DerlediklerimizGüncel

KAVEL ALPASLAN | Haziran’da doğan ‘kızıl bayrağın’ hikayesi

Elbette kızıl bayrağın yolculuğu, bundan yaklaşık 200 yıl kadar önce ortaya çıktığı kasabadan tüm yerküreye tek bir adımda sonlanmaz. 1848 Devrimlerinde farklı ülkelerden, farklı dillerden birçok insanın ortak kavgasına, döktüğü kanına sancak olur.

Haziran ayı, genelde ölümle anılan bir aydır. Hasan Hüseyin’in ‘Haziran’da Ölmek Zor’ şiiri, Orhan Kemal ve Nazım Hikmet’in ölümü… Oysa haksızlık edilen bir aydır. Çünkü haziran diğer, tüm bireysel doğumların ve ölümlerin de ötesinde, kızıl bayrağın kavganın içinden doğduğu aydır.

Peki kızıl bayrak bugünkü anlamını nasıl kazandı? Neden emeğin iktidarını kurmak isteyenlerin tek ve ortak bayrağı haline geldi? Gelin kısaca hikayesine uzanalım, haziran ayını bu sefer ölümle değil doğumla karşılayalım.

Üstelik kim bilir belki bu hikâye, bizi ansiklopedik bilgilerin tozundan sıyırıp, günümüzün bazı sorularına da yanıt olabilir?

Hikayemiz, yeni şekillenmekte olan örgütlü işçi mücadelesine paralel bir şekilde 19. yüzyılın başlarında geçiyor. Birleşik Krallık’ın Galler bölgesindeki Merthyr Tydfil isimli yerleşim yerinde 1831 yılında düşük ücretlere ve işsizliğe dair düzenleme talep eden kömür ve demir işçileri protesto gösterileri düzenler. Söz konusu yıllar İngiltere’deki işçi sınıfı tarihi için önemlidir, çünkü henüz şekillenirken dahi şiddetli bir yanıtla karşılaşılır.

Merthyr Tydfil ise İngiltere’deki demir-kömür endüstrisinin tam kalbindedir. Öyle ki İngiltere’nin demir üretiminin yüzde 40’ının yapıldığı Güney Galler’deki endüstrilerin neredeyse yarısı bu kasabada bulunmaktadır. Fakat 1829’da üç yıl boyunca sürecek olan demir endüstrisindeki kriz patlak verir.

Merthyr Tydfil’de de bu yüzden pek çok kişi işten çıkarılır, kalanların da maaşlarında ciddi kesintiler yapılır. İşsiz kalan, dara düşen ya da her ikisini birden yaşayan pek çok işçi de hayatta kalabilmek için borç batağına saplanır. Borçlar geri ödenemeyince de pek çok kişinin evleri haczedilir.

Böylesi bir siyasi atmosferde yerel bir reform için kimi örgütlülükler kurulur. Başta reform çağrısı kimi liberallerce ve hatta demir işi sahiplerince desteklense de bir dizi bürokratik çarpışma arasında erir gider. Böylece Mayıs 1831’de reformdan yana göstericiler Merthyr Tydfil’de toplanır, gösterileri zaman içerisinde çevre bölgelere de yayılır. Ayaklanmacılar borçlarından dolayı verilen haciz kararları nedeniyle yerel mahkemeleri basar.

‘Peynir ve ekmek’ sloganlarıyla yürüyen kalabalık haziranın ilk günlerinde madenlere yürür ve buradaki madencileri de aralarına alır. Bu sırada bölgeye askerler sevk edilir. Ertesi gün yapılan görüşmede ekmek fiyatlarında düşüş ve maaşlara zam talep edilir, fakat müzakerelerden sonuç alınmaz. Çıkan çatışmalarda ayaklananlar askerlerin silahlarını ele geçirir ve bölükler alandan çekilir.

Merthyr Tydfil fiilen ayaklananların eline geçer. Sayıları 10 bini bulan kitleler, demirhane sahiplerinin yaşadığı yerleri günler boyunca kuşatma altına alır.

Ayaklanma takviye güçlerin gelişiyle birlikte sona erer, 24 kişi öldürülür. Geri kalan pek çok tutuklu ya hapsedilir ya sürgüne gönderilir ya da sendikacı kömür işçisi Dic Penderyn gibileri öldürülür. Fakat yolları kapatan, patlayıcılar ve silahlar kuşananlar kendi mücadelelerini temsil eden bir sembol ortaya çıkarırlar. Çatışmalar sırasında yaşamını yitirenleri temsil eden, kanla boyanan kızıl bayrak…

Elbette kızıl bayrağın yolculuğu, bundan yaklaşık 200 yıl kadar önce ortaya çıktığı kasabadan tüm yerküreye tek bir adımda sonlanmaz. 1848 Devrimlerinde farklı ülkelerden, farklı dillerden birçok insanın ortak kavgasına, döktüğü kanına sancak olur.

Derken Paris Komünü’nde barikatları kuşatır ve böylece tüm dünyada aynı kavgayı verenlerin sembolü haline gelir.

Bu izleği mümkün kılansa, kendini devrimci bir güç olarak ortaya koyan işçi sınıfının çıkarlarının tüm dünyada bir olmasıdır. Ulus devletleri yöneten seçkinlerin çıkar rekabetinden çeşitlenen bayraklar bir tarafa, kızıl bayrak bir tarafa.

Tabii dile kolay. Suya sabuna dokunmadan bu lafları güzelce süslemekten güzel ne var? Ancak sosyal bilimlerin güzelliği de tam olarak laf ebelerini köşeye sıkıştırdığı anlarda başlıyor. Ezilen halkların ulusal kurtuluş mücadelelerinin bayrakları nerede duruyor o halde? Böylesi ‘güzel sözler’ ediyorken indirgemeci bir anlayışa kurban gitmemeye dikkat etmek gerekiyor.

Bir de ezen ulus şovenizminin güvenli sularında yüzüp kızıl bayrağı bir dekorasyon olarak görmek var tabii. Farklı bir örnek olsa da kimileri için kızıl bayrağın enternasyonalizm vurgusu, ulusal kurtuluş mücadelelerini örtmekte kullanılıyor.

Ancak aynı kişiler, içinde yaşadıkları ezen ulusun bayrağına karşı sanki ‘ulusal kurtuluş mücadelesinin’ bir parçasıymış gibi yaklaşma esnekliği gösterebiliyor.

İşte böylesi ikircikli durumlara karşı panzehir yine kızıl bayrakta gizli. Dünyanın tüm emekçilerinin ve ezilen halklarının ortak çıkarlar uğruna mücadelesini sınıf mücadelesinin dökülen kanında bulmak, zihinlerde diğer iki yüzlü yaklaşımlara yer bırakmayacaktır. Şovenizmden arındırarak enternasyonalizmi hatırlamakta her zaman yarar var.

Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı adresler

1- https://socialist.net/the-merthyr-rising-1831-rage-rebellion-and-the-red-flag/

2- https://www.counterfire.org/article/merthyr-and-the-red-flag/

3- https://tribunemag.co.uk/2019/05/keeping-the-red-flag-flying

(Gazete Duvar. 20 Haziran 20223)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu