GüncelManşet

(Makale) Hangi Kürdistan?

Ortadoğu coğrafyasında kadim bir halk olan Kürtler, 21. yy’ın ilk çeyreğinde bölgede yaşanan gelişmelerle, birlikte kendi devletlerini kurma aşamasında tarihsel bir süreçten geçmektedirler. Türkiye’nin yanıbaşında başta Suriye ve Irak’ta yaşanan gelişmeler, Kürtlere bir devlete sahip olma anlamında yeni olanaklar sunmaktadır. Durumun bu minvalde gelişmesi sınıf bilinçli proletaryanın meseleye ilgi göstermesini de zorunlu kılmaktadır.

Öncelikle şunu belirtelim. Tarihsel olarak Kürdistan denilen coğrafya emperyalistler ve onların yerli uşakları tarafından parçalara ayrılmış ve ilhak edilmiştir. Kürdistan dört parçaya ayrılmış ve bu dört parçada ayrı ayrı uluslaşma süreçleri yaşanmıştır. Dolayısıyla bugün Kürt ulusundan bahsedildiğinde, Avrupa’da yaşayan belli bir diasporanın dışında, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de Kürt uluslarından bahsedilebilir.

I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun devamcısı olan Türkiye devletinin kuruluşu sırasında imzalanan Lozan Anlaşması’yla birlikte daha bir dizi anlaşma ve planla Osmanlı İmparatorluğu içinde yaşayan Kürtleri, bir ulus olarak, bölgede yeni kurulan çeşitli devletler arasında parçalara ayırmıştır. Dönemin emperyalist güçleri ve başta Türk hâkim sınıfları olmak üzere bölge gericileri, Kürt ulusunun Özgürce Ayrılma Hakkını açıkça yok sayarak, Kürt ulusunun kendi ulusal taleplerini görmezden gelerek, Kürdistan topraklarını İran, Irak, Suriye ve Türkiye arasında bölünmesini sağlamışlardır.

Bu vesileyle günümüze kadar geçen yaklaşık 100 yıllık süre içinde, bölgede farklı farklı hâkim sınıfların denetiminde, farklı devletlerin hâkimiyeti altında, Kürtler ezilen bağımlı birer ulus olarak yaşamak zorunda bırakılmışlardır. Bu nedenle günümüzde tek bir Kürt ulusundan değil, Türkiye’de ezilen bağımlı Kürt ulusundan, Irak’taki Kürt ulusundan, İran’daki ve Suriye’deki ayrı ayrı Kürt uluslarından bahsetmek daha doğrudur.

Emperyalistler ve onların bölgedeki dayanakları olan hâkim sınıflar, izledikleri politikalarla, Kürtlerin yaşamış oldukları toprakları tarihsel bir haksızlık sonucunda kendi aralarında parçalamakla kalmamışlar, aynı zamanda da, her biri farklı hâkim sınıfların denetiminde; farklı hâkim uluslara bağımlı olarak, farklı farklı Kürt ulusal şekillenmelerinin ortaya çıkmasına yol açmışlardır.

Bu durum beraberinde tek bir “Büyük Kürdistan” uluslaşmasının önünde engel olmuştur. Bu ayrı Kürt ululaşmaları beraberinde her ayrı parçada yaşayan Kürt uluslarının ortak yanlarıyla birlikte; kimi kendine has, yaşadıkları bölgeye ve ezen-ezilen ulus bağlamında yaşanan ilişkilere vb. ait farklılaşmalardan bahsedilebilir. Nitekim bu farklılaşmalar beraberinde örneğin en kitlesel Kürt nüfusunun olduğu T. Kürdistanı’nda PKK gibi bir dönem Marksizm Leninizm’den etkilenen, günümüzde ise reformist sol bir hatta olan ulusal bir hareketi yaratabilmiştir. T. Kürdistanı’ndaki Kürt ulusal mücadelesi (gerici örgütlenmeler de olmak üzere) esas olarak kendisini başta PKK olmak üzere bir dizi devrimci, ilerici örgütlenmede ifade etmiştir. Irak’ta Kürt hareketi ise başta KDP olmak üzere daha sonra YNK ve ardından da günümüzde Goran Hareketi ve daha bir dizi İslamcı Kürt örgütlenmelerinde kendini ifade etmiştir. Hakeza Suriye ve İran’da da Kürt ulusal hareketleri ortaya çıkmıştır.

 

“Bir İki Üç Daha Fazla Kürdistan”

Her parçadaki farklı farklı şekillenmeler beraberinde her parçadaki Kürt ulusunun ayrı bir ruhi şekillenme içerisinde olmasını da doğurmuştur. Örneğin T. Kürdistanı’ndaki Kürtler ile, İstanbul’da ya da batıdaki Kürtlerin ulusal duyarlılıkları arasında açı farkı vardır. Türkiye’deki Kürt kitlesi ile T. Kürdistanı’ndaki Kürt kitlesinin Irak’ta ya da Suriye’deki Kürdistan bölgelerindeki gelişmelere duyarlılıkları farklı farklı olabilmektedir. Bu nedenle örneğin bir dönem Rojava’da yaşanan gelişmelere T. Kürdistanı’ndaki Kürt kitleleri duyarsız kalmamışlarsa da yeterli düzeyde bir ilgi gösterilmemiştir.

Nitekim kimi tanıklıklar, Kürt ulusal hareketinin legal alandaki kadrolarının, T. Kürdistanı’nda düzenlenen Rojava’ya yardım kampanyalarına fazla ilgi gösterilmediği, bu konuda çeşitli özeleştirisel yaklaşımlara bizzat tanık olduğunu dile getirmişlerdir. (Cengiz Candar, IMC TV, Gündem Müzakare Programı, 21.07.14) Bununla birlikte son aylarda İslam Devleti örgütü saldırılarının Kobane merkezli Rojava saldırılarını artırması beraberinde bu ulusal dayanışmanın bir nebze olsun yükseltilmesini getirdi. Sınırlar anlamsız hale getirildi ve T. Kürdistanı’ndan yüzlerce genç Suriye Kürdistanı’na geçerek PYD/PYJ’ye katıldı.

Geçmişte Irak Kürt örgütlenmelerinin hem birbirleriyle hem de Türkiye Kürdistanı ulusal hareketiyle silahlı çatışmaları biliniyor. Hatta bu durum Kürtçe’de Brakuji (kardeş kavgası) adı verilen bir kavramın doğmasına bile neden olmuştu. Kürt ulusal hareketleri günümüzde tarihten ders çıkarmakla ve fiili silahlı çatışmalara girmemekle birlikte, önderlik ettikleri ulusal hareketlere kendi sınıf çıkarlarına uygun yön vermeye devam etmektedirler. Bu da eşyanın tabiatı gereği gayet doğaldır.

Nitekim Irak Kürdistanı’nda devletleşme adımları atan Irak Kürt ulusal hareketi ve bu harekete önderlik eden M. Barzani ve KDP aracılığıyla, Rojava sınırına hendek kazmada ve bölgeye ambargo uygulamada beis görmedi. Benzer şekilde Barzani yönetimi, kendi hakimiyeti altında tuttuğu bölgede, Türkiye Kürdistanı ulusal hareketine yakın dernek ve kurumlara baskınlar düzenleyip, tutuklamalar gerçekleştirdi. Aynı Irak Kürt yönetimi, T. Kürdistanı’ndaki ulusal mücadele karşısında TC ve AKP ile birlikte fotograf vermekten çekinmemektedir.

Halihazırda Irak ve Türkiye Kürdistanı’ndaki ulusal hareketlerin Suriye Kürdistanı üzerindeki hakimiyet kurma mücadelesinin sözkonusu olduğu ve bu alanda T. Kürdistanı ulusal hareketinin dikkate değer bir ağırlığının ortaya çıktığı görülmektedir. Bunda bizzat T. Kürdistanı Kürt ulusal hareketi önderi A. Öcalan’ın geçmişte bölgede bulunması, Suriye Kürtlerinin Türkiye ulusal hareketi içinde yer almaları, Rojava’nın ekonomik gelişmişliği, sınır ilişkileri vb. birçok etken vardır. Bu hiç kuşkusuz ki Suriye Kürtlerinin kendi ulusal hareketi olmadığı anlamına gelmiyor elbet. Ancak şu an için baskın olmadığı ve bu nedenle görünür olanın T. Kürdistanı Kürt ulusal hareketi olması bir vakıadır.

Şu an ki tarihsel süreçte Ortadoğu coğrafyasında Kürt ulusal hareketleri arasında ön plana çıkan iki güç vardır. Bunlardan birisi T. Kürdistanı Kürt ulusal hareketi, diğeri ise Irak Kürdistanı Kürt ulusal hareketidir. Bu iki ulusal hareket bir bütün Kürt ulusal hareketi üzerinde hegemonya mücadelesi vermektedirler. Nitekim bu mücadele nedeniyle, toplanması öngörülen Kürt Ulusal Kongresi bir türlü toplanamamaktadır. Bunda belirleyici neden Irak Kürdistanı’ndaki Kürt ulusal hareketine önderlik eden KDP ve Barzani çizgisi olarak ifade edilse de, sonuçta ortada iki farklı çizgiye sahip Kürt ulusal hareketi gerçeği vardır.

Bu çizgilerin birinde Kürt burjuvazisinin, feodalleri ve toprak ağalarını daha fazla temsil edilmekte, birisinde ise Kürt ulusal burjuvazisiyle birlikte, küçük burjuvazinin, halkçı özellikleri ön plana çıkmaktadır. Birisinde milliyetçilik daha baskın olmakla birlikte, diğerinde demokratik enternasyonalist, solcu, ilerici tonlar vardır vb. Nitekim tam da bu gerçeklerden hareketle, Türkiye Kürdistanı Kürt ulusal hareketinin, Irak Kürdistanı Kürt ulusal hareketi önderliğine yönelik “ilkel milliyetçi” eleştirileri bilinmektedir.

Sonuçta bu vesileyle, bugünkü Ortadoğu coğrafyasında, Kürdistan toprakları başta olmak üzere tek bir Kürt ulusundan değil, farklı ulusal şekillenmelerden bahsetmek daha doğrudur. Çünkü her coğrafyada, hakim uluslara bağımlı olarak farklı Kürt ulusal şekillenmeleri ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Bugünkü süreçte, Kürt ulusal şekillenmesinde, Irak Kürdistanı’nda yaşanan devletleşme adımları; Kürt ulusal şekillenmesinde, bir devlet oluşumuna yönelik en ileri adımı temsil etmektedir. Nitekim İslam Devleti’nin Musul’a saldırması ve işgal etmesiyle, üç yapılı ve son derece gevşek bir devlet örgütlenmesi olan Irak devleti fiilen üçe bölünmüş durumdadır. Irak Kürdistan’ında hakim olan M. Barzani Kürdistan’ın bağımsızlığına dair halk oylamasından bahsetmekte, İsrail ve TC, Irak’ta “bağımsız bir Kürdistan”ın kuruluşuna yeşil ışık yakacaklarının sinyallerini vermektedir.

Görünen halihazırda ABD emperyalizmi bölgedeki dengeler ve statükonun devamından yana olduğu için şu an için “bağımsız bir Kürdistan”a onay vermemektedir. Önümüzdeki süreçte, çelişkilerin aldığı biçime göre fikrini değiştirebileceği ve bölgede “bağımsız Kürdistan”a onay vereceği ihtimal dahilindedir.

 

Kürt Ulusal Hareketi’nin Tehlikeli Dansı!

Öte yandan Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle bir başka Kürdistan’ın ortaya çıkma ihtimali belirmiştir. Suriye Kürdistanı olarak tanımlanan Rojava’daki Kürt ulusu, konjonktürü de oldukça iyi değerlendirerek, yoğun olarak yaşadığı bölgelerde, -diğer milliyet ve mezheplerle birlikte hareket ederek-, kanton adını verdikleri 3 ayrı bölgede örgütlenmiş ve bir devlet oluşumuna adım atmıştır.

Halihazırda Suriye Kürt ulusal hareketi bir ulusal devrim sürecinin içindedir. Rojava’daki devrim ulusal karakterlidir. Ortadoğu’da ileri bir mevziyi temsil etse de proletaryanın sınıf perspektifine, ideolojik hegemonyasına sahip değildir. Bu gerçeği unutmak, Rojava devrimine farklı bir misyon yüklemek anlamına gelecektir. Tabii bir de Rojava’daki ulusal demokratik devrimden bahsederken aynı zamanda devrimde sadece Kürt ulusundan değil aynı zamanda Arap, Çerkez, Türkmen, Süryani vb. vb. milliyet ve mezheplerin varlığından da bahsetmek gerekir.

Rojava’daki ulusal devrimci demokratik direnişinin bileşenleri içinde, bu milliyet ve mezheplerden temsilcilerde vardır. Harekete rengini veren Kürt ulusal hareketi, şu ana kadar bu unsurlara yönelik bir kısıtlama içinde olmamıştır. Aksine kanton adı verilen “devletsel oluşum”lara katılımlarına ve kendilerini ifade etmelerine özen göstermiştir. Bu onu demokratik kılan bir başka yöndür. Bu haliyle Rojava’da ortaya çıkan oluşum, ilerici demokratik bir muhtevaya sahiptir. Türkiye proleteryası ve halkının müttefikidir.

Ancak kanımızca, -çelişkili gibi görünse de-, Suriye’deki Kürt ulusal hareketine yönelik en büyük risk, (İslam Devleti ya da bölge gericiliğin askeri saldırılarından çok) bu hareketin ortaya çıkmasında, gelişip güçlenmesinde tayin edici rol oynayan Türkiye Kürdistanı Kürt ulusal hareketinin ele alışından kaynaklıdır. Burada ilk akla geldiği gibi A. Öcalan’ın ileriye sürdüğü tezlerden kaynaklı bir sorundan ziyade, -ki bu önemli ve temel bir meseledir,- daha pratik bir sorundan bahsetmekteyiz.

Kısaca üzerinde duracak olursak şunları ifade edebiliriz. Türkiye Kürdistanı Kürt ulusal hareketi kadroları, bölgede yaşanan gelişmeler ve konjonktürün her bir parçadaki Kürt ulusuna dair devletleşmede dahil olmak üzere çeşitli olanaklar sunmasıyla birlikte çeşitli değerlendirmelerde bulunmaktadırlar. Örneğin Özgür Gündem’de makaleleri yayınlanan Adil Bayram; Türk hakim sınıflarına hem aba altından sopa gösteriyor hem de soruyor: “Irak ve Suriye’de iki Kürt devleti kurulurken, Türkiye Kürtlerin demokratik haklarını daha ne kadar inkar edebilir ve Kürt sorununu daha ne kadar sırtında taşıyabilir? Kürdü inkar ve Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikasıyla yeniden yapılanan Ortadoğu’da nasıl yer alabilir? Ortadoğu’nun sınırları yeniden çizilirken Türkiye birliğini nasıl koruyabilir? Uzayıp giden Ortadoğu savaşında Türkiye kendini ve gücünü nasıl ayakta tutabilir?”(Adil Bayram, Özgür Gündem, 21-07-14)

Öncelikle şunu belirtelim; Başta A. Öcalan olmak üzere Türkiye Kürdistanı Kürt ulusal hareketi kadrolarının, TC devletini “savunmaları”, Türk hakim sınıflarının çıkarlarının nereden geçtiğini ifade etmeleri yeni bir olgu değil. İmralı savunmalarında onlarca örnek verilebilir. Ama yine de insan sormadan edemiyor.Ortadoğu’da sınırlar yeniden çizilirken”,“Türkiye’nin birliğini nasıl koruyacağını”,“Türkiye’nin kendini ve gücünü ayakta tutması”vb. dert etmek, bunu açık açık ifade etmek Kürt ulusal hareketinin kadrolarının işi olmasa gerektir!

Bundan daha da önemlisi ise, Kürt ulusal hareketinin TC devleti ile uzlaşma ve barış temelinde dillendirdiği,“misak-ı milli sınırlarının güncellenmesi” meselesinin Rojava devrimiyle birlikte yeniden dillendirilmesidir:“Özellikle 19 Temmuz 2012 Devrimi’nin üçüncü yılına girişi yaşayan Rojavalı Kürtler, PKK Lideri’nin ‘Misak-ı Milli’nin Güncellenmesi’ planından çok büyük bir heyecan duymaktadır” denilmektedir.(Adil Bayram, Özgür Gündem, 21-07-14)

Üzerinde çok şeyler söylenebilir. Bu yaklaşım açıktır ki, A. Öcalan’ın Türk hakim sınıflarının yayılmacı ve gerici emellerini okşama, buradan bir çözüme gitme amacının ürünüdür ve doğru değildir. Tehlikelidir. Kabul edilemezdir. Böyle bir “güncellenme”den işçi sınıfı ve ezilen halkların “heyecan”lanması kendi sınıf çıkarlarına terstir. Heyecanlanan Kürt ulusal hareketinin kadrolarıysa ona diyecek ayrı şeylerimiz olur. Ama TC’nin yayılmacığından, örneğin Rojava’yı ilhak etmesinden Suriye Kürt ulusu ve Rojava’daki milliyet ve mezhepler neden heyecan duysun? TC devleti, Türkiye Kürdistanı başta olmak üzere kendi sınırları içindeki Kürt ulusuna ne verdi ki, Rojava’daki Kürt ulusuna versin? İmha, inkar, sömürüye uğramak, -hadi demokratik temelde olsun-, için mi heyecanlansın?

Türkiye Kürdistanı Kürt ulusal hareketi, Türk hakim sınıflarına“birlikte hareket edersek Ortadoğu’da kazanırız”demektedir. Bunun içinde Türkiye’de Kürt ulusal sorununun demokratik temelde çözümü, Türkiye Kürtlerinin statüsünün kabulü istenmektedir. Açıktır ki Kürt hareketi, Türk hakim sınıflarına, bölgede“demokratik temelde bir hakimiyet”,“demokratik temelde bir sömürü”önermektedir. Demokratik ya da faşist temelde de olsa bir sınıf hakimiyetinin kabulü söz konusudur. Bunun kabul edilebilmesi söz konusu değildir.

 

Suriye Kürt Ulusunu Savunma Görevi!

İki somut olgu ortaya çıkmıştır. Birincisi Irak Kürdistanı’ndaki “yarı devletsel” oluşumun bağımsızlık ilan etme aşamasına gelmiş olması. İkincisi Rojava’da Kürtlerin önderliğinde kantonlar olarak adlandırılan örgütlenmelerin ortaya çıkması. Irak Kürdistanı’na yön veren anlayış biliyor. Kuşkusuz ki bizlerin Irak Kürtlerinin devletleşmelerine, kendi devletlerine diyecek bir şeyimiz olamaz.

Meseleyi ancak ve ancak Irak Kürdistanı’ndaki sınıf mücadelesi, bu topraklardaki işçi sınıfı ve halkın mücadelesi açısından değerlendirebiliriz. Irak Kürdistanı’ndaki ulusal hareketin Özgürce Ayrılma Hakkı ve kendi devletlerini kurma hakları elbette vardır. Bunun emperyalizmle işbirliği içinde gerçekleşmesi, bölge gericiliğiyle birlikte kotarılması vb. elbette önemlidir ama Kürtlerin Özgürce Ayrılma Haklarını kullanmaları ve Irak Kürdistanı’nda kendi devletlerini kurmalarının önüne bir engel olarak çıkarılmamalıdır. Bu ayrı bir değerlendirme ve tartışma konusudur.

Öte yandan Türkiye Kürdistanı Kürt ulusal hareketinin, Irak Kürtlerinin bağımsız bir devlet kurmalarına karşı olduğu en azından bu yönlü hayırhah bir tutum içinde oldukları biliniyor. Türkiye Kürt ulusal hareketi kadrolarının dönem dönem bu yönlü açıklamaları vardır. Bu karşıtlığın en önemli nedeni olarak Türkiye Kürdistanı Kürt ulusal hareketi önderi A. Öcalan’ın ulus devletlere ilişkin geliştirdiği tezler ileriye sürülmektedir. A. Öcalan tutsak düştükten sonra ileriye sürdüğü fikirlerde, ulus devlet çözümünün Kürtler açısından bir çözüm olmadığını, ulus devlet çözümünün gerçekçi olmadığı, her bir parçada bulunan Kürt uluslarının kendi devletlerinden ayrılmadan ama en doğal haklarının ve statülerinin de yasal güvenceyle kabul edilmesine dayalı bir çözüm ileriye sürmektedir vb.

Ortadoğu coğrafyasında bu tarz ütopik yaklaşımların somut karşılığı olarak, an itibariyle Suriye Kürdistanı’ndaki oluşum ortaya çıkmıştır. Suriye’deki iç savaş nedeniyle Rojava’nın özerk mi yoksa bağımsız bir oluşum mu olacağı henüz netleşmemiş ve bu anlamıyla Suriye rejimiyle nihai olarak bir kapışma gerçekleşmemiş olsa da, Rojava’da ortaya çıkan fiili durum Kürt ulusal hareketi açısından bir başka devletleşme olanağına, bir başka Kürdistan’a işaret etmektedir.

Ortaya çıkan bu Kürdistan’ın Irak’taki Kürdistan’dan daha ileride bir pozisyonu temsil ettiği ortadadır. Rojava’da yaşanan ulusal demokratik bir devrimdir. Harekete önderlik eden ve Suriye Kürt ulusunun örgütlü ifadesi olan PYD; A. Öcalan’ın tezlerinden hareket ettiğini ifade etmektedir. Bu tezlerin ulusal reformist tezler olduğu bilinmektedir.

Suriye Kürtleri, Türkiye Kürdistanı Kürt ulusal hareketinin ideolojik hegemonyası altında, (her ne kadar A. Öcalan’ın tezlerine aykırı olsa da!) bir devletleşme hamlesi içinde, kendi ulusal devrimlerini gerçekleştirmektedirler. Yanıbaşımızdaki Rojava’da Suriye Kürt ulusu, Özgürce Ayrılma Hakkı’nı kullanmaktadır. Bunu yaptığı içinde bölge gericiliğinin saldırısı altındadır. Irak Kürt ulusal hareketi bir yana, başta TC devleti ve onunla doğrudan bağlantılı olarak İslam Devleti Örgütü’nün Rojava’ya yönelik askeri saldırıları ortadadır. Bu sınıf bilinçli proleterler açısından kabul edilemezdir. Dolayısıyla bize düşen görev Rojava Kürt ulusal hareketiyle enternasyonalist dayanışmayı fiili olarak göstermektir. Ezilen Suriye Kürt ulusuyla enternasyonal dayanışma gerçekleştirmektir.

Bu görevin ne kadar ertelenemez bir görev olduğu son yaşanan gelişmelerle bir kez daha açığa çıkmıştır. Örneğin kendisine “sol” diyenler, İsrail’in Filistin saldırısına karşı haklı olarak için seslerini yükseltip, AKP ve onun temsil ettiği zihniyete çakarken; Deniz Gezmişlerin, 1970’lerin devrimcilerinin enternasyonalist dayanışma adına Filistin devrimci örgütleriyle birlikte İsrail siyonizmine karşı mücadelesini örnek vermektedirler. (Can Dündar, 22-07-14 Cumhuriyet) Ama aynı çevreler, an itibariyle benzer bir durum içinde olan Rojava Kürdistanı’nı ise görmeme eğilimindedirler. Ortadoğu’da an itibariyle mazlum uluslarından birisi Filistin Arap ulusu ise, diğeri de Rojava’daki Kürt ulusudur. (Ve bölgedeki diğer milliyet ve mezheplerdir.) Filistin’de gösterilen ilgi kuşkusuz ki Rojava’ya da gösterilmelidir. Tutarlı enternasyonal dayanışma, ezilen ulusların mücadelesini sahiplenme bunu gerektirir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu