Makaleler

Bir Nehrin Kıyısında Yanmak…*

Barikat kurma, yol kesme, polis panzerine taş atmak gibi suçlarım olduğunu söylediler. 18 yaşından küçük olduğumu biliyorlardı. Ama yine de beni TMŞ’ye götürdüler. Sürekli dayak atıyorlardı. SANKİ ÖC ALIYORLARDI. Ben de her soruya ters cevap veriyordum. Sonra savcılığa sevk ettiler.”

Ah Dicle, bu sözleri hatırladın mı? Hani bir genç kıyında kendisini yakmıştı… Adı Mustafa Malçok’tu…17 yaşında, gözleri kocamandı. Hatırladın mı Dicle? Hani yanmıştı da yangınını söndürmek için sana koşmamıştı… Acısını dindirmek için sarılmamıştı sana, “gık” demeden eylemini gerçekleştirmişti. Kıyısında sen akarken, o seni de yakarak yanmaya devam etmişti.

Yok, yok! Yanlış anlama sana güvenmediğimden değil koşup sarılmaması… O belki de en çok da sana güvenirdi. Çünkü en çok sen gördün onların yangınlarını. En iyi sen bilirsin onların yanma nedenlerini. O senin gibi kocaman bir nehrin kıyısında kendisini yakarak eylemine güç kattı. Kararlılığını gösterdi. O senin kıyında yanarken, senin söndürme gücüne sığınmadı. Biliyordu ki sen onun yangınını söndüremezdin. O kadar büyüktü ki onun yangını sadece sıcaktan ibaret değildi diğer yangınlar gibi…

Acıydı, yokluktu, özgürlük isteğiydi… Bir uzun yolculuktu onun yangını Dicle!

Sahi Dicle, nerelerden geldi Mustafa? Hangi gecekondudan çıktı? Evinden çıkarken son bir kez arkasına baktı mı? Annesine, babasına ve kardeşlerine baktı mı? Annesi anlamış mıdır oğlunun o gün bir başka güzel olduğunu? Mustafasının gözlerinin içine bakınca, kocaman gözlerinin parladığını fark etmiş midir? Etmiştir değil mi Dicle? O bir Kürt anası… Nasıl etmesin? Kürt anaları ne çok çocuklarını uğurladı? O günkü farklılığı hemen anlarlar. Mustafa’nın anası da hemen anlamıştır…

Mustafa anasına bakınca ne düşünmüştü, ne görmüştür Dicle? Düğününde annesinin kolunda halay çektiğini mi? Mustafa ile sevdiğinin alnından öptüğünü mü görmüştür? Sanmıyor musun? Doğru diyorsun Dicle ben de sanmıyorum… Mustafa anasına bakınca binlerce evladını yitiren Kürt anasını görmüştür. Evlerde yakılan, tecavüz edilen, çocukları öldürülen Kürt analarını görmüştür. En çok da dağlarda silahlanan Kürt kadınını görmüştür değil mi? Özgürlüğe en önde yürüyen anaları görmüştür. Beritan’ı, Zilan’ı, Sema’yı görmüştür Mustafamız… Ondandır ki sokağa koşarak çıkmıştır. Dar sokak ona kocaman gelmiştir.

Sokakta yürürken ne düşünmüştür acaba? Parke taşlarına basarken ne hissetmiştir? Her sabah gördüğü boyacı çocukları görünce, bakkala selam verince, işe giden insanların yanında geçince ne görmüştür Mustafa, Dicle?

O dar sokaklar Dicle! Kepenleri protestolar için kapanan dükkanların sokağı… O dar sokaklar Dicle! Serhıldanların aktığı sokaklar. Her bir parke taşına kan bulaşmış sokaklar… Biliyor musun Dicle, hep televizyonlardan gördüm o sokakları… Bazen tabutlar ve arkasında yürüyen binlerce sarı-kırmızı-yeşil insanlar. Bazen puşili yüzleri, ellerinde molotoflarıyla gördüm. Rap rap yürüyen botların altında ezilen insanları gördüm. Ama bu görüntüler TV ekranlarından geçince, bir ses teröristler, vatan hainleri, bölücüler diyordu. Kepenkler kapanırken “esnaf rahatsız”, insanlar sürüklenirken “güvenlik güçleri duruma müdahale ediyor”du. Biz hep böyle gördük Dicle! Mustafaları, Ceylanları, Uğurları hep terörist diye bildirdiler bize. Askerimizi, polisimizi öldürenler olarak anlatıldılar. Askerimiz, polisimiz hep bizi koruyan olarak anlatıldı.  Onlar hep el uzatan, hep imdada yetişen…

Gezi İsyanı’nı duydun mu Dicle? Orada binlerce Mustafa, Ceylan, Uğur sel olup sokağa aktı. Orada biraz öğrendik devlet babamızın koruyuculuğunu. Askerimizin, polisimizin kollayıcılığını!!! Ama biliyor musun Dicle, bugünlerde radyoda iki feda timinin Amed’de bir karakola saldırdığını, bomba yüklü araçlara binip giden araçları, 16 yaşındaki Mazlum Turan’ı, 17 yaşındaki Hıdır Tanboğa’yı, her gece Silvan’da, Silopi’de, Gever’de yakılan evleri… Varto’yu, Ekin Wan’ı, Suruç’u, Nazımiye’nin ortasında yatan Şehit Destan ve Şehit Fırat arkadaşları, Kobanêli Aylan’ın yoksulluğunu, Cizre’de başlayan erzak sıkıntısını, bombalanan köyleri, yanan ormanları… Duyup da sana yetişemediğimizi gördükçe öğrendiğimizin yetmediğini anladık.

Bizim göremediğimiz, öğrenemediğimiz bütün bu şeyleri o görmüştür, yaşamıştır değil mi Dicle? Yarasının kanı parke taşlarına akmıştır. Ceylan’ın oyuncaklarını toplamıştır. Yılmaz Pılıng’ın dağ kokusunu içine çekmiştir. O da sarı-kırmızı-yeşil olmuştur değil mi? Olmuştur ki onu da içeri atmışlardır. Ve sanki öç alıyormuş gibi dövmüşlerdir.

Gözdağı diye alınanlar dışarı çıktığında baskıya karşı bilinçleniyor ve birer militan oluyor…”

Evet Dicle evet! O bunların hepsini yaşamıştır. Onun için o kadar kararlı yürümüştür sana. O dar sokaklardan yere emin basarak gelmiştir damlasını sana katmaya… Ve sen, ondandır ki onu hemen tanımışsındır. Duruşundan anlamışsındır. Sen onları çok görmüşsündür Dicle!

Sen görüp duymuşsundur da bize hep yalan duyurmuşlar Dicle! Ve o yalanlara öyle bir inanmışız ki şimdi senin kıyında yanan toprağa yetişmiyor Asi! Kızılırmak sana el uzatmıyor; Meriç’in belki de senden haberi yoktur. Sen hiçbir okyanusta denk gelmedin mi onlara? Görürsen anlat onlara Dicle! Nasıl bir yangının içinden süzülüp geldiğini… Al o yangınları götür onlara. Görsünler ateşin içindekileri, anlat ki o ateş onları da yaksın. Her gördüğüne anlat! Mustafa’nın sana bıraktığı notu göster onlara:

15 Şubat karanlığını yanan bedenler aydınlatacak!

Göster onlara bu notu. Ve de ki: sadece 15 Şubat karanlığını değil, bütün karanlıkları yanan bedenler aydınlatacak!

Öyle bir coşkulu vur ki okyanusa kendini bütün nehirler sarsılsın! Başka çaremiz yok ki Dicle… Biz de eskisi gibi sessiz kalmayacağız Dicle…

Düşmana teslim olmamak için iki bombasından birini kendinde patlatan çocuklarınla birlikte kendimizi patlatacağız! Mazlum Turan’la birlikte öleceğiz. Birlikte hendek kazmamız, zılgıtlarla mermi sıkmamız gerektiğini biliyoruz. Senin ateşi yetiştiremediğin yere ateşi bizim götürmemiz gerektiğini biliyoruz. Biz de anlatacağız onları kandırdıklarını. Senin onların kardeşi olduğunu. Onlar gibi yoksul olduğunu. Her nehir gibi ayrı akmanın senin de hakkın olduğunu. İşte o zaman Meriç seni duyacak Dicle, Kızılırmak sana gülecek…

Mustafa ile birlikte yandığımızda Asi de kendi derdine asilenecek…

 

*Bu yazı Abdullah Öcalan’ın tutsak düşmesinin yıldönümünde, protesto amacıyla kendini Dicle nehrinin kıyısında yakan 17 yaşındaki Mustafa Malçuk’a atfen yazılmıştır…

 

Dersim’den bir Partizan

Eylül 2015

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu