GüncelMakaleler

MAKALE | Zeytin kendi kendine yetişmez, memleket kendi kendine kurtulmaz!

"Kapitalist sermaye tekelleri için pazar açılırken Anadolu’nun binlerce yıl geriye uzanan zeytin ağaçlarının köküne kibrit suyu dökülerek yüz binlerce köylü açlığa mahkum edilmek isteniyor"

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün açıkladığı verilere göre dünyada gıda fiyatları ortalama %7 oranında düşerken Türkiye’de ise tam tersi bir şekilde fiyatlar %30,2 oranında yükselmiştir.

Maliye ve Hazine Bakanı enflasyonu düşürmek bahanesiyle ‘enflasyon sepetiyle’ uğraşadursun, gıda egemenliğine sahip olunmadığı için fiyatlar enflasyon sepetinde durduğu gibi durmuyor, aksine yükselişini hızla sürdürüyor.

Tarımsal üretimde uygulanan emperyalist-kapitalist büyük gıda tekellerinin belirlediği neo-liberal serbest piyasa ekonomisine dayalı tarım politikası, yerli üreticiyi şirketler karşısında savunmasız bırakarak üretimden çekilmeye zorlamış ya da karın tokluğuna da olsa ayakta kalabilmek için üretici endüstriyel tarım pazarı için üretim yapar hale gelmiştir. Bunların sonucu olarak tarımsal üretim çeşitlerinde ciddi bir daralma meydana gelmiştir. Döviz kurlarında yaşanan orantısız artış, ithalata dayalı gübrede de fiyatın %100’ün üzerinde zamlanmasına neden olmuştur.

Gübre fiyatlarının fahiş oranda yüksek olması köylüyü canından bezdirmiş ve bu yıl tarlasında-bahçesinde gübre kullanmadan ya da olması gerekenden daha az kullanarak ekim yapmıştır. Bu da önümüzdeki sezon tarım ürünlerinde verimin daha da düşeceği anlamına geliyor.

Peki bu yıl tarımda verim nasıldı? Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı verilere göre Türkiye’de 2018 yılında tüm tarım ürünlerinde 2017’ye oranla ortalama %4-6 oranında verim kaybı yaşanmıştır.

Zeytin ve zeytinyağında ise bu kayıp çok daha yüksek bir seviyede %28,5 oranında gerçekleşmiştir. Dünyada tarımın ilk yapıldığı yerlerden olan Anadolu’da zeytin ağacının tarihi 5 bin yıl öncesine kadar uzanır ve bereket ile sembolleştiği için de kutsallık atfedilmiştir. Birçok bölgede 1000-1500 yaşında zeytin ağacı bulunmaktadır. Coğrafyamızın binlerce yıl geriye uzanan tarımsal geçmişi olmasına rağmen köylü bugün toprakları üzerindeki hakimiyetini ‘ilkel birikim sürecinde’ olduğu gibi emperyalist-kapitalist çokuluslu endüstriyel gıda ve ilaç tekellerine kaptırıyor, gıda egemenliğini uygulanan tarım politikası nedeniyle biraz daha kaybediyor.

Zeytinlik alanlara açılan maden ocakları (“Türkiye’de işletme izni bulunan 8 bin 509 maden alanı bulunuyor” Yeni Yaşam 09.11.2018) Termik santraller, RES’ler, barajlar, oteller ve betonlaşmanın yol açtığı yıkım nedeniyle köylüler bir bir zeytinliklerini kaybediyor.

Ve bunlar zeytinlik bir alanın 3 kilometre yakınına ağaçlara zarar verebilecek bir tesis, bir fabrika veya maden ocağı, termik santral, yapılamaz hükmünde kanun olmasına rağmen yapılıyor. (AKP iktidarı bu yasayı değiştirmek için 7 kez meclis gündemine getirmiş, her defasında da oluşan kamuoyu baskısından dolayı geri adım atmıştır.) Ege Bölgesi 2002 yılında çıkan tütün yasası ile birlikte TEKEL’in özelleştirilmesi ile sonuçlanan süreç sonrası tütünde büyük bir tasfiye yaşanmış, özellikle dağ köylerinin sulu tarıma elverişsiz kıraç toprak yapısı köylüyü alternatif ürün olarak zeytin ağacına yöneltmiştir. Toprağın başka bir tarım ürününe müsait olmayan yapısından kaynaklı köylünün zaten başka bir alternatife yönelme şansı da yoktu.

Tabiatın emperyalist-kapitalist rejimin kar hırsı nedeniyle tahrip edilmesiyle (ki iklim değişikliğine yol açan etkenler kapitalizmin insanlık ve doğa düşmanı politikalarından bağımsız değildir.) yaşanan iklim değişikliği zeytin üreticisini derinden vurmuş durumda. Mevsim değişikliğinden kaynaklı kış aylarının ‘mevsim normallerinin’ üstünde bir şekilde ılıman geçmesi Akdeniz Sineği (Zeytin Sineği) olarak ifade edilen bitki zararlısının ağaçlara musallat olması kimi bölgelerde zeytinlere büyük zarar vererek rekoltenin %80’lere varan bir oranda düşmesinde yol açmıştır.

Mevsim normalinde soğukların başlaması ile birlikte yok olması-azalması gereken bitki zararlısı bu yıl zeytinlerin kurtlanmasına neden oldu. Bu durumu Çanakkaleli bir köylü “Daha önce zeytinde böyle bir kurtlanma görmedik, zararımız çok büyük, bazı üreticiler ise daha fazla zarar etmemek için zeytini dalında bıraktı” sözleri yaşanılan sorunun büyüklüğünü gözler önüne seriyor.

Bursa’nın Orhangazi ilçesinde 1997 yılında sulanabilir tarım arazisi üzerine kurulan, ABD’li gıda tekeli Cargill’e ait sanayi tesisinin yarattığı çevre kirliliği nedeniyle de zeytin ağaçları zarar gördü ve rekolte kaybı yaşandı. Gemlik bölgesinde üretici rekolte kaybı ile birlikte düşük fiyatlarla alım yapılamaya başlanmasından kaynaklı da ekstra zarara uğramış durumda.  Marmara Birlik zeytin taban fiyatını 4.10 lira, tavanı da 11.75 lira olarak açıkladı. 2017 yılında taban fiyat 4 lirayken, bu yıl sadece 10 kuruşluk bir artışla alım yapacak olması köylünün zarar etmesi anlamına geliyor.

Gübreden ilaca, mazottan ağaç bakımına varana kadar tüm tarımsal üretim girdi kalemlerine %50 ile %100 arasında değişen rakamlarda zam gelmişken köylünün geçim kapısı zeytinin bir önceki sezonun fiyatlarıyla alınmak istenmesi köylüye üretimden çekil demekten başka bir şey değildir. Tavan fiyatının ise 2017 yılında 9.80 lirayken 11.75 liraya yükseltilmesi köylü için fazla bir önem taşımıyor. Çünkü üretici mahsulünün ancak %10’unu 1. kalite alabiliyor. Tavan fiyatından satış yapılması için 1 kilo zeytinin 180 adet olması gerekiyor, genel ortalama ise bunun çok üstünde olduğu için köylü zeytinini geçen yılın fiyatına yani zararına satmak zorunda kalıyor.

Köylü iklim değişikliğinin doğada yarattığı tahribatla mücadele ederken bir darbede üyesi olduğu kooperatiften (Marmara Birlik) yedi. Marmara Birlik üyeleri olan üreticinin lehine alım yapıp fiyat vermesi gerekirken, tam tersi bir politika izleyip üreticinin aleyhine olan pratik faaliyet içerisine girmiştir. İşgal altında bulunan Afrin’den ucuza zeytin alımı yapma başlayan kooperatif varlık amacı dışına çıkarak Yalova’da ‘zeytinde hastalık var’ bahanesiyle alım yapmayı durdurmuştur. Ne de olsa işgal altındaki Afrin’den yok fiyata zeytin getirip iç pazara sunabiliyor.

Türkiye’de 150 milyon zeytin ağacı var. 41 ilde zeytin üretimi yapılmakta ve tahmini 320 bin aile geçimini zeytincilikten sağlıyor.

Bu 1 milyondan fazla nüfus demektir. Son 20 yılda zeytin ağacı sayısı 100 milyondan 150 milyona çıkmış olmasına rağmen iklim koşullarında yaşanan değişim ve bununla birlikte siyasi iktidar partisinin tarım alanında uyguladığı IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü’nün neo-liberal serbest piyasa ekonomisi endeksine tarım politikası yerel tarımcılığı emperyalist-kapitalist çokuluslu gıda ve ilaç şirketlerinin küresel pazarı haline getirmiş ve bunun zeytine yansıması üretimde azalma olarak gerçekleşmiştir.

Köylünün, küçük üreticinin aleyhine olan, toprak üzerindeki hakimiyeti kaybettiren tamamen yabancı sermayenin ve yerli işbirlikçi şirketlerin çıkarını hedefleyen bir üretim modelini esas alan endüstriyel tarımın coğrafyamızda belirleyici (egemen) konuma getirilmesinin bir aracı olan tarım ile ilgili çıkan yasalar, yönetmelikler vb. şekilde idari uygulamalarla bitirilen/bitme aşamasına getirilen bir köylülük söz konusudur.

Yukarıda da vurgulamaya çalıştığımız gibi tütün yasası ile birlikte getirilen yeni kaideler köylüyü tütün yetiştiriciliğinden kopararak alternatif ürün olarak zeytin yetiştiriciliğine yöneltmiştir.

Son 20 yılda zeytin ağacı sayısının ciddi bir artışla 100milyondan 150 milyonda çıkmasında tasfiye edilen tütün yetiştiriciliğinin payı büyüktür. Köylünün alın terinin ürünü olan zeytini yok pahasına ucuza almak isteyen büyük zeytin ve zeytinyağı şirketleri, tüccarların sıklıkla başvurduğu “zeytin ağacı bakıma ihtiyaç duymaz, doğada kendi kendine yetişir, köylüye bir masrafı da olmaz” şeklindeki manipülatif söylem kara propagandadan başka bir şey değildir. Bu tür söylemlerle üründe değer yitimi yaratılmak isteniyor.

Peki gerçek ne? Zeytin doğada kendi başına mı yetişiyor? Zeytin ağacı dikildikten 5 yıl sonra ilk meyvesini vermeye başlar. 5 yıl boyunca köylü tarafından çocuk bakımında olduğu gibi bakıma, ilgiye ihtiyaç duyar. (Maden ocakları, termik santraller için peşkeş çekilen tarım alanlarında kesilen zeytin ağaçlarının ardından köylünün döktüğü gözyaşı da bundan kaynaklıdır!) Özcesi yoğun bir emek olmasına karşın şirketler ve tüccarlar ürünün değerini düşürmek için bu tür yalanlara başvuruyor.

İklim değişikliği, siyasi iktidar partisinin uyguladığı tarım politikası ile birlikte zeytinlikleri sanayi-kimyasal tesislerde vuruyor. “Türkiye’nin bilinen enerji açığı bulunmazken, var olan enerji santralleri tam kapasite çalıştırılmayarak yenileri yapılmak isteniyor, bunun nedeni kendine bağlı sermaye gruplarına yeni pazar sahaları açmak.”(Yeni Yaşam 09.11.2018)

Tarım alanında kurulan sanayi tesisleri doğada, zeytinlik alanlarda geri dönüşü mümkün olmayan tahribatlar yaratarak her yıl düzenli bir şekilde tarım arazilerinin yok olmasına neden oluyor. Kapitalist sermaye tekelleri için pazar açılırken Anadolu’nun binlerce yıl geriye uzanan zeytin ağaçlarının köküne kibrit suyu dökülerek yüz binlerce köylü açlığa mahkum edilmek isteniyor. Buna dur demek için önce kendi topraklarımıza sahip çıkmalı, örgütlü mücadele yönelerek Nazım’ın dediği gibi “bu memleket bizim”, bu topraklar bizim demeliyiz. (Bir ÖG okuru)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu