GüncelManşet

Türk turizmini protesto et! Soykırımlara destek olma! Türkiye’ye gitme!

Tarımda, sanayide yaşanan krizden sonra yaz sezonuna umudunu bağlayan Erdoğan, turizmde de son yılların en kötü sezonunu yaşıyor. Yatırımcıların ve sermayenin aradığı “istikrar, güven ve çatışmasızlık” durumu Türkiye’de olmadığı için, burjuvazi yatırımlarını başka ülkelere kaydırmayı tercih etmiştir. Tur operatörlerinin yönlerini İspanya, Yunanistan, İtalya’ya çevirmelerinin ana sebebi Türkiye’de iktidarın yok etme ve imha politikaları, insan hakları ihlalleri, gazeteciler, akademisyenlerin cezaevinde tutuklu bulunmaları, Türkiye’nin cihatçı örgütlere açık destek vermesi, turistlerin aradığı güven ile güvenlik sorununu gündeme getirmiş, ABD’den tutun, AB ülkelerinin birçoğu “Türkiye’ye Gitmeyin” çağrısı yaparak vatandaşlarını uyarmıştır.

Cihatçı terör örgütü DAİŞ’in AB ülkelerinin merkezlerinde Londra, Brüksel, Paris, Berlin’de gerçekleştirdiği saldırılarda yüzlerce insanın ölümünün ardından, teröristlerin Türkiye üzerinden geldikleri “sır” dolu ilişkileri tüm dikkatleri Türkiye üzerinde yoğunlaştırmıştı. Herkes kuşku ile bakmaya başlamış, referandum sürecinde Almanya, Hollanda… gibi ülkelerle yaşanan krizlerde, Erdoğan’ın “Nazi” suçlamaları bardağı taşıran son damla olmuştu. Bütün Avrupa ülkelerinde ardı ardına oluşan “Türk turizmini protesto” kampanyalarına dönüşen atmosfer ile beraber teşhir olan, istenmeyen adam durumuna gelen Erdoğan’ın durumu en son G-20 zirvesinde kendini göstermiştir.

Türk burjuvazisi Öger Tur’un “otellerimizi satılığa çıkarmaktan başka çaremiz kalmadı” şeklindeki açıklaması durumu izah etmektedir. Rezervasyonların iptal edilmesi, turist çekmek için fiyatların çok düşük seviyelere çekilmesi “her şey dahil” promosyonları, dahi tutmamıştır. 2014’te 36 milyondan, 2016’da 25 milyona bugün ise çok daha düşük seviyelere düşen turist sayısı Erdoğan’ın kin ve düşmanca politikalarının sonucudur. Turist gelmediği gibi, yurtdışında yaşayan göçmen emekçilerin Türkiye’ye gelişleri oranında da önemli düşüşlerin yaşandığı görülmektedir.

Türk turizmine en çok gelir getiren ülkelerin başında gelen Rusya ile 2015’te yaşanan uçak düşürme krizinden sonra turizm sektörü adına adeta “felaket” yaşandı. Uçağın düşürülmesi yetmiyormuş gibi çetelerin vahşice öldürdüğü pilot Rus kamuoyunda büyük yankı yaratmıştı. Rus halkı tepkiliydi. Tüm uçuşlar ile yaş sebze ve meyvelerin alımı durduruldu. Rusya sert önlemler almaya koyuldu. Ambargo neticede Türkiye’ye pahalıya mal oldu. Sadece Antalya’da turistlerden elde edilen 9 milyar gelir sıfıra düştü. Bu 500 bin esnafın geçimini direkt etkilemiştir. Domates üreticileri ekimi durdurmak zorunda kalmıştır. İhracatta ise 2016-17 yıllarında sıfır çekmiştir. Oysa 2015’e gelene kadar her yıl ihracat katlanarak artarken bu olaylar ihracatı tepetaklak aşağı çekmiştir.

1 milyon 600 bin insanın geçimini turizmden sağladığı sahillerde, 200 bin sigortalı çalışan turizmde alınan darbelerle işinden oldu. 30 sektörün etkilendiği turizmde en büyük darbeyi THY yedi. Uluslararası alanda Türkiye’nin imajı, Erdoğan İslam-Sünni politikaları turist akınını etkiledi. 2016’da THY zarar etti. Buna bağlı firmalar gerekli yolcu bulamayınca uçuşlarını durdurdular. 2017’de 600 bin kişi işten çıkarılarak işsizler ordusuna dahil edildi. Rusya’dan her yıl gelen 4 milyon turist ambargo kaldırılsa dahi bu sene 2.5-3 milyona düştü. Yurtdışından her sene tatile gelen, “döviz makinesi” olarak görülen işçilerin sayısında da önceki yıllara göre düşüş yaşanmıştır. 1 milyon 213 bin olan turist sayısı, 2017’de 1 milyonda kalmıştır. Türkiyeli olmayan turistler açısından da 2015’in ilk dört ayında 1 milyon 100 bin olan turist sayısı, 2016’da 733 bine, 2017’de ise 705 bine düşmüştür.

Peki bunun sorumlusu kimdir? Tabii ki ülkeyi kendi çıkarları için kaosa sürükleyen, ülke halkına her türlü zulmü reva görenlerdir! Nuriye ve Semih’i ölüme sürükleyen, kendi İslam-Sünni yargılarını topluma dayatarak gayrı Müslimleri ötekileştirip mal varlıklarına el koyanlardır!

 

Nuriye ile Semih yalnız değildir!

15 Temmuz darbe girişimi için “Allahın lütfu” diyerek ilan edilen OHAL, yürürlüğe konan KHK ile ülke yönetimine kabus gibi çöken, tek adam diktatörlüğü ile ülke yönetimine el koyan Erdoğan arzuladığı hedeflere adım adım yol alıyor. KHK ile kendinden olmayan her kim olursa olsun yaşam hakkı tanımayan, hayatı zindan eden, biat etmeye zorlayan, açlık ve yoksulluğa mahkum bırakan, faşist bir yönetimle karşı karşıyayız.

Sadece kendisi gibi düşünmediği, AKP’li olmadığı için solcu, ilerici, kesimler bir gecede, hiçbir gerekçe gösterilmeden, işlerinden alınarak sokağa terk edilmişlerdir. Bu durumda olan insanların sayısı yüz binleri aşmaktadır. Bunların bakmakla sorumlu oldukları kişiler de hesaba katılırsa, mağdurların sayısı milyonlara varmaktadır. Bu haksız, hukuksuz dayatmalar sadece Erdoğan ailesinin ve bir avuç yalakanın iktidarını korumak içindir. İşinden alınıp kaderleri ile sokaklara terk edilen akademisyenlerden Semih Özakça ile Nuriye Gülmen bunlardan sadece öne çıkanlardır.

Anlamı büyük ve adalet simgesi olan, gerici, yobaz, çağ dışı kafaların hiçbir zaman anlayamayacakları, İnsan Hakları Anıtı önünde adaletsizliğe, hukuksuzluğa karşı başlattıkları, bedenlerini yatırdıkları açlık grevi 130’lu günlerine geldi. Toplumun bütün kesimlerinin destek verdiği, milyonların sesi olan Nuriye ile Semih’in açlık grevi Saray’ı ürkütmüş ki her gün, her saat destek veren halk acımasızca polis saldırılarına maruz kalmaktadır. Toplumu biat etmeye zorlayan Erdoğan, meslekleri gasp edilenlerin “işimi geri istiyorum” taleplerine dahi pervasızca polisleri saldırtmakta tereddüt etmemektedir.

 

Mor Gabriel Süryani halkınındır, gasp edilemez!

Ortadoğu’nun kadim halklarında Ermeni, Süryani, Keldaniler 1915 soykırımı ile anayurtlarından imha ile yok edilirken, tüm taşınmaz mal varlıklarına el konuldu. Gasp edildi. Yeni inşa edilen cumhuriyetin Enval-ı Metrukesi’ne dahil edilen tüm mal varlıklarının akibeti bugün dahi belli değildir. Sır olarak kalmaktadır. “Konuşan, yazan yanar” misali tabular devam ediyor. Araştırılıp incelenmesi herkese sözde açıktır. Ama aykırı düşünceler yazılmamak kaydıyla!

Yakın tarihte Lozan Antlaşmasında kabul edilen esaslara göre “… azınlıklara ait vakıflara, kiliselere, havralara, mezarlıklara, manastırlara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma sağlamayı taahhüt eder” diye attığı imzayı bile ters yüz eden Erdoğan hükümeti bugün başta Mardin’in Midyat ilçesinde bulunan, Süryaniler için paha biçilemeyen Mor Gabriel Manastırı, kiliseler, mezarlıklar gibi 50’den fazla taşınmaza el koyma kararı aldı.

Mardin’in büyükşehir statüsü kazanmasından sonra, Mardin Valiliği kararıyla Devir Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu aracılığıyla bu taşınmazlar önce Hazineye devredildi. Kiliseler, manastırlar ise Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi. Süryani cemaatine ait mal varlıklarını nüfusu binlere düşmüş bir halkın elinden almak için kaos, OHAL gibi ortamlar bulunmaz bir fırsat olarak görüldü. Nihayetinde kamulaştırıldı. Gasp edildi. Oysa 2008’de Avrupa ile müzakerelerde, Vakıflar Kanunu’nda yapılan değişiklerde azınlıkların mülk edinmesinin önündeki engeller kaldırılmıştı. Bazı mal varlıkları sahiplerine iade edilmişti. Bu sahte, yalan, inandırıcılıktan uzak politikaların göz boyamaktan başka bir şey olmadığı seneler sonra ortaya çıktı.

Bu kararları Suriye’de süren savaştan ayrı düşünmek imkansızdır. Toplum hızla koşar adım İslamlaştırmaya doğru değişikliklere uğrarken, Müslüman, Sünni, dindar bir nesil yetiştirmek, bölgenin demografik yapısını değiştirmek, kültürel dokusunu bozmak için bütün Kürdistan’ı boşaltarak göçmenlerin buralara yerleştirilmesi planın bir parçasıdır. Kiliselerin, manastırların camilere çevrilmesiyle 3 bin yıldan fazladır varlıklarını sürdüren Süryanilerin izlerini, hafızasını tarihten silmek için uğraşıyorlar.

Her yıl 1.5 milyon turist ağırlayan Kürt illerinde 2017 ise sokağa çıkma yasakları, çöktürme planı ile uygulanan göçler, çatışmalar turist akınını durdurmuş, esnaf zor hayat şartlarında ağır koşullar altında yaşamaya mahkum edilmiştir. Diyarbakır Kalesi ve Surlar, Hevsel Bahçeleri UNESCO tarafından tarihi Kültür Mirası listesinde bulunmaktadır. Urfa’da Eski Harran Evleri, Balıklı Göl, Harran Kalesi, Malabadi Köprüsü, Rize’nin Ayder yaylası, Artvin’in Çifte Köprüleri, Kaçkar dağlarında Fırtına Deresi, Trabzon’da Sümele  Manastırı… daha eşsiz doğa ve güzellikleri ile dolu yerleşim alanları Erdoğan’ın savaş politikaları yüzünden insanların ziyaretine açılamamaktadır.

 

Çağrımızdır:

Türkiye’ye tatile gitme!

Türkiye’ye aktarılan her 1 euro, halka sıkılan kurşundur.

Turizm tanıtımında kullanılan ırkçı, tekçi “Bir başkadır benim memleketim” şarkısının cezaevlerinde, sorgulamalarda, falakada, askıda işkence aracı olarak kullanıldığını unutma!

Alan Kurdi, kardeşi, annesi ve binlerce mülteciye mezar olan sahillerde tatil yapma!

Bir Özgür Gelecek okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu