GüncelMakaleler

MAKALE | KDP-YNK ve Türkiye İşbirlikçi Denklemi

Ekonomik çıkarlar ve KDP-YNK’nın geçici hevesleri, feodal Kürt yönetim anlayışı, onları faşist Türk devletine destek sunmaya itmektedir. Son süreçlerde onlarca gerillanın hayatına mal olan bu işbirlikçi tutum, en son KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Diyar Xerib'in katledilmesindeki rolle bir kez daha görüldü.

Çok ağır bedeller ödenmesine rağmen Kobanê Direnişi ve Rojava Devrimi ile birlikte yenilgiye uğratılan DAİŞ belası aslında Kürtler açısından çok önemli bir dönüm noktasını oluşturdu.

Kürt hareketi (YPG-YPJ-QSD-PKK) hem hızlı gelişen Ortadoğu denkleminde önemli bir alanda kendi otoritesini oluşturmuş hem güçlü ve koordineli bir ordulaşma sağlanmış hem de uluslararası arenada haklı bir yere oturtulmuştu. Bu tarihi kazanımlar Kürt ulusu açısından dört parçada önemli ve motor gücündeki kazanımlardı. Ancak bu tarihsel kesit ve başarı yine Kürtler arası dar ve kısır çelişkilerle boğulma riski taşımaktadır.

Keza Ortadoğu adeta bir “cadı kazanı” misali her an, her oluşumun yeşerdiği/yeşertildiği ve de emperyalist güçler ve onun işbirlikçi-uşakları eliyle müdahale riskinin her an yaşandığı bir alandır. Nitekim Türkiye-KDP ortaklaşması bu tehlikenin açık işareti olarak ortaya çıkmış durumdadır ve asla tesadüfi değildir. Aslında yakın tarihte bu tehlikenin ortaya çıkmasına vesile olan olaylar arka arkaya yaşanmıştı zaten.

Irak Kürdistanı’nda 25 Eylül 2017’de yapılan bağımsızlık referandumu karşısında başta Türkiye olmak üzere İran ve Irak öfke ve tepkisini (kin, nefret ve küçümseme) göstermiş ve tehditler savurmuştu. Nitekim merkezi Irak hükümeti Irak Kürdistanı’na, 16-17 Ekim tarihlerinde askeri müdahalede bulunmuş, Kerkük dahil tartışmalı bölgeler Peşmerge tarafından neredeyse tek kurşun atılmayarak teslim edilmişti. Irak anayasasında tartışmalı bölgelerin merkezi hükümete geçmesi, Irak Kürdistanı’nın iç siyasi dengesini de alt üst etmişti.

30 Eylül parlamento seçimleri, baba Barzani’nin başkanlıktan ayrılması ve yerine Neçirvan Barzani’nin geçmesiyle sonuçlandı. Ardından Irak Kürdistanı’nda başbakanlığa oğul Mesrur Barzani’nin getirilmesi ve yine önemli yönetim kademelerine Barzani ailesinden kişilerin konumlandırması ile aslında bölgesel yönetimin aşiretvari bu yönetimle, feodal ilişkilerle iç içe iktidarın korunması ve güç ve zenginliğin devam ettirilmesi amaçlandı. Ki, KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği)’nin de hakim olduğu alanlarda aynı feodal aşiret yönetim tarzının devamı sağlandı. Bu bölgelerde de Talabani ailesinden gelen kişiler, yönetim kademelerinde yer aldılar.

Gerçi Neçirvan Barzani daha başkanlık koltuğuna oturmadan Türkiye ve Erbil gerilimli bir süreci yaşıyordu. Türkiye Dış İşleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu da 29 Nisan’da Bağdat’tan Erbil’e giderek bu gerilimli süreci tersine çeviren yeni bir sayfayı resmileştirdi. Çavuşoğlu’nun bu görüşmelerde son yaşanan işgal harekatının da gösterdiği üzere kimi anlaşmalar yaptığı ortaya çıktı. Bu görüşmelerde bugün TC’nin gerçekleştirdiği sınır ötesi hareket ve PKK’ye karşı savaş için atılacak adımların zeminini hazırlandı. Zaten Neçirvan Barzani’nin başkanlık oturumuna üst düzeyde katılan Türk devletinin bu başkanlığa da en çok sevinen taraf olması gözden kaçmıyordu.

Bu sevincin esası elbette ekonomikti ve Türkiye açısından PKK ve Kürtlere karşı stratejik savaş konsepti açısından anlam taşıyordu. Barzani açısından da Türk devletini, PKK ile kendi sınırları içinde direk karşı karşıya getirerek, PKK’nin hakimiyet alanlarını daraltmak ve böylelikle etki gücünü kırmak, boşalan alanlara Peşmerge’yi yerleştirerek (ki bu TC’ye rağmen zor görünüyor ) kendi iktidarını sağlamlaştırmayı amaçlıyor. Ve bu bağlamda da Barzani yönetimi, Türkiye ve İran’la ekonomik çıkarlarını geliştirmeyi hedeflemektedir.

 

KDP’nin İşgale Desteği Aynı Zamanda Ekonomiktir!

Nitekim başkent Erbil’de TÜSİAD (Türk Sanayicileri Ve İş İnsanları Deneği) tarafından organize edilen “Kürdistan Bölgesi-Türkiye Ticaret Ve Yatırım Zirvesi”nin son yıllarda düzenlenen en kapsamlı ekonomik zirve olma özelliği taşıması önemliydi. Ki Kürdistan Bölgesi Hükümeti sözcüsü Sefin Dizayi bu toplantıda, Irak’ın genelinde İran ile yapılan ticaretin 13 milyar dolar, Türkiye ile ticaret hacminin ise 12 milyar dolar olduğunu ve bunun 20 milyar dolara yükseltilmesinin hedeflendiğini açıkladı. Bu ifadeler son süreçte TC işgaline ve bu KDP’nin bu işgale destek sunan tavrına dair önemli bir veridir. Bu 20 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefinin arkasında bir yanıyla petrol gelirleri bulunurken diğer yanıyla bölgede PKK’yi geriletmek ve alan hakimiyeti sağlayarak zenginliklere sorunsuzca el koymak hedefi vardır.

Nitekim bu amaç doğrultusunda KDP, bölgede Türk işgaline göz yummakla kalmadı aynı zamanda işgale destek de verdi. Bunun yanında işgali meşru göstermek için kara propagandaya ağırlık verdi. KDP’li yetkililer açıklamalarında; “PKK, 800 yerleşim yerinin yapılanmasına engel oluyor” söylemini kullanmaya başladı. Halka yapılan bu propagandayla Türk askerinin buraların kontrolünü sağladıktan sonra Peşmerge’ye teslim edileceği yalanına başvuruldu. Ekonomik çıkarlar ve KDP-YNK’nın geçici hevesleri, feodal Kürt yönetim anlayışı, onları faşist Türk devletine destek sunmaya itmektedir.

Son süreçlerde onlarca gerillanın hayatına mal olan bu işbirlikçi tutum, en son KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Diyar Xerib’in katledilmesindeki rolle bir kez daha görüldü. Bölgede yeni karakolların yapılması ve operasyonlara Peşmerge’nin de dahil edilmesi yönlü adımların atılmasıyla bu işbirlikçi tutumun ihanete evrilmesi beraberinde KDP-YNK güçlerinin yeni bir Kürt iç çatışmasına yol açmasını da ciddi anlamda körüklemektedir.

Kürtler arasında 1992 yılında başlayan aralıklarla 1999’a kadar süren çatışmalar, Türkiye eliyle yeniden körüklenme ihtimalini barındırmaktadır. Bu sürece İran’ın da dahil olması ise yine bu işbirliğinin kirli politikalarının sonucudur. 10 Temmuz’da İran’ın Kürdistan bölge sınırları içerisinde Sidekan kasabasına bağlı köyleri bombardımana tutması ve sivil ölümlere neden olması, hepsi bu kirli ittifakın sonuçları olarak ortaya çıkmaktadır.

Onlarca ileri karakolun kurulması, istihbarat güçlerinin Irak Kürdistanı içerisinde cirit atıyor olması ve sık sık sivil alanların bombalanarak boşaltılmaya çalışması, KDP-YNK açısından utanç verici olması gerekirken, onlar milyar dolar ticaretin şatafatını sürdürmeye devam ediyorlar.

Türk devletinin Irak Kürdistanı’yla sınırlı tutmayacağı bu kuşatma ve imha (dar anlamıyla işgal ve yerleşme) girişiminin ileriki hamlesinin Rojava’yı kapsayacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.

Stratejik bir konumlanma içerisinde Kürt düşmanlığıyla ayakta durmaya çalışan faşist AKP kliği hiç şüphesiz ki bu gücü dışta emperyalist odaklardan aldığı destekle içeride ise ulusalcı ve Kemalist kesimlerin (Ordu ve CHP dahil) onay ve destekle sürdürmeye çalışıyor.

Sonuç olarak; Türkiye içerisindeki korucu sistemiyle yaratılan ihanetçi-işbirlikçi kimliği, Suriye’de Afrin işgalinde ön ayak olma vasfıyla birlikte devşirme ÖSO ve ENKS ile işgalciliği meşrulaştırma ve resmileştirmeye devamla bugün Irak Kürdistanı’nda yine KDP-YNK eliyle ihanet ve caş’ı Kürtlerin içerisine sokan bu ihanetçi-teslimiyetçi politikayı en yüksek sesle teşhir etmek; Türkiye’nin stratejik işgal ve imha politikalarına karşı her alanda duruş sergilemek gerekmektedir.

Şunu da ifade etmeden geçmeyelim; KDP-YNK’nın ihanetçi tutumuna karşın Dêrin Pêşmergeleri ve  yurtsever Kürt halkının önemli bir bölümü bu işgal ve imha harekatına karşı dururken can fedai bir şekilde direnen, topraklarını savunan ve direniş çizgisini savunanların tavrını da unutmamakta fayda var. İşgali de, ihaneti de durduracak en önemli nokta burasıdır.

(Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu