Makaleler

SAVAŞ DÜŞÜNCEDE KAZANILIR

“Neden devrimci bir parti olmalıdır?” sorusuna verilecek yanıtla “Neden devrimci bir savaş örgütlenmelidir?” sorusuna verilecek yanıt da önemli oranda ortak yanlar ve benzerlikler vardır. Her iki soruya verilecek yanıt şudur; çünkü halkı ezen düşmanlar vardır. Halk ağır zulüm altında yaşamak istememektedir. Zulmün son bulmasını istemektedir. Emperyalist-kapitalist çağda bizimki gibi bir ülkede devrimci bir parti ve devrimci bir savaş olmadan düşmanın zulmünün son bulması mümkün değildir. Yüzyıllık TC tarihi boyunca işçiler, emekçiler, tüm ezilenler zulmün ve sömürünün olmadığı, rahat insanca bir yaşama tanıklık etmemişlerdir. TC tarihi soykırım, katliam ve zulüm tarihidir. Her sayfası kan ve zorbalıkla yazılıdır.

Cellatlar ülke yönetiminin en önemli mevkilerin ve işlerin hemen her zaman başında olmuşlardır. Ezilen uluslar, milliyetler, inançlar, kültür ve cinsler her zaman katliam ve zulümle yönetilmiştir. İşçiler, köylüler, tüm ezilenler ağır sömürü ve baskı koşulları altında kölece bir yaşama-ölüme mahkum edilmiştir. Ölüm ve tutsak düşme korkusu taşınmayan, gelecek kaygısı duyulmayan güven ve huzur içinde özgür bir ülke de mi yaşanıyor? İşçi, emekçi, kadın ve çocuk yaşamının en ucuz ve en değersiz olduğu ülkelerden birinde yaşamıyor muyuz? Günlük gelişmelere ve yaşananlara bakıldığında bile her gün sistemin neden olduğu sayısız ölüm ve katliam haberleriyle günler geçmektedir. Ülkemizin yoksullarının sayısı çok azmış gibi komşu ülkelerden kaçarak gelip, yoksullar ordusuna katılan komşu ülke emekçilerini de eklersek ülkemiz çeşitli milliyetlerden emekçiler için tam bir cehenneme ve zindana dönüşmüş durumdadır.

Emekçiler, ezilenler mahkum oldukları bu kölece yaşamda ne yapacaktır? Ellerini kollarını bağlayıp zulme ve zorbalık dolu yaşama boyun mu eğecektir? Her gün mevcut sistemden kaynaklı çeşitli nedenlerden dolayı kara ve beyaz ölümlere mahkum bir şekilde boyun eğerek mi yaşamaya devam mı edecektir? İnsanca onurlu bir yaşam-nitelikli bir eğitim-sağlıklı barınma koşulları, parasız sağlık hizmeti talep edildiğinde sesini şimdiye kadarkinden bir az daha fazla yükselttiğinde yüzler sokağa dönülüp, yürünmeye başlandığında katliamcı ve zorba bir polis gücüyle karşılaşılmaktadır. Şiddete dayalı zorba bir askeri güç emekçilerin karşısına dikilmektedir. Dengesiz, orantısız, eşitsiz bir zor gücü devreye girmektedir.

“Nasıl yaşamalı?” sorusuna doğru yanıt verildiği her dönemde sistemden kaynaklı nedenlerden dolayı “Nasıl savaşmalı?” sorusuna yanıt ihtiyaç olarak gündeme gelmektedir. İşçiler, köylüler, gençler, kadınlar, Kürtler-Aleviler-inanç ve vicdan özgürlüğü arayan herkes, sorduğu her “Nasıl bir yaşam, nasıl bir ülke, nasıl bir dünya?” soruları karşısında kaçınılmaz olarak “Nasıl bir savaş?” sorusu karşılarına çıkmaktadır.

Egemenler zorbalar her gün daha fazla silahlanıp, katliam orduları kurup emekçi halkların üzerine saldırıp, vahşi katliamlar gerçekleştirmektedirler. Her geçen gün karşı-devrimci şiddet daha fazla zora dayalı örgütlenmekte ve silahlanmaktadır. Ülkemizde ve bölgemizde yaşayan çeşitli milliyetlerden Kürt-Arap-Türkmen-Türk-Hıristiyan (Süryani, Keldani, Ermeni) halklar emperyalizmin ve TC faşizminin beslemeleri tarafından örgütlenen-finanse edilip-yönlendirilen İŞID gibi faşist örgütlerin ciddi tehdidi altındadır. Kan ve barutla çözülmesi gereken sorunlar gerçekliği her geçen gün daha fazla bölge halkların gündeminde ağırlıklı olarak yer almaktadır.

SAVAŞ İDEOLOJİK BİR TEMELE DAYANIR

Nasıl savaşmalı? sorusunun yanıtı nasıl yaşanmalı sorusunda aramak gerekir. Savaşın zorunluluğu, kaçınılmazlığı, haklılığı gerçekliği öncelikle “nasıl bir yaşam” düşüncesinde netleştirilmelidir. Düşüncede netleşen özgür ve onurlu bir yaşam sorusu haklı bir devrimci savaş gerekliliğini, kaçınılmazlığını, pratikte somutlaştırır.

Savaşın geçerliliği, zorunluluğu, haklılığı konusunda yaşanan ve yaşanacak en küçük bir şüphe ve tereddüt pratikte tutukluluğu, ertelemeciliği, olmazlığı yaratır. Bu durumun yaşanıp devam etmesi halinde ise kapsamlı bir tasfiyeciliğin zemini yaratılmış olunur. Bütün savaşlarda belirleyici ve tayin edici yeri, savaşın dayandığı ideoloji-politika alır. Savaş sağlam bir ideolojik esasa dayandığında gelişme kesintiye uğramaz. İdeolojik netlik ve sağlamlık kazanıldığı takdirde devrimci savaşta gelişim ivmesi sağlanır ve propaganda ve örgütleme faaliyetleri sağlam bir politik mecrada güven içinde yürür.

Devrimci savaş, sınıflara bölünmüş toplumsal çelişkilerin uzlaşmazlığında kendisini var edip örgütler. Sömürenle-sömürülen, ezenle-ezilen sınıflar arasında ki uzlaşmaz çelişkilerin varlığını kabul eden bu çelişkilerin devrimci şiddetle çözüleceği anlayışı doğal olarak bu çelişkilerin çözümü için de devrimci savaşın kaçınılmaz olarak örgütlenmesi gerektiğini kabul eder. Bu kabule uygun olarak pratiğe yüklenir. Büyük bir istek ve gayretle savaşmaya sarılmayan en zorlu insan eylemi olan savaş için gerekli gücü kendinde bulup yaratamaz.

Devrimci mücadele ve savaş uzlaşmaz çelişkilerin köklü-radikal-kesin çözümüdür. Sömürüsüz-özgür-eşit bir dünyanın yaratılmasının en dolaysız yoludur. Bundan başka bir yol düşünmek, önermek, hayal etmek demek sömürü ve zulmün farklı biçimlerde devam etmesini istemek demektir. Devrimci savaştan başka bir yolu düşünen-öneren-hayal edenler genellikle devrimcileşemeyen küçük burjuvazinin karasız-tutarsız-yalpalayan reformist unsurlarıdır. Emperyalist-kapitalist sistemden onun reformist görüşlerinden en fazla etkilenen, emeksiz-zahmetsiz-kolay “kurtuluş” yolunu tercih edenlerdir. Bu yolu tutan ve önerenler sömürü ve zulüm sisteminin açıktan savunucularıdır.

İkinci büyük tehlike ise devrimci savaşı sözde kabul edip, gerçekleşmesi için kılını kıpırdatmayan anlayıştır. Bu daha sinsi ve yıkıcı bir tehlikedir. Hem savaştan bahsedilecek hem de görev ve sorumluluklar yerine getirilemeyecektir. Bedel ödeyecek risk alacak bir mücadele içinde olunmayacaktır. Büyük savaşlar ancak büyük riskler, sayısız bedeller ödemeyi göze alarak kazanılır. Hem gerilla savaşından yana olup hem de bunun için kılını bile kıpırdatmayanların varlığı ve durumu sürüp devam ettikçe savaşın hızı ve ivmesi yükselemeyecektir. Bu

durumdan ise en çok memnun ve hoşnut olan ise düşman olacaktır. “Mesele bir şeyi ‘bilmek’ değil, mesele bildiklerine uygun yaşamaktır.”

SİSTEMDEN KOPABİLEN SAVAŞABİLİR

Düşmanın sunduğu yaşamdan daha üstün bir yaşama tutkun olanlar ancak savaşabilir. Düşmanın denetimi-kontrolü ve sınırları dışına çıkamayan savaşamaz, savaşamayan ise özgürleşemez. İdeolojik-politik-kültürel-yaşamsal olarak düşmanın çizdiği-sunduğu sınırların-olanakların dışına çıkıp özgürleşemeyen düşmana karşı savaşamaz. Düşmanın yaşamını ve yaratıp sunduğu alışkanlıkları devam ettirmeye çalışanlar, onunla uzlaşmaktan anlaşmaktan kurtulamaz. Sistemin yaşamından ve alışkanlıklarına karşı savaşıp onu kendi içinde yenebilenler ancak düşmana karşı özgürce savaşabilir. Savaşı sürdürüp, özgürlük yolunu genişletebilir. Halkı gerçek mutluluk yolunda örgütleyebilir.

DÜŞMANI DÜŞÜNMEK…

Düşmanı düşünmeden onu imha etmek için kafa yorup yoğunlaşmadan bir an bile olsun yaşanmamalıdır. Düşman ne yapmak istiyor? Hareket tarzı nedir? Güçlü ve zayıf noktaları nerelerdir? Saldırı beklemediği anlar ve alanlar ne zamandır? Bütün bu sorulara yanıt vermek için ciddi bir şekilde sürekli olarak yoğunlaşılmalıdır. Düşmanla karşılaşmadan onu düşüncede yenmek esas hale getirilmelidir.

Savaş düşüncede hızlılık, harekette hızlılık, saldırı da hızlılıktır. Düşünmeyi, sürecin ihtiyacına uygun olarak taktik üretmeyi, sorunlara çözüm olmayı, zeka kıvraklığını, düşündüğünü yapmayı ve hızlılığı gerektirir. “Düşünürken yapmak-yaparken düşünmek.” Savaş kafa patlatma sanatıdır. Savaş ateş ve barut ortasında yol alma sanatıdır. Ateş ortamında yürümektir. Sonuna kadar hazırlanmak, örgütlenmek ve müthiş vurmaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu