DerlediklerimizGüncel

MUSTAFA SÖNMEZ | Devlet açıkları büyüyor, borçlar tırmanıyor

2020’de 2 trilyon TL’ye yaklaşan devlet borçlarının yüzde 58’e yakınını iç borçlar oluşturuyor ve iç borç stokunun yarısından çoğu da faiz yükünden oluşuyor.

Tüm dünya ekonomisine olduğu gibi Türkiye ekonomisine ve kamu maliyesine 2020’de damgasını vuran COVID-19 pandemisi oldu. Dünyanın birçok yerinden farklı olarak Türkiye, pandemiye zaten kırılgan bir ekonomi ve açıkları büyümeye başlamış bir kamu maliyesi ile girdi.

Özellikle yılın ikinci çeyreğinde ağır bir küçülmeye yol açan pandemiden dolayı kapanmalar, ekonomiyi ve vergi gelirleri hızla azalan kamu maliyesini de sert biçimde vurdu. İkinci çeyrekte (nisan-haziran) yaşanan yüzde 10 dolayındaki sert ulusal gelir (GSYH) gerilemesinin ardından pandemi riski devam ederken alınan “açılma” kararları ile üçüncü çeyrekte (temmuz-eylül) ucuz ve bol kredi, döviz fiyatına baskı gibi geçici kaldıraçlarla ekonomi yüzde 7’ye yakın büyüyerek toparlandı.

Kredi teşvikinin birikmiş etkileri son aylara da yansıdı ve ekonomideki toparlanma yılın son çeyreğinde de sürdü. Önemli kırılganlıkları beraberinde getirse de yılın ikinci yarısında gerçekleşen toparlanma, ekonominin daha çok küçülmesini önlerken bütçe açığının büyümesini de frenledi. Ama geleceğe büyük borç yükleri ve küçülme kısıtları bırakarak.

Merkezi bütçede ve yerel yönetimler, sosyal güvenlik kuruluşları, KİT’lerin bütçelerinde de açığın büyümesi ile devletin “kara delikleri” hem sayıca arttı hem riskleri katlandı.

Açıklar büyüdükçe devletin iç ve dış kaynaklardan borçlanma ihtiyacı da arttı ve sonuçta devletin borç stoku yeniden büyümeye başladı. Yapılan borçlanmalar için ödenen faizlerde de çok hızlı bir tırmanış var. Uzun yıllar “mali disiplin” göstergesini vitrininin başköşesine koyarak yabancı yatırımcıya güven veren iktidar, şimdi mali disiplini de bozulmuş, buna bağlı olarak borçlanma ihtiyacı da artmış pozisyonda.

Bu sıkışmışlık, fon talebi artacak devlet üzerinden faizlerin tırmanmasına yol açacak gibi de görünmektedir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın yerine kasım ayında gelen Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, Twitter hesabından bütçe başta olmak üzere makro ekonomik konulara ilişkin değerlendirmede bulunurken 2020 yılı bütçe açığının hedeflenen 239,2 milyar liranın altında 172,7 milyar lira olarak gerçekleştiğini bildirdi.

Elvan’a göre 66,5 milyar lira “tasarruf” sağlanmıştı. Aynı konudan Erdoğan da bir başarı öyküsü olarak söz ediyor ve şöyle diyordu: “Programda bu sene için öngördüğümüz büyüme oranının gerçekleşmesi durumunda, bütçe açığı milli gelirin yüzde 3,6 oranına gerileyecektir. Yıl sonu bütçe açığımız 173 milyar lirayı bile bulmayarak, program hedefi olan 239 milyar liranın altında kaldı.

Hem Bakan Elvan hem Erdoğan, 2020 bütçe açığı hedefinin yıl başlarken 139 milyar TL olduğunun, dolayısıyla yıl sonunda gerçekleşen 173 milyar TL açığın, hedefi yüzde 25’e yakın geçtiği gerçeğinin üstünü örttüler. Kıyasladıkları 239 milyar TL açık hedefi, eylül ayında açıklanan Yeni Ekonomik Program’ın (YEP) 2020 bütçe açığı hedefiydi.

Gerçekte, yıl ortasındaki açık 110 milyar TL’yi bulmuştu ve YEP hazırlanırken açıkların gidişatı dikkate alınarak yıl başında öngörülen 139 milyar TL açığın çok üstünde, yıl sonunda 239 milyar TL açık olacağı öngörülmüştü.

Demek ki Albayrak’ın YEP’i ikinci yarıda yaklaşık 120 milyar TL daha açık verilebileceğini düşünmüştü. Ama öyle olmadı, ikinci yarıda açıklar 63 milyar TL’de kaldı ve yıl 173 milyar TL açık ile kapandı. Peki, açıkları ikinci yarıda azaltan ne olmuştu?

Kamu maliyesine olumlu rüzgârlar taşıyan şey, ucuz ve bol kredi ile canlanan tüketim ve tüketim üstünden gelen vergiler oldu. Ekonominin açıldığı ve kredilerle tüketimin teşvik edildiği üçüncü ve dördüncü çeyrekte ağırlıkla tüketimden, ithalattan alınan vergilerde hızlı artışlar yaşandı. Otomobil, konut, dayanıklı mal satışları, ucuz tüketici kredilerine erişim kolaylığı ile patlama yaptı, canlı talep, ithalatı ve ithalat üstünden alınan vergileri, harçları da artırdı.

Bütçe harcamaları ise hem faiz harcamalarında hem faiz dışı harcamalarda eşite yakın tempo gösterdi. Faizlerin düşük tutulması, devletin faiz faturasını da düşürdü ve sonuçta üçüncü çeyrek bütçe açığı 31 milyar TL’yi bulmuşken, dördüncü çeyreğinki 32 milyar TL ile biraz daha yukarı çıktı ve 12 ayın açık toplamı 173 milyar TL’ye yaklaştı.

2019’un bütçe açığı yaklaşık 125 milyar TL idi ve bu, bütçe açığında 2020’de yüzde 38,5 açık artışı demek. Sert bir artış olduğu aslında yeterince ortada.

Merkezi bütçede ve diğer bütçelerdeki açığın büyümesi ile devletin iç ve dış kaynaklardan borçlanma ihtiyacı da arttı. 173 milyar TL açığın 134 milyar TL’lik kısmı faiz harcamalarından kaynaklanırken, kalan 39 milyar TL açık faiz dışı açıktı ve borçlanma ihtiyacını artırdı.

Toplam devlet borçları 2018’de 1,1 trilyona yakın iken 2019’da 1,3 trilyon TL’yi buldu ve 2020 Kasım sonunda 2 trilyon TL’ye yaklaştı.

Özellikle 2020’de borç stokunda yüzde 41’e varan artış olması dikkat çekici ve alarm verici. Bu hızlı borçlanma ile birlikte devletin borç stokunun GSYH’ya oranının da yüzde 40’a tırmandığı tahmin ediliyor. Bu oran 2017’de yüzde 28, 2018’de yüzde 29’a yakındı ve 2019’da yüzde 31’den ibaretti.

2020’de 2 trilyon TL’ye yaklaşan devlet borçlarının yüzde 58’e yakınını iç borçlar oluşturuyor ve iç borç stokunun yarısından çoğu da faiz yükünden oluşuyor.

Devletin borçlarının yüzde 58’e yakını döviz cinsinden yapılmış borçlanma ile oluştu. Hem dışarıdan borç alındı hem de içeriden döviz üstünden borçlanıldı. İç borçların yüzde 26,2’si döviz üstünden yapılan borçlanma ile gerçekleşti.

2019’da yaklaşık 100 milyar TL’yi bulan devletin faiz ödemeleri 2020’de 134 milyar TL’ye yaklaştı. Bu, bir yılda yüzde 34 artış demek. Merkezi bütçeden ödenen iç borç faizi 100 milyar TL’yi geçerken dış borçlar için de 34 milyar TL’den fazla faiz ödendi.

Böylece faiz giderlerinin toplam bütçe harcamaları içindeki payı da yüzde 12’yi geçmiş durumda. Bu oran iki yıl önce yüzde 8-9 bandındaydı.

Devlet borçlarının hızlı artışı, stokun önemli bir kısmının döviz borcu olması ve kur artışlarına duyarlılığı, riskleri artırıyor.

Devletin içine yeniden sürüklenmekte olduğu mali kriz, ekonominin genelinin sürüklendiği krizden bağımsız değil ve ekonomik kaos da siyasal çarpıklıktan bağımsız değil. Özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin uygulandığı yıllarda hem makro ekonomik göstergelerde hem de kamu maliyesi göstergelerindeki bozulma artık saklanamıyor ve iyileşme ancak siyasetten başlayan makroekonomik politikalarda süren dengeli, adil politika adımlarıyla mümkün.

( Al Monitor. 23 Ocak 2021)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu