Makaleler

Mübarek halkların bilincinde asla aklanmayacaktır

Ezilen halklar, kendi geleceklerini ellerine almadıkları sürece, emperyalistler ve uşakları tarafından yok sayılmaya, hassasiyetleri önemsenmemeye, gelecekleri karartılmaya devam edilecektir.

Bunun son örneğini Mısır halkının isyanından sonra yargılanmaya başlanan Mısır’ın devrik lideri Hüsnü Mübarek’in yargılanmasında görebiliyoruz. Mısır isyancılarının katledilmesinden sorumlu tutulan Mübarek, Mısır Ceza Mahkemesi’nin kararıyla “ölümlerde payı olmadığı” gerekçesiyle beraat etmiştir. Bu durum bir kez daha göstermiştir ki, egemenlerin “adalet sarayları”, halkın adaletsizliğe uğradıkları yerlerdir.

Burjuvazi tarafından “hukukun üstünlüğü” ilkesi gözümüzün içine sokulur. Modern demokrasilerin hukukun üstünlüğü ilkesiyle yürüdüğü söylenir. Nitekim bunlar doğrudur ancak “modern demokrasi” denilenin de sınıfsal bir içeriği vardır. Yani sadece egemenler bu demokrasiden yararlanır, halkların payına düşen ise baskının, diktatörlüğün çeşitli biçimleridir. İşte bu diktatörlük araçlarından birisi de mahkemelerdir. Mahkemeler de adalet egemenlerin olurken, ezilen halkların payına da adaletsizlik düşer. Bundan dolayı mahkemeler egemenlerin yaptıklarını meşrulaştırdıkları, dünya halklarını tehdit ettikleri, propaganda yaptıkları kurumlardır/yerlerdir.

Mısır egemenleri emperyalizmle ilişkileri nedeniyle uygulamış oldukları neo-liberal politikalar sonucunda Mısır halkı yoksullaşırken, halkın tepkisini törpüleme, daha fazla baskı ve şiddetle susturma yoluna gittiler. Halkın dipten gelen öfkesi zaman zaman ülkede özellikle işçi sınıfının grev ve eylemlilikleriyle kendisini gösteriyordu. Bir noktadan sonra Mübarek yönetimine isyan eden halk, Mübarek’i devirdi; ancak hareketin kendiliğindenliği, komünist bir önderlikten yoksun olması, sistemin sonunu getirmemekle sonuçlandı.

Mısır halkının, rejime isyanını kenarda izleyen Müslüman Kardeşler, ABD emperyalizminin ülkedeki yeni “partneri” olarak kendilerini pazarlayarak, süreçten rejimin en az hasarla ayrılması için çalıştı ve hala da çalışıyor. Bunun için de Mübarek’in katliamlarda payının olmadığını açıklanması gerekmekteydi.

Mübarek aklanmalıydı, çünkü yapılan katliamların mümkün olduğunca sistemle bağı kurulmadan yapılması gerekmekteydi. Böylelikle bu tarz durumlarda devlet sisteminin yargılanmasının önüne geçmek mümkün olacaktı. Katliamlar kişisel ya da kontrolden çıkmış gruplara havale edilerek, mümkün olduğunca faili belirsizleştirerek, gerçeklikten kopartılarak aklanmaya çalışılmaktadır.

Bu durumun örneklerini ülkemiz çokça yaşadı. Egemenler katliamları derin devlete havale ederek kendi paylarını gizlemeyi büyük oranda başardılar. Böylelikle halkın çoğunun derin devletten nefret etmesini sağlayarak, devleti aklamaya çalıştılar.

Mübarek örneğinde de bunu görüyoruz. Mübarek’in katliamlarda payının bulunduğu açığa çıkarıldığı oranda emir-komuta zincirine bağlı herkesin payının açığa çıkarılması gerekecektir ki, Mısır devleti büyük oranda Mübarek döneminin bürokratlarıyla yoluna devam etmektedir. Mübarek ile Müslüman Kardeşler aynı sınıfı temsil etmektedir. Bu sınıfın oluşturmuş olduğu devlet mekanizmasına dokunulmadı. Bu mekanizmada görev alan bürokratların, ordu görevlilerinin, gizli servis çalışanlarının vb. büyük bir kısmına dokunulmadı. Bundan kaynaklı Müslüman Kardeşler’e düşen, halkın tepkisini de göz önünde bulundurarak, sürecin aklanmasıdır.

Mübarek egemenler eliyle mahkûm edilse ya da aklansa da bu iki durum da Mısır halkının istem ve talepleriyle örtüşmeyecektir. Bir kez daha yaşanan süreç göstermiştir ki, komünistlerin dışında hiçbir güç halkların istem ve taleplerini yaşama geçirmeye muktedir değildir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu