DerlediklerimizGüncel

Nubar OZANYAN | Lanetli Türk devleti

"Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı çık. Türk devletinin Kıbrıs, Suriye, Libya, Dağlık Karabağ işgal hamlelerine seyirci kal. Bu nasıl bir ikiyüzlülüktür?"

Diktatörler, ideolojik-politik ve hareket tarzı olarak birbirine benzer. Birbirlerinden örnek alarak birbirlerini taklit etmeye çalışırlar. Putin ve Erdoğan arasında da oldukça benzer yanlar var. Putin, “Ukrayna diye bir ülke yok” diyor. Ayrı bir ulus olduklarını kabul etmiyor, hiçbir özgürlüğü tanımıyor.

İttihatçı Kemalist R.T.Erdoğan ise ne Kürdistan’ı tanıyor ne de Kürtlerin bir ulus olduğunu kabul ediyor. En doğal demokratik hak olan ana dilde eğitim hakkını yok sayıyor.

Putin, gerek çarlık gerekse SSCB döneminde yaşayan halkların etnik kimliklerini kabul etmeyerek herkesi “Rusya halkı” olarak “birleştirerek” büyük Rus milliyetçiliğini savunuyor. “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı”nı “Rus devletinin temeline konulmuş bir mayın” olarak görüyor. Diktatör R.T.Erdoğan da tekçilikten vazgeçmeyerek “Tek Devlet-Tek Millet-Tek Bayrak-Tek Dil” diyerek inkar ve imhaya devam ediyor, Türkleştirmeye çalışıyor.

Putin’in görüşleri Rus oligarkların görüşüdür. Milyarlarca servete sahip olan egemen burjuvazinin görüşüdür. R.T.Erdoğan’ın görüşü ise Türk komprador burjuvazisinin görüşüdür.

Putin, büyük Rus yayılmacılığının ve ırkçılığın öncülüğünü yaparken R.T.Erdoğan ise Türk yayılmacılığının ve ırkçılığın öncülüğünü yapmaya çalışıyor. Öyleyse bugün bir yandan başta Rusya olmak üzere emperyalist kapitalist ülkelerin hegemonya ve yayılma politikalarına ve işgal saldırılarına karşı çıkarken diğer yandan da Türk ırkçılığına karşı durmak gerekir. Rusya saldırısının ardından “savaş karşıtlığı” ve “barış savunuculuğu” yaparken kimileri, gözden kaçırılan nokta Türk ırkçılığıdır. Burjuva muhalefet partilerinin ve sahte solcuların Rusya’nın yayılmacı-saldırgan savaşına ve Ukrayna işgaline karşı çıkıp barış söylemlerini yükseltirken faşist Türk devletinin Suriye topraklarını işgaline, yeni Osmanlıcı yayılmacı hamlelerine karşı çıkmaması, söz söylememesi tam bir ikiyüzlülük örneğidir.

Bu tutum: “Dışarıdaki savaşa karşı çık! içerde ise Türk devletinin ve ordusunun Kürtleri imha ve yok etme savaşına sessiz kal ve seyirci ol!”, “Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı çık. Ama Türk devletinin Kıbrıs, Suriye, Libya, Dağlık Karabağ işgal hamlelerine seyirci kal” anlamına gelir. Bu nasıl bir ikiyüzlülüktür?

Türk devletinin, Putin ve Lavrov’un benzer gerekçelerini öne sürerek Rojava topraklarına girmesini görmezlikten gelmek tedavisi mümkün olmayan Türk ırkçılığının lanetli hastalığıdır.

Eski Sovyet halklarının, özgürce yaşam hakkını görmezlikten gelen, olası bir özgürlük talebini bile zulümle bastıran Rus oligarkları neyse; yüzyıldan fazla bir zamandır Ermenilerin, Rumların, Kürtlerin özgürce yaşam hakkını soykırım, katliam, işgal ve ilhakla yok etmeye çalışan İttihatçı-Kemalist hükümetler de aynıdır.

Yaklaşık yüz yıldır, Kürtler kendi topraklarında özgürce yaşamak istiyor. Ana dillerini konuşmak istiyor. Ama karşılarına faşizm çıkıyor, katliam ve sürgün, yasaklar çıkıyor. Bu en doğal, demokratik haklara karşı çıkıp imha ve inkar saldırılarını sürdüren diktatörler, Ukrayna söz konusu olunca utanmadan sıkılmadan insan haklarından bahsediyor. Bu diktatörlerin ve destekçilerinin barış ve insan hakları söylemleri sahtedir, aldatıcıdır.

Günümüz gerçeklerle yanılsamalar arasında sis bulutlarının fazlaca dolaştığı bir süreçtir. Gerçeklerin fazlasıyla yalan ve aldatmacayla örtülmeye, karartılmaya çalışıldığı bir süreçtir. Zira; NATO, ABD, AB devletlerinin de emperyalist Rus yayılmacı ve hegemonyacıları kadar halkların ve özgürlüklerin düşmanı olduğunu unutmamak gerekir. Bir yandan haksız savaş ve yayılmacı işgallere karşı çıkarken diğer yanda tedavisi mümkün olmayan Türk ırkçılığına karşı çıkmak da en temel devrimci görevdir.
Faşist TC devleti ve onun soykırımcı suç ordusu, Kürtlerin ve diğer halkların celladıdır. Eğer gerçekten özgürlük zemininde durup savaş karşıtı mücadele yürütmek istiyorsak en başta TC devletinin yüzyıldır Kürt halkına yönelik uyguladığı imha ve inkara karşı durulmalıdır.

Kürt ulusunun özgürce ayrılma hakkı dahil tüm haklarını savunmak ve sahiplenmek zorundayız. Gerçekten demokrat ve devrimci olmak istiyorsak, gerçekten halklar arasında karşılıklı güvenin oluşmasını istiyorsak Kürtlere yönelik yıkıcı ve düşmanlaştırıcı-kirli bir ideoloji olan Türk ırkçılığından ve sosyal şoven politikalardan kurtulma zorunluluğumuz vardır.

Türk devletinin temel ideolojisi olan Kemalizm’den ve onun yıkıcı ve imha edici ırkçılığından tam bir kopuş gerçekleştirmeden gerçek anlamda ne demokrat ne de devrimci olunabilir.

Emperyalist Rus saldırganlığına ve işgaline karşı “savaşa hayır” sloganıyla karşı duruş sergilemek yeterli değildir. Bu şiarı kabul edenler, yüzlerini Rojava’ya çevirmek zorundadır. Bugün Kürtlere ve Rojava gerçekliğine doğru bakmayanlar, Türk ırkçılığıyla hesaplaşıp kopuş gerçekleştirmeyenler, bu ikiyüzlülükten kurtulamayacaktır.

Unutmamak gerekir ki; Kemalizm sözde demokratlıktır. Gerçekte ise özgürlüklerin düşmanıdır. İttihatçılık ve Kemalizm, Türk ırkçılığıdır. Halkların zorla Türkleştirilmesi ve köleleştirilmek istenmesidir.

Yeni Özgür Politika 7 Mart 2022

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu