GüncelMakaleler

SENTEZ | Demokrasi Yürüyüşü, HDP ve Birleşik Mücadelenin Yükseltilmesi Zorunluluğu Üzerine

". Bütün sokağa çıkma yasakları, eylem yasakları, belediyelere kayyum atamaları, halkın içerisinde yer ve sorumluluk alabileceği kurumların kapatılması gibi birçok saldırıda devrimci örgütler ile halk arasındaki bağların koparılması amaçlanmaktadır"

Hepimiz tanıklık ediyoruz, George Floyd için yapılan ırkçılık karşıtı eylemlerde, dünyanın birçok noktasında vakti zamanın efendileri, köle tüccarları ve sahiplerinin heykelleri bir bir yıkıldı, yerinden sökülüp tuzlu sulara yuvarlandı.

Hiç şüphesiz gelecekte bir yerde, bugün ülkemizde faşizanlıkları ile nam salanların sağ soldaki tabloları varsa heykelleri zulümden bıkan halkın elleriyle parçalanacaktır. Bugün kayyum siyaseti ve milletvekillerine dönük darbeci tutumları ile demokrasinin zerrelerini bile ortada bırakmamaya ant içmiş bilumum faşist, tarih çöplüğündeki yerini alacaktır. Ama o günlerin gelmesine henüz var, o günlerin gelebilmesi için şimdi “yürüme” zamanı.

***

Demokrasi yürüyüşünün ötesinde daha uzun erimli olan yürüyüşümüzün ana kodlarını HDP’ye dönük saldırılar bağlamında tartışmak gediği doğru yere koymak bakımından önemli bir yerde durmaktadır.

Meclis açılır açılmaz, HDP milletvekilleri Leyla Güven ve Musa Farisoğlları ile CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun milletvekillikleri düşürüldü. Nitekim bu gelişme hem geçmiş dönem meclisinden hem de yakın tarihteki belediye eş başkanlarının yerine kayyum atama saldırılarından alışık olduğumuz bir durumdu.

Faşizmin, Türk devletinin, bu saldırılarının ana düşüncesinde “önce Kürtlerin sesi kısalım”, “önce Kürtlerin örgütlülüklerini dağıtalım” yaklaşımının yer aldığı Kürt düşmanlığı bulunmaktadır. Bu ana faşist düşünce çeyrek asırdır Türk devletinin genel yönelimini belirleyen bir niteliktedir. Sokak muhalefetinin HDP üzerinden meclise yansıması ve itici gücünün Kürt ulusunun haklarını kazanma pratiği tarafından oluşturulan bu devrimci muhalefet odağının dağıtılması devletin başat sorunu olarak günümüze kadar gelmiştir.

Devlet tarafından istenilen, zaten yok sayılan Kürtlerin meclis kürsülerinden de lağvedilmesidir. Böylece, Kürt ulusunun meclisten gelen nispeten meşruluğu ve kazandığı hakların tuzla buz edilmesinin önündeki “seçilmiş” engeli de kaldırılmış olacak. Halkla bütünleşmeye çalışan, halkın sorununa çözüm arayan her hareketlilik daha kolay “törer” yaftasıyla engellenmeye çalışılacaktır. Bu aynı zamanda, HDP üzerinden emekçi kesimlerin, kadınların gerçek sesinin mecliste yankı bulmasını da engelleyecektir.

HDP’siz meclis tam anlamıyla bir burjuva çöplüğüne dönüşecek, iktidarın sömürü politikalarına tam gaz dayandığı bunun sözde karşısındaki muhalefet adına türlü şaklabanlıkların sergilendiği bir sahneye dönüştürülecek. İktidarın rahatça iktidardaki konumunu sürdürdüğü, muhalefetin “aman efendim”ci yaklaşımının sergilendiği bir sahne…

Bu saldırılar, yani önce Kürt siyasetini hedef alan bu saldırılar sadece HDP ya da sadece Kürt örgütlenmeleri açısından değil, Türkiye’deki diğer tüm demokrasi güçleri açısından da oldukça önemlidir. Çünkü, HDP engeli aşıldığı anda, Kürt halkına karşı kalıcı olarak alınan bir zafer sonucu devlet diğer tüm demokrasi güçlerine daha faşizan bir tutumla saldıracaktır. Bu anlamda, bugün HDP’ye dönük saldırılara karşı koyuş toplamda Türkiye’deki bütün demokrasi ve devrimci güçler açısından neredeyse hayati bir önemdedir.

 

CHP’nin bu süreçteki rolü

Türk devletinin halka saldırı politikaları aslında şu basit mantığa dayanmaktadır: Kürtleri yalnızlaştırarak, önce Kürtlere saldırmak ve bu saldırılar sonucu açığa çıkan anti demokratik uygulamaları bir bütün halka karşı kurumsallaştırarak kalıcılaştırmak… Seçim barajı, kayyum saldırıları ve milletvekilliklerinin düşürülmesi, siyasi partilerin kapatılabilirliği, özerk yönetimlerin yetkilerinin yontulması gibi saldırıların ilk adımları Kürt halkına dönük saldırılar olarak başlamıştır.

CHP’nin günümüzdeki rolü de bunun üzerinden şekillenmektedir ve “anayasaya aykırı olsa da evet diyeceğiz” söylemi CHP’nin bu rolünün özeti mahiyetindedir.

CHP, bir Truva atı misali, AKP-MHP-Ergenekon bloğu merkezli saldırıların muhalefet cephesindeki dayanağı konumundadır. Partili cumhurbaşkanlığı sistemi ile iyice anlamsızlaşan meclis içerisinde “-muş gibi yapan muhalefetinin” dışında görece etkili bütün pratikleri yok saymaktadır. Çünkü içten içe, başta Kürtler olmak üzere halkın verdiği demokrasi mücadelesinin bastırılması için AKP ile birleşmektedir.

Bu zihniyetin devamı olarak gerek kayyum saldırılarına gerekse de milletvekilliklerinin düşürülmesi gibi saldırıları okun ucunun kendisine döneceğini bile bile görmezden gelmektedir. Bilindiği üzere, yerel yönetimlerin güçlendirilmesine karşı olarak CHP, AKP ile birleşmiştir fakat bunun sonucunda kendi kazandığı belediyelerin yetkileri bir bir elinden alınmaktadır. Süreç, kayyum saldırıları, milletvekilliklerinin düşürülmesi durumlarında da benzer işlemiştir.

Demokrasi yürüyüşü

Sistem partileri açısından devrimci mücadeleye yönelik rollerin böylesi bir içerikle paylaşıldığı bir dönemin içerisinden geçiyoruz. HDP’nin tam da demokrasi yürüyüşü tartışmalarına başladığı ve bu bağlamda pratik adımlar attığı dönemde CHP, “AKP bizi sokağa çekmeye çalışıyor” söylemi üzerinden sokağın tehlikesini vurgulamaktadır.

CHP bu söylemiyle, kitlesine HDP’nin demokrasi yürüyüşü ve sistem tarafından bu yürüyüşe yönelik olası saldırılarına karşı ayar vermeye çalışmaktadır. CHP bu anlamıyla halka vurulan bir umutsuzluk şırıngasıdır. Çünkü “Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi” ile meclisin zaten anlamsızlaştığını en fazla kendisi vurgulamaktadır. Eğer meclis anlamsızsa ve demokrasinin esas alanı olan sokakta anlamsızsa halk kurtuluşu nasıl bulacaktır!

Siyaset sahnesinde bunlar tartışılırken, bir yanda medyada “HDP niye yürüyor” tartışması pompalanmaktadır, sanki gerçekten HDP’nin neden yürüdüğünü tartışmak gibi bir dert varmış gibi. Sanki demokrasi için bir şeyler yapmanın gereği yokmuş gibi, ortada adalet diye bir şey kalmış gibi demokrasi için “yürüme” fikrine şaşılmaktadır.

HDP’nin demokrasi yürüyüşü, faşist politikalar sonucu sadece HDP’nin uğradığı adaletsizlikler ve saldırıları değil toplumun bütününe yönelik uygulanan haksızlıklara karşı gelişmekte ve nefes alamayacak duruma gelen halk için alternatif yolları açmak üzerine hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.

Bu bağlamda bardağı taşıran son damlalar olan, sadece HDP milletvekillerinin vekilliklerinin düşürülmesi için değil CHP milletvekili Enis Berberoğlu için de yürünmektedir. Bu adım, işleyen darbe mekaniğine karşı atılan bir adımdır.

Şimdi tartışma CHP’nin ikircikli tutumu da değil bizzat tam karşımızda yer alan konumuna rağmen CHP’ye yönelik haksızlıklara da karşı çıkılmalı mıdır?

Burada HDP’nin üçüncü yol tartışması devreye girmektedir. Üçüncü yol düşüncesine göre, AKP-MHP-Ergenekon bloğuna karşı birleşme potansiyeli bulunan ne kadar güç, toplumsal kesim varsa, bu bloğun hukuksuzluklarından payına düşeni alan kim varsa onları demokrasi parantezinde yan yana getirmek için sonuna kadar çabalamaktır. Esas ezen gücün yönetim koltuğundaki kliğine karşı birleşme pratiğinde sonuna kadar ısrar etmek ve bu birleşme ısrarını gerçek demokratik ilkeler çerçevesinde oluşturmaya çalışmak, ezene karşı halkla yan yana gelmek üçüncü yol olarak formüle edilmektedir.

Konuya böyle bakıldığında mesele sistem partilerinin ötesine geçmektedir. Kendisini öyle ya da böyle bugün sistem partilerinde ifade eden ama demokrasi istemi bulunan, baskı politikalarından ve kutuplaştırma siyasetinden bıkan, hakların birbiri ardına yok edilmesinin karşısında duran bununla birlikte şimdilik sessizliğini koruyan kitlenin kazanılması önemli bir yerde durmaktadır.

Bu kitlenin, ülke çapında düşünüldüğünde azımsanmayacak bir mevcudiyeti vardır. Siyasi tercihleri üzerinden düşünüldüğünde bir hayli geçişkenliği bulunan ilgili kitleyi kazanmak ve faşizm karşısında ilerletebilmek için hedef kitlenin gerçekliğine uygun bir söylem ve yönelimle hareket edilmesi gerekmektedir.

Güçlerimizin mevcut durumu çok açık ki faşizmin geriletilmesi için yeterli değildir. En ufak demokratik bir hakkı kazanmak, özgürlüğü parça parça inşa etmek için halkın büyük bölümünü kazanmak zorunluluktur. Bu da ilkesiz bir siyasetle değil, orta ve geri kitleyi bulunduğu noktadan bir adım daha ileriye taşıyabilmek için tutarlı bir yol haritasının takip edilmesiyle sağlanabilir.

Destek veya ittifak meselesine yeniden dönecek olursak, bunda kaygı duyulacak herhangi bir şey yoktur. Sistem partileri bizim vereceğimiz destekten bile korkmaktadırlar. CHP’nin HDP ile en küçük teması vesilesi ile elde edeceği “başarı”lardan bile korktukları günümüzde kendileri ile bizim aramıza koymaya çalıştıkları mesafeden bile anlaşılmaktadır. Ve bununla birlikte kendini HDP’de ifade eden milyonların desteği olmadan AKP-MHP bloğu karşısında galip gelmenin olasılık dahilinde olmadığı ispat edilmiştir.

 

Sistem ne yapmaya çalışıyor

Tüm bu yaşananlar devam ederken, faşizm saldırılarını kitleler ile politik partilerin, devrimci örgütlerin arasındaki bağların koparılması üzerine geliştirmektedir. Bütün sokağa çıkma yasakları, eylem yasakları, belediyelere kayyum atamaları, halkın içerisinde yer ve sorumluluk alabileceği kurumların kapatılması gibi birçok saldırıda devrimci örgütler ile halk arasındaki bağların koparılması amaçlanmaktadır.

Sistemin saldırıları başarıya ulaştıkça, kitle örgütsüz kalacak, devrimci örgütlerin ise sesi kısılacak ve siyasal gücünü -sistemi değiştirmeye dönük etki gücünü- kaybedecektir.

Tamda burada bizim ne tür saldırı olursa olsun kaybetmeyeceğimiz ve verdiğimiz önemi asla eksiltmeyeceğimiz yer istikrarlı ve amacı belli olan kitle faaliyetleri açığa çıkmaktadır. İster sokak eylemleri, sokağa dönük çalışmalarımız olsun isterse de doğrudan kitle örgütlenmesini hedef alan politik pratik faaliyetlerimiz olsun hepsini kitleyle bağlarımızı güçlendirebilecek kitlelerin örgütlü gücünü yükseltebilecek bir içerikle oluşturmamız gerekmektedir.

Biz bunu başarabildiğimiz oranda sistemin faşizan saldırılarını boşa düşürme gücümüz artacaktır. Ancak, genel olarak Kürt hareketinin de bizim de bu konu da zorlandığımız görünmektedir. Doğal olarak sol veya radikal söylemler yerine daha gerçekçi ve halkla bütünleşme mantığı ile ele alınmış ve halkın yaşadığı/yaşayacağı esas çelişkileri görerek buna karşı politikalar geliştirmek doğru olacaktır.

Bu siyasi hareket tarzında başarılı olursak sistem bizim karşımızda çaresiz kalacaktır eğer, başarısız olursak hiçbir radikalizm bizi sistem karşısında başarılı bir konuma getiremez.

Sistemin, devrimci kurumlar ile halk arasındaki bağları kopartarak yeni bir seçime gitmeye çalıştığı gündemdedir. Bizim yapmamız gereken ise herhangi bir seçime bel bağlamadan kitle çalışmalarında ısrarcı olmak ve politik bir hedefi takip etmektir.

Eğer biz bu kapsamda doğru işleri başarabilirsek öyle ya da böyle tarihin herhangi bir dönemecinde seçimler karşımıza çıkartıldığında “ona en az bel bağlamadığımız için en fazla hazırlıklı olanlar da” yine biz olacağız. Hali hazırda bizim için seçimlerin kendi başına bir önemi yoktur.

Fakat bizim için önemi olmayan seçimler, geniş kitleler için hala önemini korumaktadır. Devrim mücadelesi içerisinde geniş kitlelerin kendi pratiklerinden edineceği deneyimlere ve böylece ileriye atılması durumuna ihtiyacımız bulunmaktadır. Devrim mücadelesinin bu özü, bizim geniş kitlelere gözlerimizi kapatmamayı zorunlu kılar.  Doğal olarak her halükarda bir öngörü etrafında şekillendirilmiş kitle faaliyetine sarılmamız gerekmektedir.

Tüm bunları kendi öz çalışmalarımız olarak ele alırken, faşist düzenin baş düşman olarak gördüğü Kürt ulusu ve onun örgütlü güçleri ile birlikte bu saldırılara karşı koymak taktikten vs. bağımsız olarak bizim için tarihsel bir zorunluluktur. Bugün HDP’ye dönük saldırılar doğrudan bütün bir muhalefeti kapsamaktadır. O halde HDP’ye dönük saldırılar karşısında HDP ile yan yana gelmek, onu savunmak, çalışmalarının önündeki engelleri kaldırmak için çabalamak devrimci bir görevdir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu