Yorum

Rojava Demokratik Özerkliği: GERİCİLİĞE KARŞI DEMOKRASİ!

Bir yandan Cenevre-2 görüşmeleri diğer yandan ise Cizîre, Kobani sonra da Êfrin’de ilan edilen demokratik özerklik. Suriye meselesinde son sürecin en önemli iki gelişmesi bunlar.

Birincisi, masa başında ne çıkacağı belli olmayan, rejim güçleri ile “muhalif” güçlerin henüz doğrudan temas kurma noktasına bile varmayan bir başarısız girişim. Yasak savma kabilinde bir toplantı. Ancak bir hafta boyunca tarafların doğrudan (yüzyüze) diyalog kurma noktasına bile taşınamaması fiyaskonun boyutunu göstermesi açısından çarpıcıdır.

Olası bir anlaşma olsa dahi bunun sahada pratikleşmesi olasılık dahilin- de değildir. Çünkü masa başındaki Suriye Devrimci Muhalifleri Koordinasyonu (SMDK) temsil yeteneği olmayan, mülteci karakterli, Türkiye’nin tepeden organize ettiği ve sonra da Suudilere kaptırdığı bir niteliğe sahiptir. Konferansa giderken ise parçalanarak ve daha da zayıflayarak gitmiştir. Bu olmasaydı bile, bu örgütün alanda silahlı güçleri ve önderlik ettiği bir güç bulunmamaktadır. Ki bir dizi savaşçı örgüt bu oluşumu ve alacağı kararları tanımayacağını zaten ilan etmişti. Bu koşullarda yapılan konferansın Suriye yönetiminin propaganda kürsüsüne dönüştüğünü söylemek yanlış olmayacaktır.

Sonuç olarak, Cenevre-2 görüşmeleri Esat karşıtı güçlerin masada temsiliyetini bulmadığı, ciddiyetten yoksun bir ortamda gerçekleştirildi. Emperyalistlerin bu gayri ciddi yaklaşımı, Suriye’de mevcut durumun devam etmesini açıktan beyan etmekten başka bir anlama gelmiyor.

Ancak durumun aynı minvalde gidemeyeceği, gitmeyeceğine dair de pratik adımlar hayat bulmaktadır. İşte ikinci gelişme de budur. Kürtler bu konferansta kimliklerini yok sayan ve SMDK gibi cürmü kadar bile yer yakmayan oluşum içinde eritmeye çalışan tutumlara net bir tavır aldı. Bu tavır Rojava’da yeni hamlelerle de taçlandırıldı. Sırasıyla 22 Ocak’ta Cizîre, 27 Ocak’ta Kobani ve 29 Ocak’ta Êfrin’de demokratik özerklik ilan edildi. Kürtlerin önderliğinde Arap, Ermeni, Süryani, Çerkez vs. topluluklarının temsil yeteneğini de taşıyan bir niteliğe sahip bu özerklik. Bu hamle, kuşkusuz Suriye’deki gelişmeleri etkileyecek niteliktedir.

İlan edilen kendi kendini yönetme iradesi, siyasal, ekonomik, yönetsel anlamda sağlayacağı başarılar, Suriye’nin içinde bulunduğu felaket, kan ve gözyaşı ortamında bir çekim merkezi ve model olarak yükselme potansiyeline sahip. Suriye’de yaşanan karmaşa ve kaos ortamı bu oluşumun hem temel bulmasına olanak sunuyor, hem de abluka ve saldırı tehdidi altında bulunmasını beraberinde getiriyor.

Kürtlerin herhangi bir statü kazanmasına yönelik bir bütün ilhakçı devletlerin alerjisi bilinmektedir. Her biri kendi “birlik ve bütünlüğünü” tehdit etmeyecek karakterde, bir nevi kendi hamiliğinde bu oluşumları şekillendirmek istiyor. Aksi durum ise bu ilhakçı devletlerin düşmanlaşma tutumu ile karşılaşmaktadır. Rojava’nın bu haliyle gerek Suriye devletinin gerekse de TC’nin potansiyel tehdit algısında olduğu açıktır. Zira Suriye’de belirsizliğini sürdüren bu durum, henüz kimin kazanacağının belli olmadığı koşullar, şimdilik bu devletlerin bekle gör politikası izlemesini zorunlu kılıyor.

ÖZERKLİĞİN ZAYIF VE GÜÇLÜ YANLARI!

Ancak özellikle Türkiye’nin tavrının Kürt Ulusal Hareketi ile barış görüşmelerinin gidişatına göre daha da berraklaşacağı görülüyor. Aynı şekilde Rojava’daki özerklik ilanı bu diyalog sürecini de doğrudan etkileyecek niteliktedir. Zira Kürt hareketinin ve Abdullah Öcalan’ın Türkiye dışında İran ve Suriye Kürdistanı’nda ideolojik, politik ve örgütsel etkinliği Kürt meselesini TC’nin sadece bir iç sorun bağlamında düşünmeyeceğini belli etmektedir. Diğer ilhakçı devletlerin de Rojava meselesini aynı bakış açısıyla değerlendirmeye tabi tutma zorunluluğu vardır. Zira buraya yönelik alınacak tutum içinde, bulundukları koşullarda bir bütün geniş bir örgütlenme temeli olan Kürt Ulusal Hareketini karşılarına almak, kendi cephesini daraltmak anlamına gelmektedir.

Rojava’da yaşanan durum ayrılma perspektifi olmayan, tam tersine Suriye bütünlüğü içinde ilan edilen bir özerkliktir. Bu özellik burjuva-feodal egemenleri belli oranda teskin eden bir durumdur da. Daha kabul edilebilir bir duruma vesile olmaktadır. Hatta Rojava özerk alanı ilanında Kürdistan vurgusunu dahi yer almamaktadır. Bu anlamda biçim değil içerik önemli denilebilir. Bu doğru bir yaklaşım olur. Ancak Ortadoğu’da sembollerin, siyasetin niteliğini belirleme karakteri göz önüne alındığında, Kürdistan vurgusu olmaması orada oluşan statünün ulusal niteliğine yönelik meşruiyet sorununu da doğurma potansiyeli vardır.

Bu durum ezen ulus egemenleri açısından, ulusal sorunun tarihsel eğiliminin olgunlaşması noktasında bir avantaj olarak algılanacaktır. Ulusal sorun bağlamında bu noktada vurgunun olmaması kuşkusuz ezilen ulus aleyhine bir taviz olarak değerlendirilebilir.

Ancak bu yaklaşımın bir politik karşılığı ve dönemsel avantajları; bir arada yaşama iradesini ve bu bağlamda kendi statüsüne Suriye çapında meşruiyet kazandırmasını sağlayacak, saldırılara karşı kendi cephesini genişletecek taktik avantajları vardır. Ki görünen o ki, bu durum gözetilerek, bu yaklaşım benimsenmiştir. Ancak yine belirtelim ulusal sorunun belirgin, net ifade edilmesinde sembolik anlamda bir geri adım niteliği de vardır. Ancak bu şimdilik tali bir durumdur. Zira esas olan başta Kürt ulusu ve diğer ezilen milliyetlerin bu karmaşık ve felaket ortamında kendini gerçekleştirebilecek, toplumsal gelişimi ileri taşıyacak koşulları yaratmasıdır.

Rojava bu anlamda buna elveren, bu durumu sağlamlaştıran, savaş ve felaket ortamında farklılıkların bir arada, demokratik bir zeminde kendi kendini yönetmesine vesile olan koşulları sağlayacak bir yönelim içindedir. Bu gelişme ve hamle sahiplenilmeli, güçlendirilmesi için enternasyonal temelde bir mesele olarak ele alınmalıdır. Burada yaşanan gelişmelere üst düzeyde bir duyarlılık gösterilmelidir.

Kürt Ulusal Hareketi ile birlikte bu süreci destekleyecek, buna omuz verecek, statünün sağlamlaşmasına katkı sunacak her türlü organizasyon içine girilmelidir. Bu dayanışma somut, güncel bir görevdir. Rojava’nın üzerinde ablukanın ve zayıf düşürmeye yönelik hamlelerin özellikle Türkiye cephesinde gizli ya da açık biçimde devreye sokulacağı bilinmelidir. Buna karşı politik tutum alarak, mücadele konusu yaparak eylem ve etkinlikler içinde olmak devrimci bir sorumluluk olarak görülmelidir.

Özellikle var olan savaş, kan, gözyaşı, katliam ve her türlü baskının Suriye halkına reva görüldüğü koşullarda, Rojava bunun en belirgin elle tutulur alternatifidir. Devrimci sorumluluk burada devrimci, demokratik ve en ileri olanı sahiplenmektir. Demokratik muhtevası en ileri olana karşı devrimci sorumluluk duymaktır. Burada yaşanan demokratik ve ilerici hamle, Suriye için bir çözüm ve seçenek olarak propaganda edilebilirdir.

Esat mı, muhalifler mi seçeneği ile kafası karıştırılan Türkiye halkına, emperyalistlerin vekaletiyle sürdürülen gerici bir iç savaşta bir tarafta durması dayatılmaktadır. Hele de bu savaşın bizzat içinde olan Türk egemen sınıfları, bu propagandayla adeta halkın bilincini felç etmektedir. Suriye’de bunların dışında emperyalist güçlerden birine dayanmaksızın ve oradan beslenmeksizin kendi öz gücüyle demokratik oluşumların ve güçlerin varlığı halka gösterilmeli, savaş ve katliamlara karşı bunun bir çözümü içerdiği anlatılmalıdır. Bu, Suriye’ye karşı enternasyonalist bir görev olarak görülmelidir. Acımasız sefalet ve felaket ortamında Rojava’nın kazanımları demokratik ve barışçıl kazanımlar olarak tanımlanmalı ve sahiplenilmelidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu