GüncelMakaleler

POLİTİK-GÜNDEM | Artsakh, Rojava, Filistin… EZİLEN ULUSLARA ÖZGÜRLÜK!

"Artsakh’tan Rojava ve Filistin’e, Özgürce Ayrılma Hakları gasp edilip yok sayılan ezilen ulusların mücadeleleri haklıdır ve meşrudur. Bu mücadelelerle dayanışmak andaki devrimci göreve işaret eder"

Coğrafyamız bir kez daha emperyalistler ve bölge gerici devletleri tarafından kana bulanmaya devam ediyor.

Kafkaslar ve Ortadoğu’da son süreçte yaşanan işgal ve saldırılarda binlerce insan katledildi, on binlercesi yaralandı ve yüz binlercesi tehcir edildi ve edilmeye çalışılıyor. Katliam saldırıları halen sürdürülüyor, on binlerce insan “terörizm” yalanlarıyla yaşadıkları yerlerden canlı yayınlar eşliğinde “modern tehcir”e tabi tutuluyor. Emperyalist-kapitalist sistem ve bölge gerici devletleri, bir kez daha ezilen uluslara bağımlılık, işçi sınıfı ve ezilen halklara kölelik dayatıyor.

Ekim ayı başında Azerbaycan gericiliğinin TC faşizmi ve İsrail Siyonizmi destekli işgal saldırısı sonrasında Artsakh halkı, binlerce yıldır yaşadığı topraklardan göç etmek zorunda kaldı. Yüz yıl sonra Ermeni halkına bir kez daha soykırım dayatıldı. Binlerce yıldır anavatanlarında yaşayan Artsakh Ermenilerinin Özgürce Ayrılma Hakkı yok sayıldı ve “soykırım mı tehcir mi” ikilemi dayatıldı. Yüzbinlerce insan canlı yayın eşliğinde yaşadıkları topraklardan göç etmek zorunda bırakıldı. Kendilerine “modern bir tehcir” dayatıldı.

TC faşizminin Kürt ulusunun kazanımlarına yönelik tahammülsüzlüğü, Kobane zaferinin yıldönümünde Rojava topraklarına yönelik kapsamlı saldırılarıyla yeni bir boyut kazandı. TC faşizmi daha önceden de saldırılarını sürdürüyordu. Hatta başta Afrin olmak üzere Serekaniye gibi bölgeleri doğrudan işgal etmiş ve bu bölgeleri ilhak etmenin adımları olarak nüfus tehcirinden, kaymakam atamaya kadar bir dizi politikayı uygulamaktaydı.

1 Ekim’de Ankara İçişleri Bakanlığı’na yönelik devrimci eylem sonrasında bizzat Dışişleri Bakanı’nın Irak ve Suriye’de “bütün alt yapı üst yapı tesisleri, enerji tesisleri bundan sonra güvenlik güçlerimizin, silahlı kuvvetlerimizin, istihbarat unsurlarımızın topyekûn meşru hedefidir” açıklamasıyla, Rojava topraklarına yönelik havadan ve karadan saldırılar artırıldı. Saldırılarda halkın en temel insani ihtiyaçlarının karşılandığı alt yapı ve üst yapı tesislerinin, üretim alanlarının bombalanması açık bir soykırım pratiğidir ve halen devam etmektedir.

TC faşizmi bu saldırılarıyla bölgede yaşayan halkı katletmenin yanında, göç ettirmek istemekte, dahası halkın Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne desteğini engellemek ve Rojava Devrimi’ni boğmak istemektedir. TC faşizminin Rojava’ya yönelik katliam saldırılarının hedefinde öncelikle halktan insanların olmasının nedeni budur.

Yerleşim yerlerinden, hastanelere, elektrik üretim santrallerinden, fabrikalara ve hatta ibadet yerlerine kadar sivil asker ayrımı gözetilmeden yapılan saldırılar, TC devletinin “kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yapma” anlayışının ürünüdür ve en iyi bildiği şeyi yapmaktadır. Bu saldırılar sonucunda onlarca insan ölmüş ve yüzlercesi de yaralanmıştır.

TC’nin şimdilik tıpkı Afrin ve Serekaniye’ye olduğu gibi doğrudan askeri işgal saldırısına girişememesinin nedeni, emperyalistler arası çelişkiler ve bölge gerici devletleri arasındaki dengelerdir. Ki, halihazırda TC faşizmi Irak Kürdistanı’nda Medya Savunma Alanları gerekçesiyle işgal saldırılarını sürdürmekte ve hatta gerilla alanlarıyla ilgisi olmayan yerlerde de askeri üsler kurmaktadır. TC kendisi açısından fırsatını bulduğunda Rojava Devrimi’ni boğmak için Kuzey Doğu Suriye’de işgal ettiği bölgeleri genişletmek amacıyla yeniden doğrudan işgal saldırısında duraksamayacaktır. Bunun için fırsat kollamakta ve pazarlıklar yapmaktadır.

 

Filistin ulusal mücadelesinin silkinişi!

TC faşizminin Rojava’ya yönelik saldırıları sürerken Filistin ulusal direnişi, “açık hava hapishanesine” dönüştürülen Gazze Şeridi’nden görkemli bir silkiniş gerçekleştirdi. Öyle ki Mısır ve Ürdün’den sonra Birleşik Arap Emirlikleri’nin de İsrail’le yaptığı “İbrahim Anlaşması”yla Ortadoğu’da barış rüzgarları esiyordu. Sırada Suudi Arabistan vardı ve “bölgenin hiç olmadığı kadar sakin olduğu”, İsrail’in zafer kazandığı, Filistin davasının artık bittiği ilan ediliyordu. Ve nihayet sayıları düzinelerce olan Arap devletleri, petrol şeyhlikleri ve hanedanlar rahatlamışlardı!

Teşbihte elbette hata olmaz. 19 Eylül 1930 tarihli Milliyet gazetesinin Kürt ulusunun ilk ve son olmayan isyanlarından biri olan Ağrı İsyanı’nın bastırılması üzerine yayınladığı, dağ resmi üzerine “Muhayyel Kürdistan burada medfundur” yazısının olduğu karikatürdeki gibi “Filistin Hayali Gazze’ye gömülmüş” artık bir sorun kalmamıştı! Ve nihayet Hindistan’dan başlayan ve İsrail’den geçerek Avrupa’ya uzanan ticaret yolu projesi bile açıklanıyordu.

Ne var ki Filistin ulusal direnişi Hamas öncülüğünde 14 direniş örgütünün katıldığı ve “Aksa Tufanı Operasyonu” verilen bir saldırıyla, işgalci ve ilhakçı siyonist İsrail rejimine tarihi bir ders veriyordu. Saldırıda onlarca İsrail askeri cezalandırılırken onlarcası da esir alındı. Sivil-asker ayrımı yapılmadan yerleşimci denilen gerçekte işgal edilen topraklarda işgalci olan halktan insanlara da yönelindi, bazıları katledildi, bazıları ise rehin alındı.

Uzun süredir planlandığı anlaşılan bir askeri operasyonla, abluka altındaki Gazze Şeridi’nden İsrail’in içlerine doğru gerçekleştirilen bu saldırı karşısında, Siyonist rejim ilk şaşkınlığını atlattıktan sonra en iyi bildiği şeyi yaparak Gazze Şeridi’nde abluka altında tuttuğu Filistin halkını bombalamaya başladı. Aralarında hastaneler ve dini yapılar olmak üzere halkın evlerini Siyonizm “meşru müdafaa” yalanıyla tam bit etnik temizlik ve soykırım saldırısına girişti.

Filistin ulusal direnişinin bu silkinişi dünya da ve coğrafyamızda yankısını buldu. Siyonist İsrail rejiminin ve emperyalist propaganda aygıtlarının yoğun manipülasyonuyla, Filistin ulusal direnişi Hamas parantezine alınmaya, İslamcı terörizm tanımlamasıyla etiketlenerek mahkum edilmeye çalışıldı. İsrail Siyonizminin katliamcılığı dünya halklarının nezdinde aklanmaya ve meşrulaştırılmaya çalışıldı.

Filistin ulusal mücadelesi içinde Hamas ve İslami Cihad gibi gerici-şeriatçı ideolojiye sahip örgütlerin var olduğu ve dahası şimdiki durumda hareketin ideolojik, örgütsel -ve son saldırıda görüldüğü üzere askeri- ağırlığını oluşturduğu bilinmektedir. Dahası bu örgütlerin ideolojik duruşları nedeniyle bölge gerici devletlerinden bazılarıyla yakın ilişkileri de bir gerçekliktir. Yine Hamas’ın bizzat İsrail Siyonizmi tarafından Filistin ulusal direnişini zayıflatmak hedefiyle Filistin Kurtuluş Örgütü karşısında “önünün açıldığı” bilinen bir sırdır.

Hamas’ın, İslami Cihad gibi gerici ideolojiye sahip örgütlerin, gerici İran molla rejimiyle ilişkileri ve “Direniş Ekseni” adı verilen anti-Amerikancı olan ancak kesinlikle anti-kapitalist olmayan saflaşma içerisinde yer aldıkları da bilinmektedir. Bu örgütlerin temel motivasyonu “din”dir. Meseleyi “Müslüman-Yahudi çelişkisine indirgemektedirler. Bu hareket noktası beraberinde her Yahudi’nin hedef olması anlamına gelmektedir. Bu elbette kabul edilemezdir. Dahası bu ideolojik tutum Filistin ulusal mücadelesinin haklılığına ve meşruluğuna gölge düşürmekte, İsrail siyonizminin katliamlarını sürdürmesine neden olmaktadır.

Öte yandan Filistin ulusal mücadelesi içinde şimdiki durumda ön plana çıkan dinci ve gerici örgütlerin varlığı ve bunların eylemleri gerekçe gösterilerek Filistin ulusal mücadelesinin, ulusal baskıya, Siyonist işgale yönelik direnişi mahkum edilemez. Bu direnişin haklılığı ve meşruluğu gözardı edilemez. Siyonist İsrail rejiminin işgalciliği ve ilhak politikası haklı gösterilemez.

Filistin ulusal sorunundan “sorun”un Hamas ve benzeri gerici İslamcı örgütler olmadığının en iyi yanıtı bir başka Filistin toprağı olan Batı Şeria’da yaşananlardır. Bu bölgede Hamas ve diğer şeriatçı örgütlenmeler olmakla birlikte esas olarak Filistin Yönetimi’nin denetimindedir. Bu yönetimin Filistin direnişini kendi kişisel çıkarlarına tahvil etmesi ve emperyalistlerle direnişi çözme mesaisi içinde olan yozlaşmış kişilerden oluşması bile Siyonizmi durdurmamaktadır. Nitekim İsrail Siyonizmi Gazze Şeridi’ne uyguladığı ablukadan farklı olarak, bu bölgede Filistin topraklarının adım adım işgal etmeyi sürdürmekte, işgalci yerleşimcilerle ilhak politikasını hayata geçirmektedir.

Yaşanan sorunun temelinde batı emperyalizminin bölgede ileri karakolu olarak kurulan Siyonist İsrail devleti vardır. Bu devleti var eden Siyonizmdir. Dolayısıyla Siyonizme, emperyalizme ve bunların üzerinde yükseldiği kapitalizme yönelik bir direniş ve mücadele yürütülmediği müddetçe Filistin ulusal sorununun niahi bir çözüme kavuşturulmayacağı açıktır. Filistin ulusal sorununun çözümünü, sorunu yaratanlar sağlamayacaklardır.

Çözüm bölgede yaşayan ulus, milliyet ve inançlardan halkın birleşik mücadelesi ve zaferinden geçmektedir. Ancak bunun ilk koşulu her ulus, milliyet ve inançtan halkın kendi gerici ideolojileriyle hesaplaşması, işçi sınıfı ve emekçi halk temelli bir zeminde hareket etmesidir.

Her koşulda Filistin ulusunun, ulusal baskıya, inkar ve imhaya yönelik mücadelesinin demokratik muhtevasını desteklemek ancak bu mücadele içinde gericiliğin kendi imtiyazları için mücadelesinin karşısında olmak gerekir. Hamas’ın gerici ideolojisi ve halka yönelik eylemlerini şiddetle mahkum etmek, öte yandan sorunun kaynağının İsrail Siyonizmi olduğunu, ezen ve ezilen ulus çelişkisinde haklı ve meşru olanın ezilen ulusun mücadelesi olduğunu propaganda etmek gerekir.

Ezilen ulusun bu haklı ve meşru mücadelesini ilkesel olarak desteklemek demek, örneğini Türkiye devrimci hareketinin kimi temsilcilerinde gördüğümüz üzere sanal medya hesaplarından Hamas’ın propaganda videolarını paylaşmak ve yaymak değildir. Doğru olan tutum, Filistin ulusunun gerçek özgürlüğünün Siyonizme ve emperyalizme karşı kendi gücüne dayanan bağımsız mücadelesinden ve dahası bu mücadelenin temel müttefiklerinden birinin de İsrail halkı olduğunda ısrar edip propaganda etmektir. Filistin ulusal mücadelesi içinde ilerici devrimci örgütlerle dayanışmaktır.

Artsakh, Rojava, Filistin: Emperyalist rekabet ve çelişkiler derinleşiyor!

Son süreçte önce Artsakh ardından Rojava ve Filistin’de ezilen ulus, milliyet, inanç ve halklara dayatılan katliamlar ve “modern tehcir”ler, emperyalist kapitalist sistemin içinde bulunduğu durumdan bağımsız değildir. Emperyalist kapitalist sistem, ABD-AB ve Çin ve Rusya emperyalistleriyle, bu güçlere yedeklenen çeşitli devlet ve örgütlerle yeni bir saflaşmanın içindedir. Her iki kampın asıl amacının kendi temsil ettikleri tekellerin pazar rekabeti olduğu, bu güçlerin halkların devrim, ezilen ulusların bağımsızlık talebiyle ilgileri olmadığı açıktır. Bu gerçeğin farkında olmak ezilen ulusların özgürlük ve halkların devrim mücadelesi açısından önemlidir.

Yaşanan katliamların arka planında emperyalistler arasında yaşanan çelişkinin giderek sertleşmesi ve kamplaşmasının daha da belirginleşmesine paralel olarak bölge gerici devletlerinin bu süreci kendi çıkarları açısından değerlendirmesi vardır. Emperyalist kapitalist sistemin içinde bulunduğu durum tespiti genel geçer bir söylemden öte son yaşanan gelişmelerle birlikte değerlendirilmelidir.

Örneğin Rusya’nın Ukrayna işgaliyle birlikte “batı”lı emperyalist merkezlerde yükseltilen faşist propaganda bu kez kendisini Filistin direnişinde göstermiş durumdadır. İsrail’in katliamlarını “meşru müdafaa” olarak gösteren emperyalistler, Hamas’ın saldırısını, Filistin halkıyla dayanışma eylemlerini yasaklamanın gerekçesi haline getirerek, kendi burjuva demokrasilerinin sınırlarını göstermelerinin yanında emperyalist sermayenin krizinin boyutlandığı yerde faşizmi ve faşist ideolojiyi gündeme getirdiğini, -bir kez daha- göstermiş durumdadır. Nitekim ABD ve AB emperyalistleri, Rusya’ya karşı Ukrayna işgalinde neo-nazileri desteklemektedir. Üstelik bu destek hiçbir ilgisi olmadığı halde ve komünizm düşmanlığıyla sürdürülmektedir. Sovyetler’i andıran anıtların yakılmasından Rus yazarlarının eserlerinin yasaklanmasına kadar uzanan bir yelpazede ideolojik bir tutum söz konusudur.

Benzer bir durum, Filistin direnişinde de gösterilmektedir. İsrail’in Filistin direnişini Hamas ve İslamcı terör etiketiyle yaftalamasına en büyük destek batılı emperyalistlerden gelmekte, dahası Filistin direnişinin “puşi” gibi kimi ulusal nesnelerinin yasaklanmasından, Filistin halkına destek açıklaması yapan sporcuların sınır dışı edilmesi çağrılarına, Filistinli yazara verilen ödülün geri alınmasına kadar bir dizi uygulama devreye sokulmaktadır. Emperyalistler arası keskinleşen çelişkinin ve kamplaşmanın ideolojik planda yansıması, burjuva demokrasilerinin faşizmi bir kez daha göreve çağırmalarına neden olmaktadır. Bu elbette bir niyet sorunu değil, sınıfsal çıkarlarla ilgilidir ve nesneldir.

Filistin’den Rojava’ya benzer sorunlar farklı çözümler!

Bölge gerici devletlerinin emperyalistler arası yaşanan saflaşmaya ve çelişkilerin keskinleşmesine paralel olarak kendi çıkarları açısından pozisyon aldıkları ortadır. İran’ın ABD emperyalizmine ve İsrail’e karşı Filistin direnişine desteği kendi çıkarlarıyla ilgilidir. Bu destek Filistin direnişini, İran’ın vekalet savaşı yapmadığı gibi İran’ın anti-emperyalist olmasıyla da ilgili değildir. Tamamen bölge dengeleri ve İran’ın kendi gerici çıkarlarıyla ilgilidir. Önümüzdeki süreçte daha fazla duyacağımız “direniş ekseni” bu gerici çıkarların ürünü olarak şekillenmektedir.

Yine TC faşizmi, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarını kınarken, benzer saldırıları Rojava’ya yapmaktadır. İsrail ve TC Azerbaycan gericiliğinin Arstsakh’ı işgal saldırısında fiili destek verilerken; TC faşizmi, İsrail Gazze’ye yönelik saldırısına karşı ikiyüzlüce karşı çıkmakta, aynı anda benzer saldırıları Rojava topraklarına gerçekleştirmektedir. TC faşizmi ve İsrail siyonizminin bölge halkları ve ezilen ulusları açısından bir madalyonun iki yüzü olduğu bilinmektedir. Filistin halkının katledilmesinde İsrail siyonizmiyle her türlü askeri ve ticari ilişki içinde olan TC’nin payı olduğu gerçeği tam bir burjuva ikiyüzlülüğüyle yok sayılmakta, “ümmet kardeşliği” adı altında altı boş propagandalarla, kitlelerin İsrail siyonizmine öfkesi dindirilmekte, dahası Yahudi düşmanlığıyla manipüle edilmektedir. ABD savaş gemisinde poz vermekle, Gazze’ye destek vermek arasında gidip gelinmektedir.

Öte yandan Filistin ve Rojava ezen ve ezilen ulus çelişkisi bağlamında benzer özellikler göstermekle birlikte, bu direnişlerin önderliğini yapan hareketlerin soruna çözüm olarak ortaya koydukları pratikler ise bambaşkadır. Örneğin Rojava Devrimi’nin ulusal demokratik kazanımları, Hamas gibi gerici örgütlerde dahil olmak üzere bölge gerici örgütleri ve emperyalistler açısında oldukça “kötü” bir örnektir. Bu realite Rojava’ya yönelik saldırılara karşı dayanışma ve desteğin boyutuna dair fikir vermenin yanında, bütün bu gerici güçlerin Rojava’yı boğma, zayıf düşürme ve kendine yedekleme politikasını da yol açmaktadır.

Bu anlamıyla bölge gerici devletlerinin katliam ve işgal saldırılarının hedefinde farklılık vardır. Rojava devriminin demokratik kazanımlarının bölge halkları açısından, -yeterli olmasa da-, farklı bir çözüm örneği oluşturması onun hedef olmasına neden olurken aynı zamanda gerçek dostları ve düşmanlarını da işaret etmektedir.

Artsakh’tan Rojava ve Filistin’e, Özgürce Ayrılma Hakları gasp edilip yok sayılan ezilen ulusların mücadeleleri haklıdır ve meşrudur. Bu mücadelelerle dayanışmak andaki devrimci göreve işaret eder. Bu mücadelelerin başarısı ise kendi güçlerine dayanmak esas olmakla birlikte, bölge ve dünya haklarıyla enternasyonal dayanışmayı büyütmelerinden geçmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu