Makaleler

Ne eskisinde ne yenisinde ezilenlerin çıkarına olmayan DEVLET!

Geçtiğimiz haftanın en önemli konularından biri “yeni bir devlet kuruyoruz” cümlesi etrafına dönen tartışmalardı. Eski AKP MKYK üyesi ve Sivil Alan Platformu Başkanı Ayhan Oğan bir televizyon kanalındaki tartışmada “Şimdi biz yeni bir devlet kuruyoruz. Beğenin beğenmeyin bu yeni devletin kurucu lideri T. Erdoğan’dır” deyiverdi!

Önce CHP’li, sonra MHP’li yetkililer bu sözlerin karşısında hop oturup hop kalktılar. Yalanlamasını, AKP genel başkanlarının açıklama yapmasını istediler. Tek bir devlet olduğunu, bunun 1923’te M. Kemal Atatürk tarafından kurulduğunu vs. söylediler. AKP de “ifadeler sadece kendisini bağlar” ile cevap verdi öz itibarıyla. Aslında bu konuşmanın yalanlanmasını isteyen CHP ve MHP bu “yeni devletin en çok hissedenleri” oldukları halde ve AKP’de Oğan’ın sözlerinin sadece kendisini bağlamadığını bildikleri halde karşılıklı olarak yalan söylediler.

Evet, “yeni bir devlet” kuruluyor, devlet katlarında yaşanan pek çok krizin sebebi de budur. Bu devletin aynı sınıfların elinde kalmaya devam ettiği ama tamamen emperyalist kapitalist sistemin ihtiyaçları doğrultusunda gerçekleşen bir “yeni”lik olduğu ortada!

Emperyalist kapitalist sistemin en önemli özelliklerinden biri kendini yenileyebilme, krizlerle varlığını devam ettirebilme yeteneğinin önceki toplumsal formasyonlara göre daha fazla oluşudur. Modern burjuva devriminin yaşandığı Fransa’nın tarihine bakmak bile bu konuda bize birçok veri sunar. 1789 burjuva devriminden sonra Fransa beş cumhuriyet, iki imparatorluk ve bir meşruti krallık dönemi yaşamıştır. Fransa’nın bugünkü yarı başkanlık rejimine V. Cumhuriyet denmektedir. Ve sadece 1958’den beri mevcuttur. Bütün bu örnekler emperyalist kapitalist sistemin kendi değişimi, gelişimi ve krizleri içerisinde devlet yapısında gerekli değişimleri yaptığını/yapabildiğini gösterir. Öz olarak ezilenler üzerinde baskı ve sömürü aracı olma işlevi değişmeyen devlet, temel iki kurumu bürokrasi ve ordusunun yanı sıra yasama-yargı-yürütme arasındaki ilişkinin değişmesiyle ihtiyaca göre “yeni”lenir. Bu değişim ihtiyacı çeşitli nedenlerle olur! Örneğimizden devam edersek; Fransa’da 5. Cumhuriyet, Cezayir’deki bağımsızlık savaşının başarısının ülkede yarattığı kriz döneminde ortaya çıkmış, esasları belirlenmiştir. Yarı başkan, siyasal partilerin çekişmesinin üstünde konumlanacak ve ortaya çıkan son ve benzeri sonları çözecekti vs.

Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş de iddia edildiği gibi “devrim” vs. değil aslında devletin ihtiyaca göre ve Osmanlı’da belki de III. Selim dönemine kadar geri götürülecek olan ideolojik mücadelenin “Batıcılık” yönünde ağır basmasıyla oluşturulmuş “yeni” bir devletti. Bu devletin esasları da Kemalistlerin “TC’nin tapu belgesi” dedikleri Lozan ile belirlenmiştir.

Peki, şimdi hakim kliğin AKP aracılığıyla yaptığı değişimleri nasıl değerlendirmeliyiz? “Yeni bir devlet kuruluyor” lafı çok mu anlamsız, gerçekle olan bağı ne? Bunlara cevap vermeye çalışalım.

 

Sistemin ihtiyacı olan “yeni devlet”

Türkiye devletinin de bir parçası olduğu emperyalist kapitalist sistem 2000’den itibaren girdiği krizden halen çıkabilmiş değildir. Bu krizin politik etkileri çeşitli şekillerde sürüyor. Krizden çıkmak için yeni sektörlere ve yeni alanlara açılma ihtiyacı; dünyanın dört bir tarafında ortaya çıkan savaşların altında yatan nedendir. I. Emperyalist Paylaşım savaşında Ortadoğu’da kurulan statüko, bu dönemde sarsılmış, altüst olmuştur. Sadece sömürge, yarı sömürge ülkelerde değil emperyalist ülkelerde dahi yönetme soruları baş göstermeye başlamıştır. İngiltere’de son yaşanan görev değişiklikleri, istifalar veya yasalarını çoğunluk olduğu halde kongreden geçirememeleri bunlara bir örnektir. ABD’de yaşananlar ise Trump’ın zekâsının azlığı, karakteri vs. ile açıklanamaz. ABD’de kriz sonrası zengin-yoksul arasındaki uçurumun geldiği boyut, siyahlardan göçmenlere, kadınlara, işçilere toplumun çok farklı kesimlerini hareketli hale getirmekte ve devlet bu çelişkileri çözebilmede zorlanmaktadır.

Türkiye’de de Rojava’nın bir güç olarak ortaya çıkmasıyla boyut değiştiren Kürt sorunu, Ortadoğu’daki kaosun tam ortasında yer alışın sürekli beslediği belirsizlikler, MÜSİAD’la temsil olunan ve başta Körfez sermayesi olmak üzere Asya ve Afrika’daki sermayelerle ilişki içerisinde gelinen kliğin ciddi bir güç haline gelmeye başlaması Türk ordusunun NATO içerindeki vurucu güç rolü gibi pek çok nedenin iç içe geçişi vb. birçok parametre “yeni bir devlet” yapılanmasına ihtiyaç duymasını getirmiştir.

Bu “yeni devlet”in en göze çarpan özelliği 1923’te devleti kuran hakim sınıf kliğinin temsilcisi olan CHP’nin eliyle değil hükümet olsa bile iktidar olamayan DP-AP geleneğinin devamcısı AKP eliyle yapılmasıdır. Bu iki klik arasındaki ideolojik farklılık tabanlarını da çok rahat bir şekilde manipüle edip “kaldıraç” gibi kullanabilmesine yol açmaktadır. En önemli ideolojik farklılıkları, laikliğin yorumlanışı da ortaya çıkmaktadır. Bunun dışında emperyalizmle bağları, ulusal sorun konusundaki tutumları sınıfsal durumları vs. aynıdır.

“Yeni devlet”in esasları 16 Nisan’daki yasama-yürütme-yargı arasındaki ilişkiyi değiştiren referandumla oluşturulmuştur. Buna uygun olarak parlamentoda hakim klik dışında burjuvazinin diğer kliklerine dahi söz hakkının doğru düzgün tanınmayacağı iç tüzük değişikliği yapılmıştır. Devlet bütün kurumlarıyla “cumhurbaşkanına” bağlı olacaktır. CHP’nin hükümet olmasa bile hep iktidar kalmasına yol açan bürokrasi ve ordu, AKP kadrolarıyla doldurulmuştur. Öyle ki, ordudaki değişimleri içeren KHK yayımlandığında uzun zamandır “Erdoğan bizim çizgimize geldi” diyen Perinçek’in yayın organı Aydınlık bile “bunları ancak düşman yapar” diyerek tepki göstermek zorunda kaldı. Çünkü darbenin hemen sonrasında Gülencilere karşı bu kurumlardaki ulusalcı kadrolarıyla Erdoğan’a verilen desteğin karşılığı, yetkilerinin kısıtlanması ve Erdoğan’ın başında olduğu siyasi iradeye bağlanmalarıydı.

Kurumsal olarak değişimler sağlanıp “başkanlık” oturduğu ölçüde bu sefer Erdoğan’ın da bir konuşmasında belirttiği gibi artık ideolojik hakimiyet sağlanmalıydı. İlkokuldan itibaren cihadın okutulacak olması, MEB’in içlerinde Ensar’ın da olduğu (bu vakıf çok çocuk istismar haberleriyle gündem gelmişti) çeşitli dini vakıflarla protokol oluşturması, evrim teorisinin müfredattan çıkarılması akla ilk gelen uygulamalardır.

Kurulmaya çalışılan bu “yeni devletin” ihtiyaç duyduğu kahramanlık hikayeleri ise 15 Temmuz’la oluşturulmak istenmektedir. Aslında hedeflerden biri de Musul’a kadar gitmek, Rojava’yı işgal etmek ve Yunanistan’ın elinde kalan adaları almaktı. Lozan Anlaşması’nı, bu başlıkları dile getirerek eleştiren ve “zafer değil, yenilgi” diyen de Erdoğan’dı. Ama uluslararası konjonktür ve özellikle Kürt hareketi, bu “tarihi haksızlıkları(!), yenilgileri(!) düzelten başkomutan” sıfatını elde etmesine izin vermedi. 15 Temmuz ve Fırat kalkanıyla yetinmek zorunda kaldılar.

 

“An”ın şiarı; örgütlenme!

 Belirttiğimiz gibi bu “yeni devlet” emperyalist kapitalist sistemin Türkiye’ye özgü sınıfsal, ulusal çelişkilerle de birleşerek ortaya çıkarmaya çalıştığı bir durumdur. Tam da bir geçiş aşaması olduğu için aslında en zayıf olduğu dönemdir de! Bu nedenle biz komünist devrimciler stratejik düşünerek çalışmalarımıza yoğunlaşmalı, günü kurtarmacılık üzerinden değil istikrarlı ve kalıcı örgütlenmeleri özellikle illegal çalışma üzerinden ne yaptığını bilerek ve sabırlı bir şekilde çalışmalıyız.

An’ın bizim için baş şiarı örgütlenme olmak zorundadır. Bunun bilinciyle ve Kaypakkaya yoldaşın klikler arası savaşımda dikkat çektiği hatalara düşmeden çalışmalarımızı yoğunlaştırmalıyız.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu