GüncelMakaleler

SENTEZ | Irak Kürdistanı’nda Artan Saldırılara Paralel Diplomatik Girişimler

"Ortadoğu’da her ziyaretin bir amacı ve karşılığı var. Örneğin Hulusi Akar’ın Irak ziyaretinden sonra gelişen Garê saldırısı ya da SMO çetelerinin önde gelenlerinden Hariri’nin ziyaretinden sonra Şengal’e dönük tehditlerin artması gibi"

İşgalci TC devletinin Garê’de aldığı yenilgi sonrası bölge nezdinde diplomasi trafiğinin arttığı görülüyor. TC devletinin askeri bürokrasi üzerinden bölgeye yaptığı ziyaretler ve sonrasında gerçekleşen Garê operasyonu ile istediği sonuçları elde edemeyince izlemiş olduğu askeri stratejisinde farklı arayışları devreye soktuğu görülüyor.

TC’nin Rojava ve Şengal’i işgal tehditleri sıcaklığını korurken Suriye Milli Ordusu (SMO) güçlerinin siyasal kanadı olan Suriye Muhalefet Cephesi başkanı Nesir El Heriri’nin KDP ziyareti dikkat çekici bir yerde durmaktadır.

El Heriri’nin bu ziyaretinin TC devletinin izni ve bilgisi dışında gerçekleşemeyeceğini belirtmeye gerek yok. TC hem gerilla karşısında hem de Rojava’da ENKS ve Roj Peşmergelerini sahada işgal planlarının bir parçası olarak kullanmak istemektedir.

Irak Kürdistanı’nın iç bölgelerine yönelik yaptığı askeri harekatın zorluk ve sonuçlarıyla yüzleşen Türk devleti görünen o ki çetelere daha fazla ihtiyaç duyar hale gelmiştir. Bölge dinamikleri üzerinden kullanabileceği en yakın güçler, KDP Peşmergeleri ve Roj Peşmergeleridir. Bu açıdan bakıldığında El Heriri’nin KDP ziyareti not edilmelidir.

El Heriri’nin KDP ziyaretine en büyük tepkiyi veren Efrîn ve bir bütün Rojava halkı olmuştur. Rojava halkları Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniyê işgalinin sonuçları halen orta yerde dururken bu ziyaretin yeni saldırı ve işgal girişimlerinin bir parçası olduğunu iyi bilmektedir. Bu ziyaretle birlikte Barzani ailesi, Kürt halkına yönelik ihanetine yeni bir sayfa eklemiş ve halkın nefretini derinleştirmiştir. Kürt halkı Barzani ailesinin Hevrîn Xelef’in katilleri ile aynı kareye girmesini hafızasına kaydetmiştir.

Diğer taraftan KDP ve PKK arasındaki gerginlik devam etmektedir. En son Sidekan bölgesinde mayın patlaması sonucu bir peşmergenin yaşamını yitirmesi gerginliği tırmandıran bir yerde durmaktadır. PKK, bu patlamanın kendisi ile bir bağının olmadığını açıklasa da patlamanın gerilla alanlarında yaşanması ve KDP peşmergelerinin gerilla alanlarına girme çabası bu ve benzer kayıpların devam edeceğini göstermektedir.

PKK ve KDP arasındaki gerginlik sadece Medya Savunma Alanları’nda süren bir hakimiyet yarışı değildir. Özellikle Şengal üzerinden tırmandırılan bir gerginlik söz konusudur. Şengal’in statüsü konusunda KDP’nin gerginlik içerisinde olduğu diğer bir güç de Şiiler ve buna bağlı olarak Haşdi Şabi kuvvetleridir.

Keza Şengal meselesini gündemleştiren ve orada bu güçler arasında çatışmaları körükleyen devletlerden bir tanesi de faşist TC’dir. Kürt ulusal özgürlük hareketinin Şengal’de güçlenmesi ve kalıcılaşması TC devletinin Şengal üzerinden Musul ve Kerkûk hesaplarını kesen bir yerde durmaktadır. Şiilerin ve Kürt ulusal özgürlük hareketinin bu alanda oluşturacağı bir ittifakın Türk devletinin bölge üzerindeki hesaplarını bozacağı kesindir.

Keza Şengal üzerinde tek hesabı olan devlet TC değildir. ABD emperyalizminin de bu alan üzerinde stratejik hesapları vardır. Bölgedeki Şii varlığını kendisi için tehdit olarak algılayan ABD emperyalizmi, Şii varlığının güçlenmesine izin vermek istememekte ve “Şii Hilali” olarak tanımlanan bölgede bu hilali tam ortasından kesmek istemektedir.

İran’dan Lübnan’a kadar uzanan kuşağın orta yerinde Şengal bulunmaktadır. Buradaki Şii varlığının zayıflatılması, bölgedeki İran etkisinin kırılmasında önemli bir faktör olarak değerlendirilmektedir.

ABD emperyalizminin hem Irak Kürdistanı’nda hem de Deyr ez-Zor bölgesinde iki adet yeni üs kurması bölgeye verdiği önemin pratik adımları olarak okunmalıdır. Hewlêr hava alanında bulunan ABD üssüne, Şii gruplarca yapılan saldırı ve devamında ABD’nin Suriye’deki Şii grupların üs alanlarına yönelik gerçekleştirdiği hava saldırıları bu alandaki çelişkilerin ulaştığı boyutu göstermektedir.

 

Irak’a Her Ziyaretin Bir Karşılığı Vardır

Son günlerin dikkat çeken bir diğer ziyareti de Papa’nın Irak ve Irak Kürdistanı ziyaretidir. Ziyaret edilen yer başka bir yer ya da Irak dışında bir yer olsaydı bu kadar gündem olur muydu, tartışılır. Bunu sıradan bir insanın sıradan bir ziyareti olarak görmek mümkün değildir. Aynı zamanda gereğinden fazla anlam ve misyon yüklemek de daha basit olanı karmaşık hale getirebilir.

Sonuçta Irak ziyaretler ülkesi… TC devletinin bürokratlarından, “Özgür Suriye” çetelerine kadar herkesin ziyaret etmek zorunda kaldıkları bir ülke… Irak Kürdistanı’ndan Şengal’e Necef’ten Erbil’e yani ulusal çelişkilerden inançsal çelişkilere kadar herkesin yanında tutmak isteyeceği rollerin birbirini kestiği bir ülke. Ya da bölgedeki çelişkilerin kesiştiği alanlardan biri.

Bu ziyaret esas olarak TC ve duyulmasa da İran tarafında rahatsızlıklar yarattı. Dönem dönem Vatikan’ın Irak’ı ziyaret etme girişimleri olmuştu. Bunların gerçekleşmemesindeki temel neden Saddam ve Şii otoritelerin karşı çıkması olarak yansımıştı. “Peki neden şimdi?” sorusuna Papa gibi iyimser cevaplar vermemek gerek. Ya da sadece dini vesileyle gerçekleştirilen bir ziyaret gibi de bakamayız.

Burada temel nedenlerden ve ziyaretin en dikkat çekici noktalarında birisi olan Irak’taki Şiilerin ruhani önderi olarak kabul gören Sistani ile yapılan görüşmeydi. Belki DAİŞ’in saldırılarına karşı fetva çıkarıp azınlıkların korunmasını da ihmal etmeyen Sistani’ye bir teşekkür ziyareti olarak da okunabilir.

Sistani’yi genel olarak diğer Şii liderlerden ayıran özelliklerin bir tanesi Irak meselesinde “birleştirici” bir rol üstlenmesidir. Ve bu, İran’ın Irak üzerindeki hakimiyeti meselesinde elini daraltmaktadır. Henüz İran tarafından bir şey söylenmese de ilişkilere ve sahadaki duruma baktığımızda bu İran’da bir rahatsızlık yaratacaktır.

Ortadoğu’da her ziyaretin bir amacı ve karşılığı var. Örneğin Hulusi Akar’ın Irak ziyaretinden sonra gelişen Garê saldırısı ya da SMO çetelerinin önde gelenlerinden Hariri’nin ziyaretinden sonra Şengal’e dönük tehditlerin artması gibi… Özellikle TC devletinin Papa’nın Irak Kürdistanı’nı ziyaretinden duyduğu rahatsızlık sadece basılan pul meselesi değildir, daha derindir.

Kürt halkının DAİŞ karşısında aldığı savaş pozisyonunu olumlayan Papa’nın bu yaklaşımından TC kendisine farklı okumalar çıkarıyor. Bu ziyaretle birlikte TC’nin tartıştığı konuların başında Kürdistan’ın kurulması meselesinde Hristiyanların olumlu tavır takındıkları çıkarsaması gelmektedir. TC’nin rahatsızlığının tarihi yanı budur aslında. Avrupa ya da Amerika menşeili çıkan her haritada hortlayan bu durum Papa’nın ziyareti sonrası da karabasan gibi çöktü devletin üzerine.

Bir diğer boyutu ile Papa ziyareti ve Irak’ın olumlu yaklaşımlarının mutlaka bir karşılığı olacaktır. Yoksa Irak, 6 Mart’ı “Ulusal Hoşgörü ve Birlikte Yaşama Günü” ilan etmezdi. Yani bu ziyaret sonrası Irak’a belli nefes alma alanları açılabilir.

Ki Papa’nın İbrahim peygamberin doğduğu şehir olarak kabul edilen Ur şehri ziyareti sonrası tatil acentelerinin yönünü Ur şehrine dönmesini küçük bir adım olarak görmek gerekir.

Kısacası bu ziyareti hem Papa’nın hem de Vatikan’ın ziyareti olarak okumak gerekir. Ki esas olarak ziyaretin en önemli parçası, Papa-Sistani görüşmesiydi. Bu görüşmenin yaratacağı etki kuşkusuz ki Ur şehrini ziyaretinden daha fazladır.

Bu tür ziyaretler ne için yapılırsa yapılsın her halükarda Ezidi halkının adı yine yoktur. Ezidi halkı emperyalistlerin ve bölge gericiliğinin kirli hesaplarına kurban edilmek istenmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu