Makaleler

Hakim sınıfların ortak mücadele karşıtı zehri: ŞOVENİZM

İnsanların bilinç ve kültürel gelişimini, üretim araçları karşısındaki durumu belirler. Kapitalist rejimde üretim ilişkilerinin temeli olan üretim araçlarının özel mülkiyeti, egemenlere halk yığınlarını hem fiziksel olarak hem de zihinsel olarak sömürme şansı yaratır.

Üretim araçlarına sahip olan sınıfın düşüncesi genel olarak toplumun bir bütününe yayılır ve onların istediği gibi şekillenir. Yani üretim araçlarına sahip olan sınıf, toplumun bilincine yön vermeye başlar. Üretim araçlarının mülkiyetine sahip olmayan halk yığınları ise egemenlerin yoğun sömürü altında kaldığından, maddi ve kültürel gelişimini karşılayamaz ve egemenlerin düşüncelerinin etkisi altında kalır.

TC devleti kurulduğu günden itibaren şovenizm politikasını esasına almıştır. Değişen hükümetlerin, değişmeyen politikası şovenizmdir. Osmanlı döneminden başlayan “Panislamizm” ve  “Pantürkizm” geleneği, koşullar değişip günümüzde “Vatan”, “Millet”, “Bayrak” üçlemesi şeklinde değişmiştir. Osmanlı devletinin mirasçısı olan TC devleti, şovenizm politikasının da devamcısıdır. Bu konuda çok yetenekli ve deneyimli olan TC devleti, Türkiye coğrafyasındaki katliamların hepsini şovenizme dayanarak hayata geçirmiştir. Türk hakim sınıflarının cumhuriyetinin ideolojisi olan Kemalizm, Türkçülüğü ve Türkleştirmeyi esasa almıştır. M. Kemal “Biz doğrudan doğruya milletperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin mesnedi (dayanağı) Türk camiasıdır. Bu camianın efradı ne kadar Türk harsıyla (kültürüyle) meşbu (doymuş) olursa o camiaya istinat eden cumhuriyette o kadar kuvvetli olur” diyerek bunu özetlemiştir.

Türkleştirme politikasının ilk adımı, iktisadi yaşamı Türkleştirmeye başlamak oldu. TC devleti iktisadi olarak iç pazarda hakimiyeti sağlamasının gerekli olduğunu anladığı dönemden itibaren sermayenin Türkleştirilmesine yöneldi. Müslüman olmayan toplumsal kesimlerin elindeki sermeye katliam, tehcir ve iskan politikalarıyla el değiştirirken şovenizm bu yönelime eşlik eden en etkili güç oldu.

Osmanlı’dan 1915 Ermeni, Rum ve Süryani katliamının mirasını devralan TC,  6-7 Eylül’de bu politikayı sürdürdüğünü açıkça ilan etti. 1955 Eylül katliamı olarak tarihe geçen süreçte esas olarak hedef iç pazarı kontrol altına almaktı. Bu dönemde ortaya çıkan “Türkiye Türklerindir” politikasının halk tabanında yankı bulması adına ciddi bir çaba sarf edildi. Hakim sınıflar, Ermeni, Rum ve Süryani halkının hakim olduğu pazarı ele geçirmek için katliam yapmış ve iç pazara hakim olmaya çalışmıştır. Bunu yaparken Türk olmanın diğer milliyetlerden daha önemli olduğunu, Türk olmayanların idamesi Türk kökenli olanların istihdam edilemediğini ispatlamaya uğraşmıştır.

 

İşgal eylemlerinden yansıyanlar

İhtiyacı olduğu her dönem şovenizmi tetikleyen ve şovenizmle zehirlenmiş bireyler ve toplum yaratmaya çalışan Türk hakim sınıfları, bu politikayı günümüzde de kullanmaya devam etmektedir.

Özellikle 7 Haziran seçiminden sonra T. Kürdistanı’nda bir katliam furyası başlatarak bölgede kentleri abluka altına alarak yüzlerce insanı katletmektedir. Binlerce askerini T. Kürdistanı’na sevk eden, topyekun saldırılarını sürdüren devletin, katliamları meşrulaştırmak için kullandığı en büyük silahı yine şovenizm olmuştur. “Askerler şehit ediliyor”, “Çocuklar öldürülüyor” seslerinin yükseldiği son dönemde devlet yine bir katliam sürecine, şovenizmi tetikleyerek adım atmaya başlamıştır.

Kürt Ulusal Hareketi’nin, Ortadoğu ilerleyişini T. Kürdistanı’nda demokratik özerlik ilanlarıyla ileri taşıması TC’de ciddi bir endişeye neden oldu. Bu gelişmelerle birlikte topyekun bir savaş sürecine giren AKP hükümeti, Kürt Ulusal Hareketi’nin meşru mücadelesini “terör üretiyor” diye yansıtmış ve Kürt halkını hedef göstermiştir. Böylesi süreçlerde, devletin oluşturduğu Türkçü- faşist gruplar ortaya çıkarak, milliyetçilik ideolojisini toplum içersinde daha hızlı hayata geçirmeye çalışmıştır. Belli dönemlerde ortaya çıkan faşist gruplar devletin, ezilenleri katletmekte araç olarak kullanmıştır. Yaşadığımız süreçte özellikle “Osmanlı Ocakları” devletin politikalarına hizmet eden bir güruh olarak öne çıkarılmıştır. HDP binalarının saldırılmasında görev alan Osmanlı Ocakları, ilerleyen zamanlarda da adından çok söz ettireceği benziyor.

Son dönemde yaşanan eylemliklerde açıkça görülmüştür ki yıllarca Türkçülük politikasıyla emekçi yığınların bilinçleri daha güçlü bir şekilde zehirlenmektedir.

Özellikle Yeni Demokrat Gençlik ve Yeni Demokrat Kadın’ın İstanbul, Ankara ve İzmir’de yaptığı işgal eylemlerinde ortaya çıkan görüntüler bunun birer yansımasıdır. Kürdistan ifadesi geçene kadar genel olarak dile getirilen talepleri destekleyen kitle, “Kürdistan” kelimesinin geçmesiyle yaklaşımını değiştirmiş, yer yer linç girişimlerinde bulunmuştur.

TC devletinin kurulduğu günden beri kullandığı bu politikanın halk kitlelerinde bu denli cevap bulmasına şaşırmamalı. Şovenizm üzerine inşa edilen devletin, bu ideolojisinin geniş kitlelerde yankı bulmasından başka birşey beklenemez. Üst yapı, alt yapının kültür ve bilinç seviyesini belirlediğinden kaynaklı şovenizmle bilinçleri bulanmış halk yığınların böylesi tepkilerine karşılık, kitlelere güvensizlik durumu oluşmaması, dahası böylesi tepkilerle karşılaşıldığında şaşırmamak gerekir.

Bugün yapılan propagandadan etkilenerek Kürdistan ifadesine tepki gösterenler dün Gezi İsyanı döneminde sokakları mesken tutmuş ve Kürdistan’daki hendek direnişlerini sahiplenmiş, Kadıköy’de binlerle eylem yapmıştır.

 

Şovenizm, birlikte mücadeleyi baltalayan bir zehirdir

Devlet, T. Kürdistanı’na karşı girdiği amansız savaşın meşruluğunu savunmak için halk kitlelerine sürekli “vatan-millet” edebiyatı yapmaktadır. Bunu yaparken de burjuva-feodal medya aygıtını çok etkin bir şekilde kullanmaktadır. TC devleti MGK’da, içerde Kürt halkının imha ve inkar politikasında hedef büyütme kararı aldı. Bu hedef doğrulusunda burjuva-feodal medyanın misyonuna ilişkin de çağrı açıklanmıştır. Tüm basın, yayın organları Kürt Ulusal Hareketi’nin anti propagandası yapan, Kürt halkını katletmeyi meşru olarak gösteren bir devlet profili çizmeye çalışmaktadır.

Yine buna tepki gösteren medyayı da operasyon ve tutuklamalar sürecine sokup susturmaya çalışmaktadır. Devletin şovenizmde bu denli ısrar etmesindeki nedenlerden biri de kitlelerde ortaya çıkan/çıkabilecek dayanışma ruhunu baltalamaktır. Birlikte mücadele hattından rahatsız olan egemenler, bunu her defasında göstermektedirler. Ankara Katliamı’nda, halk yığınlarının birlikte sokakları mesken tuttuğu bir mitinge bombalı saldırı düzenlemiş ve yüzlerce insanı katletmiştir.

Yine son dönemde şovenizm politikasını harmanlamaya çalışmakta ve kendi uyguladığı bu katliamcı politikası çerçevesinde, belirli bir kitleyi harekete geçirmeye çalışmaktadır. Farklı inanç ve mezhep grubuna ve farklı etnik kimliğe sahip yığınların yaşadığı Türkiye coğrafyası aslında birer kültür mozaiği şeklindedir.

Bu mozaiğin devlet ile olan çelişkisi, şovenist algılarla bir iç çatışma ve hesaplaşmaya çevrilmeye çalışılmaktadır. Hakim sınıflar, işçi-emekçi kitlelerin yaşadığı işsizlik, açlık ve yoksulluğun gerçek sebebi olan bozuk düzeni gözlerden ırak tutmak amacıyla milliyetçiliğe sarılıyor. Böylelikle tüm sorunların kaynağı “ötekiler” olarak algılatıyor ve sınıf çelişkilerini gölgeleyerek esas çelişkinin üzerini örtüyor. Sömürücü düzende acı çeken emekçi kitleler, yaşanan sorunların gerçek sebebini “öteki”nde aramaya sevk ediliyor.

Özellikle işgal eylemlerindeki tabloda bize gösterdi ki, milliyetçilik ve şovenizm, işçi sınıfı ve emekçilerin birlikte mücadele etmesinin önündeki en büyük engellerden biridir.

Dolayısıyla milliyetçi-şoven politika eğilimlerinin toplumsal nedenlerini incelemek ve bundan gerekli sonuçları çıkarmak, doğru devrimci taktik tutumlar geliştirmek ve böylece sorunu etkili bir mücadele konusu haline getirmek dönemin öncelikli görevleri arasındadır.

Bu şovenist-milliyetçi ablukayı kırmanın yolu devrimci dalgayı yükseltmekten geçiyor. Bunun yolu da faşizme, şovenizme ve milliyetçiğe karşı çeşitli Türk, Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve inançlardan cins ve kimliklerden ezilen yığınların ortak mücadelesi temelinde mücadeleyi geliştirmekten geçiyor.

Anın görevi faşizmin Kürt halkına yönelik savaşı karşısında direnişi yükseltmek ve şovenizmle mücadele etmektir!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu