GüncelKadın

ROJAVA | Savaş Alanında Sindrella Kompleksi’ni Yeniden Okumak

Mükemmeliyetçilik iyinin düşmanıdır, çünkü iyi yapabileceğimiz her şeyi -içinde eksik ve yanlışlar olsa da- yapmaktan alıkoyan bir düşünce tarzıdır.

Sindrella Kompleksi adlı kitabı savaş alanına gelmeden yıllar önce düzenlediğimiz bir kadın kampında okumuş, çeşitli tartışmalar yürütmüştük. İlk okuduğumda, bütün yaptıklarıma yapamadıklarıma, kendimde anlam veremediğim, çözümleyemediğim her şeye bir anlam bulduğumda, yani benim gibi ve tıpkı yazar gibi milyonlarca kadının da yaşadığını bilip bu anlamıyla da yalnız olmadığımı öğrendiğimde çok şaşırmıştım.

Aslında kendimde olan bitenlere dair bir anlam, bir cevap bulmak beni o süreçte müthiş rahatlatmıştı. O kitabı okumanın üzerinden yaklaşık 7 yıl gibi bir zaman geçmişken yeniden kadın ve LGBTİ+ yoldaşlarla yine bir eğitim vesilesiyle okuma şansı yakalamış olmam, yine bu 7 yılda yaşadıklarımı anlamlandırmak açısından önemliydi.

Peki sadece anlamak yeter miydi? Özgürleşmemiz için sadece kendimize, duygu ve düşüncelerimize, özgüven ve öncüleşme sorunlarımızın nedenlerine dair cevaplar bulmak, anlam vermek yeter miydi? Kendimizi, nesnel gerçekliğimizi kavramak özgürleşmenin bir parçası iken, esas olan değiştirmek olan bu gerçekliğin değiştirici özneleri olarak ne kadar farkındayız?

Kadınların en çok istedikleri şeyi yapma isteğinden kaçışını anlatır kitap. Kadınlar kaçtıklarını kavramadıklarında kendilerini mağdur olarak görmeyi sürdürürler. Gerillaya katılmış bir kadın arkadaşın katılma sürecini anlattığı şu sözleri, istediği şeyi yapmayı engelleyen şeyin kendisi olduğunu anlama sürecini çok yalın şekilde ifade ediyor. “Katılma sürecinde günlerce yatakta düşünüp durdum. Katılsam mı, katılsam mı diye. Sonra sordum kendime, neyi bırakamıyorum. Annemi mi? Hayır. Babamı mı? Hayır. O zaman neyi bırakamıyorum. Sonra anladım ki, şu yattığım yatağı yani rahatlığımı bırakamıyorum. Bunu fark ettiğimde ‘yatağımı’ bırakıp geldim işte.”

Aslında yatağımızın kendimizi güvende ve korunaklı hissettiğimiz alanlar olarak değerlendirdiğimizde, çok istediğimiz gerilla saflarına katılmaktan tutalım birçok “yeni” şeye kadar, korkularımızın bize nasıl engel olduğunu görebiliyoruz.

Yazar, Sindrella Kompleksi’nde “Kadınlar neden bu kadar korkuyor?” sorusuna şu cevabı veriyor: “Bu tecrübeyle ilgili bir şeydir. Dışarı çıkıp bir şeyler yapmadığınız sürece sonsuza kadar dünyanın işlerinde korkacaksınız demektir. Şimdiye kadar yapamadıklarımızı bir düşünelim. Öncelikle kavramamız gereken şey, korku ve kaygılarımızın hayatımıza ne kadar yön verdiğidir.” Ben bu kitabı bir daha okuduğumda yapamadıklarımın ve yapmak istemediğimi düşündüğüm her şeyin altında kendi korkularımın olduğunu gördüm. Toplumsal cinsiyet rollerinin dışına adım atmaya başladığımızda ilk önce kendimizle karşılaşırız. Kendi adımlarımızın karşısında içselleştirdiğimiz, “doğallaştırdığımız” kaygılarımız durur. Bu engellerimizi aşmamızın tek yolu, öncelikle kendimizle mücadele olacaktır. Ama her gün, her durumda vereceğimiz vermek zorunda olduğumuz bir mücadele…

Önümüzde gerçekten ağır bir kapı duruyor genel anlamda, dış dünyaya açılan ve açması da açtıktan sonrası da oldukça zorlu olan… (Bu şarkıyı bilenler hatırlar) Şimdi, önümüzdeki bu kapının anahtar deliğinden bakıp o küçücük manzarayla mı yetineceğiz?

Yoksa bileğimizden tutup çeken korkularımıza rağmen, kendimize rağmen ve kendimiz için o kapıyı açıp o büyük manzaranın parçası mı olacağız?

Öğrendiğim bir şey varsa, o da özgürlüğün ve bağımsızlığın, başkalarından (genelde toplumdan ya da erkeklerden) alınamayacağı sadece yoğun emekler sonucu içeriden geliştirilebileceğidir. Buna ulaşmak için, kendimizi emniyette hissetmek amacıyla kelepçe gibi kullandığımız her türlü bağımlılıktan vazgeçmek zorundayız. Yine de bu alışveriş o kadar tehlikeli değil. Kendine inanan kadın, yetenekleri dışındaki şeylere ilişkin boş hayallerle kendini aptal yerine koymak zorunda değil. Aynı zamanda, usta ve hazırlıklı olduğu işlerle karşılaşınca geri de çekilmeyecektir. Böyle bir kadın gerçekçidir, ayakları yere basar, kendini sever. Sonunda, başkalarını sevmekte de özgürdür, çünkü kendini sevmektedir. Bütün bunlar, özgürlüğe uyanan kadının bir özelliğidir.”

Kaldığım alanlarda kadınların emek, fedakarlık, cesaret gibi konularda en öndeyken, öncülük etme, yöneticilik ve komutanlık yapma konularında olabildiğince kaçmaya çalıştıklarını gördüm. Komutanlığı sadece kadınlardan oluşan birliklerde yapmak kadınlara her zaman kolay görülür.

Ancak erkeklerin de içinde olduğu birliklere ve taburlara komutanlık yapmayı kabul etmeleri çok zor olabilir. Çünkü erkeklerin kabul etmesinde yaşanan sıkıntılar, erkeklerle mücadelenin yaratacağı gerilimlerden kaçış gibi daha bir dizi sorunla baş etmek yerine daha “kolay” olanı, kadınlara komutanlık yapmayı tercih edebilir.

Biz kadınlar savaşçılık ve yetenekli olma konularında bu kadar ilerdeyken, nasıl oluyor da savaşma düzeyimizde yakaladığımız çıtayı öncülük konularında yapmakta zorlanıyoruz? Neden etrafımda o kadar yetenekli kadın varken, yeteneklerinin çok altında görevler alıyor?

Sürekli biz kadınlar birbirimizi iteklemeye çalışırken, ne kadar güçlü olduğunu göstermeye anlatmaya çalışırken, konu kendimiz olduğunda söylediklerimiz ve düşündüklerimiz neden kendimiz için geçerli olmuyor?

Çünkü kendimizi güçsüz hissediyoruz, ama çevremizdeki kadınlar çok güçlü gibi bakıyoruz. Birbirimiz ve kendimiz hakkında düşündüklerimiz çok benzer; “sen çok güçlü bir kadınsın” sözlerini dışımıza söylerken, “ben güçsüzüm, düşündüğünüz gibi değilim” sözlerini de çok rahat kendimiz için sarf edebiliyoruz.

Keşke şunu görebilsek, kendimize doğru bakmayı ve hepimizin güçlü ve güçsüz olduğu tarafları olabileceğini anlasak!

Kendi kaderimizi tayin hakkını onlar mı verecek?

Bizdeki başarı ve başarısızlık korkusu, mükemmeliyetçilik anlayışları yapmamız gerekenleri yapmamaya götürüyor.

Mükemmeliyetçilik iyinin düşmanıdır, çünkü iyi yapabileceğimiz her şeyi -içinde eksik ve yanlışlar olsa da- yapmaktan alıkoyan bir düşünce tarzıdır.

Bir grup savaşçıya Kürtçe eğitim verilmesi gerekiyordu. Eğitim verebilecek yoldaşlarla konuşmuştuk. Bir kadın yoldaş, aralarında en iyi Kürtçe bilen kişiydi. Diğer erkek yoldaşlar ondan çok daha az bilmelerine rağmen, kadın yoldaş kendini eğitim vermek konusunda “yeterli” görmediğini söyleyerek reddetti.

Diğer erkek yoldaşlar da hiç düşünmeden kabul ettiler.

Kadınlar bir konuda ne kadar bilgi yetenek sahibi olurlarsa olsunlar, kendilerini “yetersiz” ve “eksik” hissederler. İşte hayatımız boyunca bize öğretilen, “kız başına”lığın kötülüğü ve ne olursa olsun, yanımızdaki bizden daha yeteneksiz, bilgisiz bir erkek olsa da erkeklerin himayesi altında yaşamak ve onlarsız bir şey yapamayacağımız öğretildi.

Her zaman yardım istememiz gerekirdi. Ve biz ne kadar iyi olursak olsundu, alanda bir erkek olunca o yapsındı, o yönetsindi.

Kendi gelişimim üzerinde yoğunlaşmak yerine, onların (erkeklerin) üzerinde odaklanıyordum. Beni ‘onlar’ engelliyordu.” Aslında hayatımızın her alanında her şekliyle “onlar” tarafından engellemelerle karşılıyoruz. Önemli olan şudur, bununla mücadele mi ediyoruz yoksa, tarihsel “mağduriyetimiz”e boyun eğip, geri mi çekiliyoruz?

Aslında çoğumuz geri çekilmeyi tercih ediyoruz. Kazanımlarımızdan, kazanacaklarımızdan ve görevlerimizden hızlıca geri çekilebiliyoruz. Ama “onları” suçlayarak ya da dizimizi döverek özgürleşemeyiz. Bu olsa olsa iliklerimizi donduran bağımsızlık korkumuzu gizlememize yarar.

Bağımsızlık, başkalarının bize bahşedebileceği bir armağan değildir. Her şeyden “onları” sorumlu tutmaktan vazgeçemediğimiz, kendi sorumluluğumuzu üstlenmediğimiz ve bu sorumluluğun sonuçlarını göze almadığımız sürece özgürleşemeyiz.

Aslında hep dışımızı suçlamanın altında içten içe önümüzü açmalarını, gelişmemiz için çabalamalarını onlardan beklemek yatar. Erkeklerden hep daha fazla şey beklemek yatar.

Peki bizi engelleyen hareketsiz bırakan, geriye iten tüm bu patriyarkal zincirleri kim kıracak? Kendi kaderimizi tayin hakkını onlar mı verecek, yoksa biz mücadeleyle mi alacağız?

Özgürleşmemiz, önümüzde engellerin olmamasıyla değil, bu engelleri bilince çıkarıp aşma mücadelesiyle mümkün olacaktır. (Bir KKB’li)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu