GüncelMakaleler

OCAK AYI | Öfkemizi cesaretimize harç yapalım!

"Zamanı geri getiremeyiz, ancak dünyayı temellerinden sarsabilir, yeni bir dünyaya bir kapı açabiliriz. Bu gücümüz var, yeter ki öfkemizi bilemesini bilelim... Öfkemizi, cesaretimizin harcı haline getirelim ki şehitlerimize verdiğimiz sözü tutabilelim!"

Devrim mücadelemiz boyunca üzerinde en sık durduğumuz/dillendirdiğimiz kavramlardır şehitlik ve öfke…

Şehitlerimizi andığımız Ocak ayının son haftasında bunu daha anlamlı kılmanın bir diğer adı, faşizme karşı mücadelemizin büyütülmesi, halkımıza umut verilebilmesidir.

Evet, savaşımızın bir yanı öfke harcı ile daha ileride bir mücadele hattı örebilmek, diğer yanı şehit düşen yoldaşlarımızdan öğrenebilmek için onları tekrar hatırlama ve yaşam pratiklerine yeniden bakmaktır. Sınıfsal öfkedir bahsedilen ve bunun örgütlü güce dönüşmesi meselesidir.

Proletarya Partisi’nin her bir şehidinden öğreneceğimiz birçok şey var. Her bir şehidimiz, sınıf savaşımıza değer katmada ve ileriye taşımada tereddüt etmeden canlarını feda edebildiler.

Onların bize verdiği en net mesaj, sınıfsal öfkenin kuşanılması meselesidir. Bizi ezen sınıfa, yerli uşaklarına, ordularına, paramiliter güçlerine, patronlara ve ağalara karşı kuşanmamız gereken öfkedir. Mevcut haliyle kurulu düzeni kabul etmemek, zulüm karşısında sessiz kalmamaktır öfkeli olma hali.

Mevcudu kabul etmeme hali… Evet, şehitlerimizin yaşamının dillendirdiği mesaj bu. Mücadelede ileriye atamadığımız adımlarımız, gideremediğimiz yetmezliklerimiz, net olamayışımız bizlerin yeterince öfkeli olmadığını göstermez mi? Yüce bir amaç uğruna bir yaşam sürmüyorsak, amacımızın yüceliği konusunda net değilsek, bir hedefe ulaşmak için kendimizi her gün “yıpratmıyorsak”; kafamız faşizm olgusuna, yürünecek yola, varılacak hedefe dair meşgul değilse yeterince öfkeli olduğumuzu söyleyebilir miyiz?

Duralım ve düşünelim… Mücadelenin gelişmesi için ileriye çıktığımızda yanı başımızda duran ve “aman fazla ileri gitme” diyen ailelerimiz ya da arkadaşlarımızın bu söylemleri bizi “ikna” ediyorsa, yeterince öfkeli olduğumuzu söyleyebilir miyiz?

Öfke isyana dönüşür, isyan devrime akar… Elbet mesele örgütlenme, bilinçlenme ve zaman sorunudur. Faşist devletin yıkılması sadece bir zaman meselesidir, eğer kafamız bu konuda net ise, bilincimizde bir devrim hedefimiz var ise…

Edinmemiz gereken öfke, her gün sömürüye maruz kalan işçinin öfkesi olmalıdır. Her an patron ve şeflerinin zulmü ile yaşayan ve verilen yemeklerinde de böcek çıktığında, isyan ederek öfkesini dışa vuran ve yemekhaneyi darma duman eden işçilerin tarihsel öfkesini kuşanabiliyor muyuz?

Soykırıma uğramış Ermeni ulusunun öfkesini, yine soykırımın dayatıldığı Kürt ulusunun TC faşizmine karşı öfkesini yüreğimizde hissedebiliyor muyuz? İnancı yok sayılan bir Alevinin bu faşist devlete yüzyıllardır duyduğu derin öfkeyi görebiliyor muyuz? Doğa katledildiğinde bir köylü kadar kolluk güçlerine karşı çıkma cesaretimiz var mı? Cins kırımına uğrayan kadınların ve LGBTİ+ların öfkesini nasıl kuşanmalıyız? En yakınları tarafından katlediliyor kadınlar. Erkek egemen, faşist sistemden cesaretini alan erkekler, kadınları çok rahat bir şekilde ölümle tehdit ediyor ve bunu gerçekleştirme ihtimali günden güne daha fazla artıyor. Çünkü onları kollayan R.T.Erdoğan, Bahçeli veya Soylu gibi efendileri var. Kitlelerde ileride patlayacak öfke gizliden gizliye birikiyor. Ölümle tehdit edilen bir kadının öfkesi kadar öfkemiz var mı?

Ya da her gece nereden geleceği belli olmayan şiddete maruz kalan, yaşamda “en lanetli” olarak damgalanan LGBTİ+ların öfkesinden haberimiz var mı?

Hapishanelerde faşist TC’nin rehinesi konumunda tutulan devrimci-demokrat-yurtsever tutsakların en büyük seslenişi, “mücadeleyi geliştirin” şiarıdır.

Bunu duyabiliyor muyuz?

Öfkemiz varsa, faşizme karşı duruşumuz da daha kararlı olur ve güven verebiliriz halkımıza. Öfke, faşizme vurulan darbede gizlidir. Ne kadar öfkeliysek, o denli büyük olur faşizme vurulan darbenin enerjisi. Bunun şehitlerimizin yaşamlarında net görebiliriz. Öfkeleri, faşizmin korku duvarını paramparça etti. Bir davanın devrimcisi nasıl olunur, onu gösterdiler yaşamlarıyla, eylemleriyle, direnişleriyle, savaşlarıyla, halka gidişleriyle… Tüm bunları yaptıran faşizme duydukları büyük öfke idi.

Dur durak bilmiyor zaman… Emperyalist kapitalist düzen için de aynı durum geçerli. Zulüm, bitmek bilmiyor. Sistem, tüm gözeneklerinden irinler akıtarak, günden güne daha fazla saldırganlaşıyor, yıkılacağının mesajını veriyor.

Her geçen zaman aleyhimize olur eğer sürece yanıt olamazsak. Geçen zamanı lehimize döndürmenin yolu, aktif bir pratik içinde, örgütlü çalışmak ve şehitlerimizden öğrenmesini bilmektir.

Zamanı geri getiremeyiz, ancak dünyayı temellerinden sarsabilir, yeni bir dünyaya bir kapı açabiliriz. Bu gücümüz var, yeter ki öfkemizi bilemesini bilelim… Öfkemizi, cesaretimizin harcı haline getirelim ki şehitlerimize verdiğimiz sözü tutabilelim!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu