DerlediklerimizGüncel

Cenk Ağcabey | “Gayri Nizami kuvvetin yer altı unsurları” ve Peker ifşaatları

Halkın devrimci güçlerinin ilk yapması gereken, ortaya çıkan tablonun ancak ve sadece bir devrimci savaşım aracılığıyla yok edilebileceğini net bir biçimde ortaya koymaktır.

1954 yılında gösterime giren “Rıhtımlar Üzerinde” isimli filmin konusu, Amerika’da liman işçilerinin gelişen örgütlenme hamlesini bastırmaya çalışan mafya örgütleriyle işçilerin mücadelesidir. Marlon Brando bu filmde, başlangıçta liman işçilerini baskıyla itaate zorlayan çetenin üyesi olan bir karakteri canlandırmıştır. Bu karakter zaman içinde bir değişim yaşar ve taraf değiştirir. Liman işçilerinin yanında mücadeleye katılır.

Amerika’da işçi sınıfının gelişen mücadelesinin bastırılmasında mafya grupları önemli bir rol oynadı. “Rıhtımlar Üzerinde”nin senaryosuna, o dönem günlük bir gazetede yayınlanan bir yazı dizisi temel oluşturdu. Filmin senaryosu o dönemin gerçek olaylarına dayanarak yazılmıştı. Amerika’da kapitalist devletin gizli servisleri, polisi ve askeri vardı, işçi sınıfının gelişen hareketini bastırmak için sürekli hareket halindeydiler ancak o dönem hayli güçlenmiş olan mafya grupları, devlet güçlerinin tamamlayıcı bir parçası olarak işçi sınıfını bastırma operasyonlarında yer alıyordu.

Emekçilerin örgütlenme ve hak arama süreçlerinde devlet güçlerinin bütünleyici ya da tamamlayıcı parçası olarak mafya gruplarının devreye girmesi sadece Amerika’da değil birçok ülkedeki mücadele süreçlerinde ortaya çıktı. Devrimci halk hareketlerinin bastırılma operasyonlarında mafya gruplarının hem vurucu güç hem de uyuşturucu ve silah ticareti üzerinden finansman kaynağı olarak kullanılması da yaygın bir yöntemdi. Komünizme karşı dünya çapında savaş ilan eden ABD emperyalizmi bu yöntemi Latin Amerika’da gelişen devrimci halk hareketlerinin bastırılmasında etkin olarak kullandı.

Amerika’nın liberal demokrasisi mafya gruplarının hem içeride hem dışarıda bu tarzda kullanılmasını dışlamıyor tersine içeriyordu çünkü o merkezinde burjuvazinin çıkarlarının bulunduğu bir sınıf iktidarıydı ve esas olan şu ya da bu araçla burjuvazinin çıkarlarının korunması ve genişletilmesiydi. Bu askerler ve polislerle sağlanabildiği gibi, mafyayla da sağlanabilirdi. Hem zaten kapitalizm yola korsanlıkla çıkmamış mıydı?

Armatör sözcüğünün Fransızca da hem gemi kiralayıcısı hem de korsan ya da korsan gemisi kaptanı anlamına geldiği biliniyor. Avrupa’da kapitalizmin doğuş ve gelişme süreçlerini tartışan iktisat tarihçisi Werner Sombart, kelimenin iki anlam içermesinin nedenini “XVI. Yüzyılda Afrika ya da Amerika’ya gemi gönderen insanlar hem biri hem de ötekiydiler” biçiminde açıklıyor. Yani hem deniz taşımacılığı hem de korsanlık yapıyorlardı. Öyle ki, İngiliz tarihçi Niall Ferguson’un ifadesiyle İngiliz kapitalizmi yola “altın çalarak” koyulmuştu. İngiliz korsanlar Amerika’dan Avrupa’ya altın, gümüş taşıyan İspanyol gemilerine saldırırken bu eylemler “bireysel girişim” olarak sunuluyor, yapılan anlaşma uyarınca elde edilen ganimetlerin arslan payı İngiliz sarayına akıyordu. Buna “izinli korsanlık” denilmişti. “İzinli korsanlar” başarılı seferleri sonunda saraydan Sir ünvanı alabiliyor, bazı örneklerde yeni ele geçirilen sömürgelere vali, yargıç olarak atanabiliyordu.

Görüldüğü gibi, o dönemin mafya grupları olarak kabul edilebilecek korsanlar denizler üzerinde yürütülen “gayri nizami” savaşların çok önemli bir aktörü, dönemin resmi kraliyet donanmalarının bütünleyici ya da tamamlayıcı parçalarıydı. Sermayenin ilk birikim süreçlerine önemli katkılar sağlamışlardı. İngiltere egemenleri İspanya’ya “nizami” bir savaş savaş açma gücüne sahip olmadıkları zamanlarda “gayri nizami” savaş yöntemleriyle iş görmüşlerdi.

Brando’nun canlandırdığı karakter bir değişim yaşadı ve işçi sınıfına karşı verilen “gayri nizami” savaşta işçi sınıfı saflarında yerini aldı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Sedat Peker’in ifşaatları hakkında yaptığı konuşmada, “Organize suç örgütleri, gayrinizami harbin en önemli aparatlarından bir tanesidir” sözüyle, mafyanın devletin organik bir parçası olduğunu ilk elden teyit etti. Köşeye sıkışan Soylu kendini kurtarmak isterken, kapitalist devletin “tunç kanunu” niteliğindeki gerçeğini ağzından kaçırıverdi. Faşist katil Sedat Peker’in ifşaatları siyasi krizin derinleşmesini, giderek daha fazla takatini yitiren AKP-MHP blokunun en sert sarsıntılardan birini yaşamasını getirdi.

Soylu’nun ağzından kaçırıverdiği “gayri nizami harp” emperyalist NATO merkezlerinde komünizme karşı savaş için üretilmiş bir askeri doktrindir. Bu doktrinin ortaya konulduğu önemli çalışmalardan biri “Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri- Teori ve Tatbikatı” başlığını taşımaktadır. Yazarı David Galula’dır. Türkiye’de Genel Kurmay Başkanlığı tarafından 1965’te tercüme ettirilmiş ve yayınlanmıştır. Devletin çekirdeğinde yer alan bu kurumun yayınladığı kitaba göre, “Bir gayri nizami kuvvetin yer altı unsurları kaide olarak kanuni statüye sahip değillerdir”. Devletin devrimci halk hareketlerine karşı yürüttüğü savaşın organik parçasıdırlar ama “yer altı unsurları” herhangi bir yasal çerçeveyle sınırlandırılmamışlardır. Bu nedenle, halka karşı suç işlemekte sınırsız bir özgürlük alanına sahiptirler.

Böyle olduğu için, barış çağrısı yapan akademisyenlerin “kanlarıyla duş alma” tehdidini “özgürce” savurabilirler. Gayri nizami harbin “yer altı unsurları” genelde devlet gücünün ve maddi kaynakların paylaşımı süreçleri büyük krizlere girdiğinde görünür hale gelirler, bugün olduğu gibi. Sedat Peker’in ifşaatlarıyla daha net görünür hale gelen tabloda şaşırtıcı hiçbir şey yoktur. 1960’larda ülkede yükselen devrimci halk hareketine karşı örgütlenen “yer altı unsurları” alanını sürekli genişletmiş, Kürt halkına karşı yürütülen “gayri nizami harp” sürecinde altın çağını yaşamaya başlamıştı.

Kürt halkına karşı yürütülen “gayri nizami harbin” finansal kaynakları arasında uyuşturucu ve silah ticaretinin bulunduğu senelerdir çok iyi bilinmektedir. Türkiye Finans-kapitalinin Ortadoğu pazarı ve Ortadoğu enerji kaynaklarından daha büyük bir pay alma arzusu, AKP iktidarının 15 yıldır uyguladığı dış politikada ete kemiğe büründü. Bu süreçte, devletin “gayri nizami harp” stratejisi kendi sınırlarını aşarak Suriye’den Libya’ya uzanan bir yayılım kazandı. Bu gelişme, “gayri nizami harbin” temel kurumlarının ve “yer altı unsurlarının” alanını hayli genişletti.

İfşa kampanyası ülkede süregelen siyasi krizi derinleştiriyor ve öyle görünüyor ki, Tayyip Erdoğan’a pılıyı pırtıyı topla ve nasıl gideceğinin konuşulacağı masaya efendice otur mesajı taşıyor. İfşa kampanyası Birleşik Arap Emirlikleri merkezli. AKP’nin son yıllarda en sert çatışmaları yaşadığı bu ülke aynı zamanda bölgede ABD’nin bir eyaleti konumundadır. Oradan yürütülen ve Türkiye’de siyasi sarsıntılar yaratan bir kampanyanın eyaletin “sömürge valisinin” onayı olmadan sürdürülmesi mümkün değildir. Bunun anlamı, Tayyip Erdoğan’ın mevcut ittifak alanının dağıtılması ve yeni bir siyasi iktidarın oluşmasının koşullarının sağlanması yolunda bir iradenin harekete geçmiş olmasıdır.

Peker Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresini hedef alırken, Erdoğan’a aba altından sopa gösteriyor. Soylu kendini savunurken, önceki içişleri bakanının oğlunun evinden çıkan para kutularından söz ediyor. O, bu sözleriyle Erdoğan’a, bavulu toplayıp öyle kolayca gitmeyeceğinin işaretini veriyor. Bahçeli’nin açıklamaları, Erdoğan’a sağlam durma çağırısı anlamını taşıyor. Kriz derinleştikçe AKP’de dağılma belirtileri daha fazla görünür hale geliyor.

Birleşik Arap Emirlikleri’nin istihbarat servislerinin bölgedeki kapasite genişliği son yıllarda Batı basınında sık gündeme geldi. Bu konuda oldukça kapsamlı dosyalar yayınlandı. Bu gelişkin kapasitenin ABD’nin bir eyaleti olmakla doğrudan ilişkisi var. AKP’nin Suriye ve Libya operasyonlarına dair “ayrıntılı raporlar” muhtemel ki hazırda tutulmaktadır. İfşaatların istenen sonuçları yaratmaması durumunda, yeni “sürprizlerin” yağmaya başlaması şaşırtıcı olmayacaktır.

Düzen muhalefeti önüne atılan bu gollük pas karşısında şaşkın. Şaşkın çünkü kapitalist devletin doğasını iyi bilmekte ve devletin bu süreçten zarar görmeden çıkmasını temel önceliği olarak kabul etmektedir. İyi Parti adındaki çetenin yöneticileri arasında sürüyle “gayri nizami harbin yer altı unsurları” bulunmaktadır. Faşist katliam çetelerinin şefleri hizmetlerinden ötürü düzen tarafından ödüllendirilmiş, saygın patronlara, politikacılara dönüştürülmüştü. Çetenin başındaki şef, Kürt halkına karşı yürütülen “özel savaşın” kurmaylığını yapan ekiptendir.

Kabinede bulunduğu dönemde, Suriye’ye yönelik “gayri nizami harbin” teorisini yapan ve pratiğini yöneten Ahmet Davudoğlu şimdi “hukuk devleti”, “suç örgütlerinden” arındırılmış bir devlet çağrıları yapmaktadır. Bu çağrıları, kısa bir süre önce, Suriye meselesinde uygulanmış tüm geçmiş politikalara halen sahip çıktığını söyleyerek yapmaktadır. Fetişleştirilmiş bir devlet anlayışının yönlendirdiği CHP’de koronun gür seslerindendir. Bugüne değin içeride ve dışarıda yürütülen tüm “gayri nizami harp” operasyonlarına onay veren CHP’nin bu pratikleri sözlerinin ne denli boş ve temelsiz olduğunun en güçlü göstergeleridir.

AKP’deki dağılma belirtileri Erdoğan’ın aşil topuğudur. MHP ve “gayri nizami harp” unsurlarıyla ittifakı zorlamak, dağılmanın hızlanmasına yol açabilir ve bu durum onun ittifak içindeki konumunu daha da zayıflatacaktır. Öyle görünmektedir ki, ittifakın devamını mümkün kılacak yegane yol, patlayan bombalarla, suikastlerle yeni bir “kaos” ortamının yaratılmasıdır. Daha önce denenmiş ve başarı elde edilmiş bu yolun bir kez daha denenmesi olasıdır ancak konjonktür çok ciddi engeller sunmaktadır. Böyle bir sürecin temel özneleri olacak unsurlar arasındaki şiddetli çatışmalar en önemli engeldir.

Kapitalist devletin korunması ve şiddetli çatışmalara yol açmadan yaşanacak bir siyasi değişim süreci düzen muhalefetinin temel mutabakat noktasıdır. Erdoğan’ın alacağı tutum bu bağlamda belirleyici önem taşıyor. Pazarlıkların belirleyici unsuru Erdoğan’ın statüsü olacaktır. Düzen muhalefeti bu konuda her tür tavizi vermeye hazırdır. Halkın farklı sınıf ve katmanlarında birikmiş büyük öfkenin açığa çıkması korkusu Erdoğan ve düzen muhalefetini birleştiren temeldir.

Siyasi krizler derinleştikçe siyasi aktörlerin hareketliliği artar, halkın kulağı yeni seslere daha açık hale gelir. Siyasi krizlerin derinleşmesi halkın devrimci güçlerinin önünde yeni olanakların açılmasını sağlar. Buradan, halkın devrimci güçlerinin siyasi müdahalelerinin daha güçlü sonuçlar yaratmasının imkanları doğar. Halkın devrimci güçlerinin siyasi bağımsızlığını koruması ve çatışan burjuva güçlerin dışında alternatif bir devrimci yolun inşasını hedef olarak göstermesi bu bağlamda kilit önem kazanmaktadır.

Halkın devrimci güçlerinin ilk yapması gereken, ortaya çıkan tablonun ancak ve sadece bir devrimci savaşım aracılığıyla yok edilebileceğini net bir biçimde ortaya koymaktır. “Temiz”, “kirlerinden arındırılmış” bir kapitalizm yoktur, olmamıştır ve olmayacaktır. Bu pislik ancak proleter önderlikli bir halk devrimiyle temizlenebilir. Derinleşen siyasi kriz bunun gerçekleşmesi için uygun koşulları yaratmaktadır, halkın devrimci güçlerinin birleşik eylemi bu sürece giden yolu açacaktır. (26.05.2021, Umut Gazetesi)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu