GüncelMakaleler

SENTEZ | Yeni Osmanlıcılık ve Kürt Düşmanlığıyla Yol Alan Savaş Makinesi!

"Şovenist histeriyle Kürt ulusuna, kazanılmış haklarına yönelik her saldırı geniş emekçi kitlelerin bir yandan demokrasi ve özgürlük mücadelesinin karartılması öte yandan emekçi kitlelerin daha korkunç bir sömürü bataklığına çekilmesi anlamına geliyor"

İşçi sınıfına-emekçilere; Kürt halkına, kadın ve LGBTİ+’lara yönelik daha fazla sömürü, kazanılmış hakların gasp edilmesi; hak ve özgürlük taleplerinin bastırılması, gözaltı ve tutuklama saldırıları aralıksız bir şekilde devam ediyor.

Türk hâkim sınıflarının bugün dümendeki sözcüleri durumundaki AKP-MHP faşist bloğu, siyasal ve ekonomik alanda hareket kabiliyetini yitirdikçe saldırılarında ivme ve dozajı yükseltiyor.

Kıdem tazminatı yok edilmek isteniyor, her gün yeni kayyumlar atanıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması gerektiğine yönelik çağrılar yapılıyor; LGBTİ+’lar Diyanet İşleri Başkanlığı ve R.T.Erdoğan tarafından sapkınlar sözleriyle hedef tahtasına konuluyor.

AKP iktidarının halk sağlığına, çevreye yönelik rant politikalarını teşhir eden, eleştiren Tabipler Birliği ile TMMOB’un üstü çiziliyor. İktidarın parantezine alamadığı barolar meclisteki AKP-MHP çoğunluğu marifetiyle bölünüyor, böylelikle savunmanın önüne yeni çitler çekiliyor.

Başka bir deyişle TC devleti, içerde Türk-Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve inançlardan halkımıza yönelik bütünlüklü bir savaş yürütüyor. Merkez Bankası tam takır durumdaki TC devleti, pandemi koşullarında bir milyonu aşkın emekçinin işsiz kalmasına, işsiz sayısı 12 milyonu aşmasına karşın bütçesinin büyük bir kısmını “güvenlik harcamaları” adı altında savaşa harcıyor.

“Güvenlik bürokrasisi” dedikleri, militarist kurumlarını yeniden yapılandırıyor, teknolojinin son imkânlarıyla donatıyor, sürekli yeni alımlar yaparak devasa bir güvenlik aygıtı inşa ediyor.

Kuşkusuz bu çaba sadece içerde karşılık bulmuyor. Savaş sanayisine yapılan yatırımlar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da bugünkü hegemonya mücadelesinde birer tehdide dönüştürülüyor. Türk hâkim sınıfları, yeni Osmanlıcılık hayalleriyle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, silah ve ateş gücüyle işgalci ve ilhakçı politikalarını yaşama geçiriyor.

2011’den bu yana ‘Stratejik Derinlik’ perspektifiyle “komşularla sıfır sorun” mottosuyla yaşama geçirilen politikaların, Lübnan’dan Mısır’a, Libya’dan Irak’a ve İran’a neredeyse tüm bölge ülkeleriyle çatışma, restleşme ve savaş anlamına geldiğini gördük, yaşadık.

Suriye’de patlak veren savaşa önce cihatçılar eliyle sonrada doğrudan taraf olan TC devleti, Azez-Cerablus, Afrin ve sonrasında Serekaniye’ye kadar geniş bir alanı işgal etti, İdlip’e gözlem noktaları kurdu. Şimdide işgal ettiği bölgelerde Türk lirasını tedavüle sokarak ilhakı adım adım gerçekleştirmeye devam ediyor. Diğer yandan Kobane, Til Temir, Til Rifat gibi yerlere çeteler aracılığıyla saldırılarını sürdürüyor.

Libya’da Savaş Boruları Çalınıyor

Türk devleti, Suriye’ye yönelik işgal, ilhak saldırılarını ve yeni hâkimiyet alanları kurma çabasını sürdürürken diğer yandan zaman kaybetmeden Libya’daki hegemonya dalaşının ortasına dalıverdi.

Hulusi Akar’ın İdlip’teki gözlem noktasından Hakkâri ve Şırnak’a buradan Trablus’a uzanan teftişleri, TC devletinin dört düvelle savaş politikasının bir özeti niteliğinde. Gözünü kırpmadan, Libya’da Halife Hafter’e savaş açan, SİHA ve İHA’larıyla savaşa doğrudan taraf olan Türk devleti, askeri yığınağını giderek artırıyor.

Türk ordusu, Halife Hafter’in Libya Ulusal Ordusu’nu Trablus’tan Sirte’ye kadar kovalıyor; Akdeniz’de Libya’ya silah taşıyan Tanzanya bandıralı Türk gemisini teftiş etmek isteyen Fransız devletiyle karşı karşıya gelmekten çekinmiyor. Libya’ya şu ana kadar 15 binden fazla cihatçı çeteyi gönderdiği kamuoyuna yansıyan TC devletinin Fransa ile yaşadığı gerilim NATO’ya taşınıyor.

TC devleti, Libya’da; Mısır, Rusya, Yunanistan ve çok sayıda devlet ile karşı karşıya gelmiş bulunuyor. Türk devleti, Libya’daki işgalci ve ilhakçı politikalarını ırkçı ve şovenist söylemler üzerinden inşa ettiği düşmanlık ile örtmeye çalışıyor.

Sanki kendi topraklarında işgalcilere karşı savaşıyormuşçasına, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın resmi bir ağızdan “Sirte’yi almadan Haftar’la masaya oturmayız” açıklaması yapabiliyor. Gelinen aşamada, Mısır devlet başkanı Sisi, Sirte-Cufra hattını ‘kırmızı çizgi’ ilan etti ve ‘Mısır ulusal güvenliğinin bu hattan başladığını’ duyurdu.

Keza hem Fransa, hem de Rusya bu hattı tahkim etmekte hızla Hafter’in yardımına koştu.  Böylelikle TC yüzlerce kilometre ötede, Akdeniz’in diğer yakasında, Libya topraklarında, Mısır ile çatışmanın eşiğine gelmiş bulunuyor.

Libya’da teftişe çıkan AKP’nin Savunma Bakanı Hulusi Akar, belli ki güçlerini Sirte operasyonu için hazır hale getirmeyi amaçlıyor. Ancak Akar’ın ziyaretinin hemen ertesi günü, El-Watiye hava üssünün bombalandığına dair haberler, Libya’da Osmanlıcı hayaller gören TC devleti için evdeki hesabın çarşıya uymayacağını gösteriyor. Libya’da, her kuruşu emekçilerin cebinden çıkacak yeni çatışmalar ufukta görünüyor!

 

Irak Kürdistanı’nda İşgal

TC’nin savaş makinesi, sadece uzak diyarlarda değil yanı başımızda Suriye ve Irak’ta da harıl harıl çalışıyor. Şengal, Maxmur, Medya Savunma Alanları’nı bombalayan, Kobanê ve Süleymaniye’de SİHA’larla nokta atışı katliamlar yapan TC devleti İsrail’in yolunda hızla ilerliyor.

40 yılı aşkın bir süredir Kürtlere karşı azgın bir şiddet, zulüm ve katliamla çalışan Türk devletinin savaş makinesi, Suriye-Rojava’dan sonra bu kez Irak’ta Kürtleri menziline almış durumda.

15 Haziran’da başlattığı “Pençe-Kartal” operasyonuyla Heftenin bölgesine giren ve gerillanın güçlü direnişiyle karşılaşan TC, bu alandaki işgal saldırılarına hız kesmeden devam ediyor.

ABD’nin 2007 yılında gündeme getirdiği strateji kapsamında, Ortadoğu’nun en dinamik gücü durumundaki Kürtlerin, bu bağlamda Kürt Ulusal Özgürlük Hareketinin denetim altına alınması hedefleniyor. Aynı zamanda Medya Savunma Alanları olarak bilinen bölge kontrol altına alınmak veyahut boşaltılmak isteniyor. Heftenîn işgal operasyonunda yaşananlar da buna işaret ediyor.

Avrupa Süryaniler Birliği (ESU), Türk devletinin Irak Kürdistanı’na yönelik işgal saldırıları sırasında 20 Asuri-Keldani-Süryani köyünün boşaltıldığını duyurdu.

Öte yandan Federe Kürdistan Pêşmerge Bakanlığı Genel Sekreteri Cabbar Yaver’in yaptığı; “Son bir aylık süreçte sadece Zaxo ve Amediyê bölgesinde 100’e yakın köy boşaltıldı. Daha önce de sınır boyunca 450’e yakın köy boşaltılmıştı ve onlarca sivil şehit olmuştu. Halkın bahçeleri yakılmış ve hayvanları öldürülmüştü” sözleri de TC devletinin bölgeye yönelik işgal saldırılarının boyutlarını gözler önüne seriyor.

Peşmerge Bakanlığı’na göre Türk ordusu, içerilere doğru 20 ile 40 kilometre girmiş durumda. Türk devleti, Zaho’nun doğusundaki Batifa’da 12 stratejik yere konuşlanmış. Tüm bunlar yaşanırken KDP açıkça Türk devletine desteğini sunmaktan geri durmuyor. Dahası, Özel Harp Dairesi ile yoğun ilişkileri olan KDP, Roj Peşmergeleri eliyle Rojava sınırı boyunca konuşlanmış bulunuyor. Başka bir deyişle KDP eliyle Rojava’nın işgal edilmesine dönük yeni kirli bir plan adım adım pişiriliyor.

Yeni Osmanlıcılık hayalleriyle, yayılmacı ve işgalci bir politikayı kendine rehber edinen TC devleti, kuşku yok ki geleneksel Kürt düşmanlığıyla beslediği savaş politikalarına hız kesmeden devam edecek.

Geniş emekçi kitlelerin bilinci, milliyetçilik ve Osmanlıcı hülyalarla kirletilmeye çalışılırken gerçek dünyada emekçiler, her gün biraz daha yoksullaşıyor, işsizlik ve güvencesizlik girdabına batıyor. Şovenist histeriyle Kürt ulusuna, kazanılmış haklarına yönelik her saldırı geniş emekçi kitlelerin bir yandan demokrasi ve özgürlük mücadelesinin karartılması öte yandan emekçi kitlelerin daha korkunç bir sömürü bataklığına çekilmesi anlamına geliyor.

Kuşkusuz bunun karşısında, emekçi yığınların geleceğine sahip çıkarak direnişi büyütmekten başka yolu yoktur; TC’nin savaş makinesinin kırılmasına giden yol buradan geçecektir!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu