GüncelMakaleler

MAKALE | Doğu Akdeniz: Emperyalist rekabette yeni mücadele alanı

"Son aylarda Doğu Akdeniz’de gerginliğin tırmanışı kamuoyunun gündemini meşgul eden gündemler arasında yerini almaktadır. Bölgede enerji açısından önem taşıyan yeni doğal gaz yataklarının bulunması, yeni “paylaşım” mücadelelerine de yol açmış durumdadır"

Son aylarda Doğu Akdeniz’de gerginliğin tırmanışı kamuoyunun gündemini meşgul eden gündemler arasında yerini almaktadır.

Bölgede enerji açısından önem taşıyan yeni doğal gaz yataklarının bulunması, yeni “paylaşım” mücadelelerine de yol açmış durumdadır. Gerginliğin tarafı olan devletlerce yapılan açıklamalar ve karşılıklı restleşmelerde de bu durum kendini iyiden iyiye hissettirmektedir. Krizin bir tarafında Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin başını çektiği, Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler ve müttefikleri varken diğer tarafında ise bölgede işgalciliğiyle tanınan TC devleti bulunmaktadır.

Ayrıca Suriye savaşı nedeniyle Rusya Federasyonu, ABD, Büyük Britanya ve Fransa gibi ülkelerin de bölgede önemli bir deniz gücü bulunduruyorlar olmaları, olası çatışma ve provokasyon ihtimalini artırmaktadır.

Son dönemde giderek artan bu krizin geçmişi, 2000’li yılların başında Doğu Akdeniz’de zengin doğalgaz kaynaklarının bulunmasıyla başladı. Bu gelişmenin sonucunda bölgede “paylaşım” için yeni denge ve kapışmalar da başlamış oldu. Bölge ülkeleri, “Münhasır Ekonomik Bölgelerin” (MEB) paylaşımı ve doğalgaz yataklarının işletilmesi için biraraya geldiler. Kıbrıs Cumhuriyeti, 2002’den itibaren Doğu Akdeniz’de başta Mısır olmak üzere diğer kıyıdaş ülkeler Lübnan, Suriye ve İsrail ile MEB anlaşmaları yaptı ve bu alanlarda doğalgaz arayacağını ilan etti.

TC ise bu anlaşmaların işgal ettiği Kıbrıs’ta yaşayan “Kıbrıs Türkleri ve Türkiye’nin haklarını çiğnediği” gerekçesini ileriye sürerek konuyu Birleşmiş Milletler’e taşıdı ve kendi münhasır ekonomik bölge haritasını BM nezdinde onaylatmış oldu.

TC’nin BM nezdinde itirazlarına rağmen Kıbrıs, 2007’nin başında 13 adet arama sahası ilan etti ve büyük petrol şirketlerine ruhsat verme aşamasına geçti. Kıbrıs Cumhuriyeti yönetimi 18 yılda çıkartılması öngörülen gazdan, 9 milyar dolar elde edeceğini açıkladı.

MEB içinde yer alan ve “Afrodit” adı verilen 12. Parsel yatağından çıkartılacak doğalgaza ilişkin de ABD emperyalizminin Noble Enerji Şirketi ve ortaklarıyla bir anlaşma yaptı. Yine benzer anlaşmalar ABD’li Exxon Mobil şirketinin yanı sıra İtalyan ENI ve Fransız Total şirketleriyle yapıldı. Bu emperyalist tekeller, yapılan anlaşmalar doğrultusunda bölgede faaliyetlerine başladılar. Exxon Mobil’in 2018 sonunda Kıbrıs Adası’nın güney tarafında yer alan 10 numaralı parselde doğalgaz aramaya başlaması gerginliği daha da tırmandırdı.

TC bununla yetinmeyip Kıbrıslı Türklerin ve kendi çıkarlarını savunmak adına bölgeye Fatih ve Yavuz sondaj gemileriyle bunlara eşlik eden savaş gemileri gönderdi. Bu gemilerin Kuzey Kıbrıs’ta doğalgaz aramaya başlaması, Kıbrıs Cumhuriyeti başta olmak üzere Yunanistan, Avrupa Birliği, Mısır, İsrail ve ABD’nin tepkisiyle karşılaşmış durumda. Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan, sondaj faaliyetlerinin Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinin ihlâli olduğunu açıkladılar.

 

Bölgede Yeni İttifaklar Kurulurken

Doğu Akdeniz havzasında keşfedilen yeni enerji yatakları, bölgede yeni ittifakların kurulmasına da yol açmış durumdadır. İsrail, Mısır ve Kıbrıs’ın kendi MEB yataklarında bulduğu doğalgaz rezervlerinin çıkartılıp boru hatları aracılığıyla Avrupa pazarına taşınması hedefinde birleşen bu devletler, Yunanistan’ın da katılımıyla yeni bir bölgesel işbirliği platformu kurdular.

Nitekim Ocak 2019’da Kahire’de bir araya gelen Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır, “Doğu Akdeniz Gaz Forumu”nu kurduklarını ilan ettiler. Forumun amacı bölgesel kaynakların üretimi, tüketimi ve pazarlanması süreçlerinde işbirliği yapmak ve Doğu Akdeniz’i yeni bir enerji üssüne dönüştürmek olarak açıklandı. Bu sürece paralel olarak Kıbrıs, Yunanistan ile birlikte Mısır, İsrail ve Ürdün’le ayrı ayrı üçlü işbirliği oluşumları kurarken, hem ABD hem de AB emperyalizminin güçlü desteğini de aldı.

Bu gelişmelerin üzerine 25 Temmuz’da TC’nin katılmadığı “İkinci Doğu Akdeniz Gaz Forumu” Kahire’de toplandı. Foruma Mısır, İsrail, Filistin, Güney Kıbrıs, Yunanistan, AB, ABD, Fransa ve İtalya’dan Enerji Bakanları ve temsilciler katıldı.

Forumun sonuç metninde, birinci forum toplantısında da anlaşma sağlandığı üzere, “Doğu Akdeniz Gaz Forumu”nun hedeflerini gerçekleştirmek ve enerji alanında bölgesel işbirliğini artırmak için ülkeler arasındaki işbirliğini sürdürme” kararı alındı. Ayrıca forumun sonuç metninde “üye ülkeler forumu uluslararası bir organizasyona dönüştürme ve organizasyonun, uluslararası kanunları dikkate alarak, üye ülkelerin haklarını ve doğal gaz kaynaklarını koruyacağı” ilan edildi.

 

TC yalnızlaşıyor

Bütün bu gelişmeler, TC’nin bölgede daha da yalnızlaşmasına yol açmış görünmektedir. Bu yalnızlaşma bir yandan TC’yi provakatif açıklama ve pratiklere iterken diğer yandan emperyalistler arasında çelişkiden yararlanma siyasetini izlemesine de yol açmaktadır.

Rusya’yla yakınlaşma siyasetinin bir ayağını da bölgede yaşanan bu gerilim oluştururken, Rusya’nın “Kıbrıs’ın egemenliği ihlal edilmemeli” açıklaması ve TC’nin Ortadoğu’da “ortaklarından” Katar şirketlerinin de bölgede doğalgaz aramalarında yer alması, TC’nin daha da yalnızlaşmasına neden oldu. Bu durumda TC en iyi bildiği şeyi yapmaya, bir yandan bölgede gerginlik siyaseti izlemeye diğer yandan da emperyalistler arasında çelişkilerden yararlanma ve şantaj siyasetine yönelmiş görünmektedir.

AB emperyalizminin “Dışişleri Bakanı” konumundaki Federica Mogherini, “Türkiye’nin Kıbrıs’ın egemenlik haklarına saygı duyması” çağrısında bulunurken, (8 Temmuz) Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, yaptığı açıklamada “Avrupa Birliği Kıbrıs’ın arkasındadır. Türkiye’yi AB üyesi ülkelerin egemenliğine saygılı olmaya çağırıyoruz.

Avrupa Konseyi gelişmeleri yakından izlemeye devam edecektir” dedi ve ekledi: “Türkiye ile olumlu komşuluk ilişkileri sürdürme konusundaki iyi niyetimize rağmen tansiyonun yükselmesi üzerine ve AB üyesi Kıbrıs’ın egemenliğini ihlal edecek şekilde adım atılması AB’nin daha önce kararlaştırdığı gibi dayanışma içinde bu duruma cevap vermesine neden olacaktır.” (10 Temmuz)

ABD Dışişleri Bakanlığı da TC’nin provokatif bulduğu bu adımlarının gerginliği artırma riski taşıdığını açıkladı. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Morgan Ortagus: “ABD, Türkiye’nin Kıbrıs açıklarında sondaj faaliyetleri yapmak için devam eden girişimlerinden ve son olarak sondaj gemisi Yavuz’un Karpas Yarımadası açıklarına sevk edilmesinden derin endişe duymaktadır. Türk yetkilileri bu operasyonları durdurmaya çağırıyoruz” dedi. (10 Temmuz) Kısacası her iki emperyalist güç de kendi emperyalist enerji şirketlerinin arkasında durmakta ve TC’den bölgede faaliyetlerini durdurmasını istemektedir.

Türk Dışişleri Bakanlığı da yaptığı iki ayrı açıklamayla ABD ve AB’ye yanıt verdi. ABD’nin açıklamasına Dışişleri, “Üçüncü tarafların kendilerini adeta uluslararası mahkeme yerine koyarak deniz sınırlarının nereden geçeceğini tayin etmeye çalışmaları kabul edilemez” diyerek yanıt verdi. (6 Mayıs) Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Kıbrıs meselesinde AB’nin Türkiye’ye yaptırım tehditlerine de yanıt vererek “AB yaptırım uygularsa ters teper, bölgede ek adımlar atarız” dedi. (12 Temmuz)

20 Temmuz’da ise R.T.Erdoğan, Kıbrıs işgalinin 45. yıldönümünde; “Türk ordusunun, Kıbrıs Türkü’nün canı ve güvenliği söz konusu olduğunda, 45 yıl önce attığı adımı gerekmesi halinde yine atmakta tereddüt etmeyeceğinden kimse şüphe duymamalıdır” ifadelerini kullanarak tehdit açıklamalarını sürdürdü.

 

Emperyalist sömürü ve dalaş bölge halklarına tehdittir

Doğu Akdeniz’de enerji konusunda yaşanan bu saflaşma, emperyalistlerin ve bölge gericiliğinin sadece askeri alanda değil aynı zamanda başta doğalgaz olmak üzere, yeraltı ve yer üstü kaynakları konusunda da rekabet ve paylaşım savaşı içinde olduklarını göstermektedir. Bölgede var olan zenginlikler bir kez daha emperyalistler ve onların yerli işbirlikçi ve uşak sınıfları arasında dalaşa yol açarken, olası bir askeri çatışmayı da gündeme getirmektedir. Bu bölgesel ittifakların ve yaşanan rekabetin arka planında emperyalist güçlerin ve elbette emperyalist enerji tekellerinin çıkarlarının olduğuna şüphe yoktur.

Tarafların arasındaki gerginlik şu an için diplomatik yollarla birbirlerine yönelik sert açıklamalarla sürdürülüyor olsa da, “en ufak bir kıvılcım”ın fiili çatışmaya dönme ihtimali gözden kaçırılmamalıdır. Bu ise beraberinde bölge halklarını yeni tehditlerle, savaş, ölüm, göç vb. karşı karşıya bırakacaktır. Suriye savaşında yaşananlar ve sonuçları ortadadır.

Bölgenin yer altı ve yer üstü zenginlikleri emperyalistler ve bölge gericiliği tarafından bölge halklarına sunulmak yerine, pazar paylaşımının, sömürü ve rant konusu yapılmaktadır. Bu gerçek, emperyalizmin ve kapitalizmin doğasında vardır. Bu nedenle bölgede olası kriz ve savaş tehditlerine karşı, bölge halklarının enternasyonal dayanışmasını örmek, emperyalizme, kapitalizme ve her türden gericiliğe karşı birlikte mücadelenin zeminin oluşturmak ertelemez bir görevdir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu