hayata geçirmek yerine görüş hakkına kısıtlama getirerek salgını tutsakların tecrit koşullarını ağırlaştırmak için kullanmaktadır.”

“Sığınmacılar için korunabilecekleri koşullar yaratılmalı”

Yaşanan mülteci krizine de değinilen açıklamada, mültecilerin Avrupa Birliği’nden kredi almak için bir pazarlık aracı haline getirilmesi ve Yunanistan, Bulgaristan sınırlarına sevk etmesi sığınmacıların yaşam koşulları korona virüsü salgınının yaratacağı ek yıkımla daha da büyük bir riskle karşı karşıya kalacağı vurgulandı.”

Avrupa Birliği’nin ve hükümetin bu riske karşı acil tedbirler alması gerektiği kaydedilen açıklamada, “Savaştan kaçarak Türkiye ve Yunanistan sınırına sığınan sığınmacılara sınırlar derhal açılmalı, mültecilik hakları verilmeli ve yaşam haklarına saygı duyulmalıdır. Sığınmacıların Yunanistan sınırına yönlendirilmesine son verilmeli, Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki geri kabul antlaşması iptal edilmelidir. Sığınmacıların yeni korona virüsü enfeksiyonu ve diğer hastalıklardan korunabilecekleri koşullar yaratılmalı, beslenme ve barınma sorunlarına yönelik tedbirler alınmalı, nitelikli sağlık hizmetinden ücretsiz olarak faydalanmaları sağlanmalıdır” denildi.

“Tüm emekçilere ise 14 gün boyunca ücretli izin verilmeli”

Tüm emekçilere ise 14 gün boyunca ücretli izin verilmesi gerektiğini belirtilen açıklamanın devamında şunlara yer verildi: “Okulların ve kreşlerin tatil olması ile birlikte çocuk bakımı en riskli gruplardan biri olan yaşlıların omzuna yüklenmekte, nüfusun en kırılgan kesimi ciddi bir tehditle baş başa bırakılmaktadır. Çocuk bakımı tüm ebeveynlerin ve toplumun sorumluluğundadır, bu sorumluluk kadınlara ve yaşlılara yüklenemez. Korku ve panik, insanları market kuyruklarına sürüklemiş, evlerinde gıda ve temizlik ürünleri stoklamalarına neden olmuştur. Bu durumu fırsata çeviren ticaret tekellerine karşı önlem alınmalıdır.

Toplum kapitalist anlayışın eline terk edilemez. Salgından korunmak için ihtiyaç duyulan kolonya, alkol bazlı el dezenfektanı, el ve yüzey temizliğinde kullanılacak sabun ve dezenfektanlar ve yine hasta bireylerin toplumu koruma amacıyla kullanması gereken maskeler, öncelikle yoksullar ve risk altında olan ihtiyaç sahiplerine ve sonra da toplumun tümüne ücretsiz olarak ulaştırılmalıdır. Yazılı ve görsel basın ve yayın organlarında başta Kürtçe ve Arapça olmak üzere çok dilli bilgilendirme yapan materyallere yer verilmelidir.”

Salgından en çok etkilenen kesimlerden birinin de sağlıkçılar olduğuna yer verilen açıklamada, Wuhan’da salgının ilk aşamasında binlerce sağlık çalışanının etkilendiğine yer verildi.

Açıklamanın devamında, “Sağlık çalışanlarına iş stresi, mobbing, aşırı çalışma ve sağlıkta şiddet olarak yansıyan piyasacı sağlık anlayışı sonlandırılmalı, nitelikli, ücretsiz, ulaşılabilir, anadilinde sağlık hizmeti sunumuna geçilmelidir. Tüm alanlarda olduğu gibi sağlık alanında da sadece otoriteler eliyle ve tepeden sunulan bir hizmet toplumun ihtiyaçlarına çözüm olamaz. Güvene ve dayanışmaya dayalı olarak toplumun kolektif üretiminin esas alınması gerekliliği, toplumsal sağlık mücadelesi açısından önemlidir.  Hakkımız ve ihtiyacımız olan bilgileri edinmemiz de, kaynakların salgını önlemeye ayrılması ve gerekli tedbirlerin alınması da, ancak ilgili toplumsal kesimlerin örgütlenmesinin ve kolektif mücadelesinin basıncıyla sağlanabilir.

Halkların Demokratik Kongresi yurttaşlarımızı hem merkezi ve yerel yönetimlerin kamusal sorumluluklarını yerine getirip getirmediğini denetlemek hem de yaşadığımız mahallelerde, doğrudan ilişkide olduğumuz yerlerde en kırılgan ve savunmasız olanlara öncelik vererek dayanışmayı örmek için örgütlenmeye çağırıyor. Tüm emekçilerin ücretsiz izin hakkı için, başta hasta tutsakların tahliyesi olmak üzere cezaevlerinde gerekli tüm tedbirlerin alınması için, Türkiye ve Yunanistan sınırındaki sığınmacıların ve tüm göçmenlerin sağlık hakkına erişimi için mücadele zorunludur” ifadelerine yer verildi.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu