Makaleler

Öğretim görevlileri, imzaları ve klasik devlet nefreti…

Yaşadığımız coğrafyada Kürt halkına yönelik imha ve inkâr politikaları yıllardır olduğu gibi bugün de en acımasız yüzüyle devam etmektedir. Devlet Suriye Kürdistanı’ndaki gelişmelerden ve özellikle YPG/PKK’nin bölgedeki etkisinden kaynaklı baskılarını artırmakta ve kendi devamlılığını bu kanlı sayfalar üzerinden korumaya çalışmaktadır. Bu bağlamda, devletin bu savaş politikalarına karşı çıkan herkes hain ilan edilmektedir.

Devlet yeni bir “Kurtuluş Savaşı” verdiğini iddia ederek hem milliyetçiliği körüklemekte hem de muhalif kesimlere çok rahat “hain” damgası vurmaktadır. Böylelikle kendince durumu meşrulaştırmakta ve halkın kafasında bulanıklık yaratmaktadır. Rus uçağının düşürülmesi ardından “vatan savunması” rüzgarı estirilmiş ve bölgedeki IŞİD karşıtı muhalefet gereği HDP-Rusya görüşmesinde “ilk hain unvanı” HDP’ye verilmiştir.

Sonrasında Kürt ulusu ile dayanışma içerisinde bulunan tüm kesimler “hain unvanı” ile karalanmışlardır. Özyönetim talebi üzerinden Kürt halkı harekete geçince “Türk’ün gücü” devreye girmiş ve öncesinden Davutoğlu’nun vaatleri arasında yer alan “beyaz Toroslar” hayata geçmiştir. İşte tam da burada insanla vicdanı arasında bir muhasebe vardır. Bu muhasebe hain olup olmama muhasebesidir.

 

Asıl sessiz kalmak hainlik

Gerçek anlamda eğitimci, akademisyen olan insanların aydın niteliklerinden kaynaklı, toplumsal olaylara ve devlet terörüne karşı harekete geçmeleri onların istekleri değil görevleridir. Bu sorumluluğunun bilincinde olan akademisyenler, bu imha ve inkâr politikalarına dur demek için kısa zaman önce ortak bir bildiri yayınladılar.

Bu bildiri en masumane haliyle “çocuklar ölmesin” demekteydi. Hemen kısa bir hatırlatmada bulunalım. Bir televizyon programında Ayşe Öğretmen’de aynı cümleyi kurduğu için hain ilan edilirken ve hemen bir gün sonra gözaltına alınırken azılı faşist Sedat Peker “kanınızla duş alacağız” dediğinde toplumsal tepki ve şikayetler sonrası savcılık soruşturma açma zahmetinde bulunmuştu.

Bu son örnekten de anlaşılacağı gibi devletin hain algısı insan olmakla eşdeğerdir. Tam da bu yüzden bini aşkın akademisyene soruşturma açılmış bir kısmı sabahın erken saatlerinde evlerinden gözaltına alınmışlardır. “Hukuken” bile -ki bu saatten sonra bu kelime bizlere bir şey ifade etmiyor-  ifade için önce kişinin kendisi çağırılır eğer teşvik etmez ise polis eşliğinde götürülür. Fakat akademisyenlerin evlerine sabah operasyon çekilmiş ve devlet kendi hukukunu bir kez daha çiğnemiştir.

 

“Ülkücü gençlik” iş başında

Devlet bu durumlarda ilk önce devreye sivil faşistleri sokar. Bu durumda R. T. Erdoğan’ın “hain” damgası ile Sedat Peker’in kan akıtma isteği ile faşistler harekete geçmiş ve üniversitelerdeki akademisyenlere yönelik saldırılarda bulunmuşlardır. Akademisyenleri kendilerince teşhir etmiş, kapılarına çarpı işareti atarak ölümle tehdit etmiştir. Burada bir parantez açalım. Biz bu çarpı işaretlerini Maraş’tan, Çorum’dan ve daha birçok yerden tanıyoruz. Çünkü katil aynı katildir.

Devlet özellikle toplumsal muhalefeti bastırmaya üniversitelerden başlar. Çünkü ciddi anlamda ilk tepki üniversitelerden doğar. Bu anlamıyla üniversiteler her zaman devletin gözünde tehlikeli bölgelerdir. Akademisyenlere yapılan bu saldırı aslında uzun vadede üniversitelerdeki muhalefete darbeyi ve toplumu karanlığa itmeyi hedeflemektedir. Yani akademisyenlere açılan soruşturma salt bildiriye atılan imza bazında ele alınmamalıdır. Daha büyük fırtınalar kopacaktır ve devlet “önlemini” şimdiden almaktadır.

 

Korkunun ecele faydası yok

Ve cellat uyandı yatağından bir gece

Dedi tanrım bu ne zor bilmece

Öldükçe çoğalıyor adamlar

Ben tükenmekteyim öldürdükçe

Kürt ulusu ve devrimci demokratlar her gece devletin uykularını kaçırmaya devam etmektedirler. Kazılan her hendek, vurulan her kazma ve atılan her taş devletin varlığını zedelemektedir. Ve haklar ne pahasına olursa olsun bu zulüm karşısında tıpkı Şengal’de, Kobanê’de olduğu gibi burada da boyun eğmeyecek ve direnecektir. Bizleri zafere kelimeler değil eylemler götürecektir ve tam da bu yüzden artık korkunun ecele faydası yoktur. 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu