GüncelKadın

YORUM | Savaş koşulları içinde “Kadın Cinayetlerini Acil Önle” kampanyasının önemi üzerine

"Savaşla birlikte daha fazla kadının taciz, tecavüz ve şiddete maruz kalması bu sayının artacağı anlamına gelmektedir. Gündemin bu kadar yoğun ve savaşla, işgalle iç içe yaşandığı bir süreçte kadınların tüm şiddet türlerine ve kadın cinayetlerine dönük çalışmaları sürüyor"

28 Eylül tarihinde ‘Kadınlar Birlikte Güçlü’ içindeki onlarca kadın örgütü tarafından başlatılan kampanya, “Kadın Cinayetlerini Acil Önle” şiarıyla kadınların yoğun çalışması ile devam ediyor.

Birçok rapora göre sadece Eylül ayında 53 kadın, 2019 yılının ilk dokuz ayında ise 287 kadın katledildi ve bu rakamlar basına yansıyanlar sadece. Savaşla birlikte daha fazla kadının taciz, tecavüz ve şiddete maruz kalması bu sayının artacağı anlamına gelmektedir. Gündemin bu kadar yoğun ve savaşla, işgalle iç içe yaşandığı bir süreçte kadınların tüm şiddet türlerine ve kadın cinayetlerine dönük çalışmaları sürüyor.

Ülke gündemine dair söylenecekler arasında üzerinde en çok durulması gereken konulardan birisi kadın cinayetleri iken ne yazık ki feminist-aktivist kişiler, kurumlar, örgütlerin yoğun çalışması dışında henüz topyekûn bir mücadele ağı oluşturulamadı denilebilir. Yargı sisteminin erkek şiddetini beslemesi; medyanın kadına şiddet özelinde şiddet özendiriciliği, toplumsal/kültürel kodlar, toplumsal cinsiyet rolleri, erkek egemen zihniyetin beslediği politik etkenler gibi nedenler kadın cinayetlerine zemin hazırladığı gibi sürekli olarak teşvik etmektedir.

Tam da bu teşvikin ve erkek şiddetinin teşhiri için katledilen 100 kadının hikâyesi ile başlayan kampanyanın, TC devletinin ve AKP iktidarının kendi iç çelişki ve krizini örterek, aynı zamanda erk iktidarını militarizm üzerinden pekiştirmesiyle başlattığı bu savaş koşulları içinde ne kadar görünür olacağını kestirmek zor.

Katledilen kadınların sayıları her gün artarken ve her geçen gün katiller “iyi hal”  vb. indirimlerden faydalanırken, İstanbul Sözleşmesinin, 6284 sayılı kanunun  uygulanmaması, her gün daha fazla kadının katledilmesine neden olmaktadır.

Savaş kadınların daha fazla cinsel saldırıya maruz kalması demek

8 Ekim tarihinde Türk devletinin Rojava’ya dönük başlattığı savaş bu ve daha birçok gündemin önüne geçmiş durumda. Başka bir toprağın işgal edilmesi başlı başına bir tartışmayken biz savaşın militarist tarafına değinerek, bunun daha fazla kadın cinayeti, daha fazla kadının taciz ve tecavüze maruz bırakılması, daha fazla şiddete maruz kalması anlamına geleceğini biliyoruz.

Ülkede uzun zamandır sürdürülen savaş ve bu savaşın bir sonucu olarak 12 Eylül AFC dönemini aratmayan uygulamaları zaten kadınların daha fazla şiddete uğramasına neden oldu. Başta politik kadınlar olmak üzere gözaltına alınan kadınların sayısının ve gözaltındaki kadınların hemen hepsinin devletin “kolluk güçleri” aracılığıyla cinsel saldırıya maruz kalması buna bir örnektir.

Şimdi Rojava’daki kadın devrimi ve kadın kazanımları da bugün başlatılan savaştan daha fazla etkilenecektir. Kadınların çok büyük bedel ve mücadeleler sonucunda elde ettiği kazanımlar, erkeklerin başlattığı kirli savaşlar sırasında en fazla hedefe alınan noktalar olagelmiştir.

Ülkede ve “sınır ötesinde” bu gelişmeler yaşanırken kadınların, erkek egemen sisteme, erkek şiddetine yönelik her çalışması çok daha fazla anlam taşımaktadır.

İşte kadınların yoğun ve ısrarlı çalışması, savaşın, kadınların kazanımlarına yönelik daha fazla saldırı, daha fazla sömürü, şiddet, cinsel saldırı anlamına geleceği vurgusu ülkedeki kadın cinayetleri gündemi ile ne kadar birleştirebilirse o kadar anlam taşıyacaktır. ‘Kadınlar Birlikte Güçlü’ olarak kadınların bu süreçte 2 haftada bir eylemler örgütlüyor olması bu açıdan önem arz etmektedir.

Kampanyanın başlangıcında ve hemen her eylemde talepler sırasıyla öne çıkarılarak gerçekleştirildi. 2 haftalık eylemlerde bu hafta,  kampanyanın; “İstanbul Sözleşmesini uygula ve 6284’ü uygula kadın cinayetleri acil önle” şeklindeki talepleri öne çıkarıldı…

 

İstanbul Sözleşmesini ve 6284’ü uygula Kadın cinayetlerini acil önle!

İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddeti önlemeye dönük maddeler içeren bir sözleşmeyken ve Türkiye imzalayan ilk ülke iken; aileyi parçalıyor sesleri yükseltilerek sözleşmenin işlevsizleştirmek ve feshedilmek istenmesi erkek şiddetinin teşvik edilmesi demektir.

Yine 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin önlenmesine dair kanunun” uygulanması için mücadele eden kadınlar, kanunun kadınların şiddet karşısında yasal güvencesinin bir adımı olduğunu dile getiriyor. Çünkü şiddet gören kadının en yakın karakola giderek ve “delil” olmaksızın sığınağa yerleştirilmesi, yakın koruma ve şiddet uygulayanın uzaklaştırılması hakkını içeriyor.

Ancak yasanın etkin kullanılması yerine kaldırılmasının bahse açılması erkek şiddetini teşvik etmenin başka bir yoludur. Zaten mevcut yasalar, kadını koruma anlamında çok yetersizken ve var olanlar uygulanmazken birde sadece geçici anlamda çözüm olacak adımların, parça parça kaldırılması erkek şiddetini teşvik edilmesi anlamına gelmek dışında nasıl bir anlam taşımaktadır?

Kadınlar kampanyanın şiarını “Kadın cinayetlerini Acil önle” şeklinde kısa ve net tutarak etkin olmasını amaçlarken reformsal adımlar olan yasaları da öne çıkararak talepleri berrak ve açık tutarak kampanyanın taleplerinin anlaşılır kılmayı önemsiyor.

Talepler kısaca şu şekilde;

*Erkek şiddetini durdur – kadın cinayetlerini önle!

*İstanbul Sözleşmesi’ni uygula – kadın cinayetlerini önle!

*Toplumsal cinsiyet eşitliğini tanı – kadın cinayetlerini önle!

*6284’ü uygula – kadın cinayetlerini önle!

*Yeterli sığınak aç – kadın cinayetlerini önle!

*Şiddeti izleme, müdahale et – kadın cinayetlerini önle!

*Cezasızlığa son ver – kadın cinayetlerini önle!

*Ekonomik haklarımızı güvence altına al – kadın cinayetlerini önle!

*Kadınlara yönelik sosyal politikaları aileyle sınırlandırma – kadın cinayetlerini önle!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu