Kadın

ÜŞÜYORUM…

Üşüyorum, hava soğuk olmamasına karşın. Üşüyorum, kalın elbiselerime rağmen. Üşümem bazen iç ürpertiye dönüşüyor. Üşümemin gerçek nedeni dış koşullar ve dış nedenler değildir. Tamamen içimdeki fırtınanın yarattığı sarsıntıdır. Her gün duyduklarımın bende yarattığı ağır ve düşündürücü duygu yoğunluğudur. Yaşanan, dinmeyen ve kısa sürede ise hiç dinmeyecek olan fırtınanın yarattığı sarsıntıya dayanabilecek miyim? Yaşanan çatışma ve çelişkilere bilincim ve yüreğim dayanabilecek mi? Yaşanan çatışma ve çelişkilerden güçlenerek mi çıkacağım yoksa zayıflamış, güçsüzleşip yenilerek mi? Yaşadıklarım ve içimde yaşanan çelişkilerin niteliği ve her bir yönü önemli bir yerde duruyor. Gelişimimin yönünü belirleyecek olan yaşadığım bu iç çatışmanın ve içinde bulunduğumun koşulların niteliğidir. Duruşumun niteliğini ve yönünü belirleyecek olan acı çeken halkımın yaşadıklarına göstereceğim tepkinin niteliğidir. Yaşadıklarım, düşünen, sorgulayan, sorumluluk duyan insanların iç çatışmasıdır.

Bu çatışmanın ve sarsıntının geleceğe olan iddiamın güçlenmesine hizmet edeceğini umut ediyorum. Beklentim ve çabam bu yönlü olacaktır. Yeni bir sürece evriliyorum/evriliyoruz. Bir süreci ve dönemi daha geride bırakıyoruz. Acemiliklerimize dair her türden gerilikleri birer birer ideolojik nedenlerini sorgulayıp açığa çıkartarak bilimle iradeyle alt ederek geride bırakıyoruz. Bölgedeki ve ülkemizdeki gelişmeler baş döndürücü bir hızla ilerliyor.

Kış boyunca yaşanan ağır ve sancılı süreç, insanlığa ait düşüncelerimin derinleşmesini oldukça zorladı. Sorumluluk bilincimi yeniden sorgulattı. Eksik ve yetersiz olan yanlarımı yeniden düşündürttü. Düzelmem ve düzelmemiz gerektiği düşünce ve inancı bunu güçlendiren çabamı fena halde zorladı. Zorlama olmadan, çatışma yaşanmadan gelişme ve değişim de olmaz. Bu düşünsel sorgulama ve bilgilerimin yeniden derinleşmesi gerekliliğine uygun olarak yaşamalı ve çalışmalıyım. Bu düzeyi yakalamak yaşam hedefimdir. İç çatışmam ve yaşadığım sarsıntı dünyada ve ülkemizde yaşanan sınıf çatışmalarından bağımsız ve kopuk değil.

Bu kış boyunca her gün kötü haberlerle sarsıldı düşüncelerim. Sekiz maden emekçisi, yüzlerce metre derinlikte gaz sızıntısı sonucu meydana gelen patlamadan dolayı can verdi. Gözü yaşlı bir kadın ağlayarak “iki çocuğumla şimdi ne yapacağım?” diye feryat ediyordu. Döktüğü gözyaşları göçük altında kalan ve bir daha geri dönmeyecek olan eşi için midir? Yoksa akan bu gözyaşları daha çok yalnız başına yoksulluğun ve açlığın pençesinde sahipsiz ve kimsesiz kalma hali midir? Beklenen ve beklenmeyen tehlike ve risklerle dolu dünyada en çok acı çekenler emekçi kadınlar oluyor. Kadın yanım, isyan yanım oluyor. Öfke dolarak sokağa meydanlara dağlara çıkıp haykırmak istiyorum.

Ocak ayının ortasındayız. Dışarıda buz kesen soğuk bir hava var. Kar yağışları başladı. Her taraf beyaza kesti. Ukranya‘da, Polonya’da, Rusya’da soğukta donanların sayısının yüz kırka çıktığı haberini veriyor radyo. Dünyanın dört bir köşesinde köprü altlarında, deniz kenarında merdiven altlarında, apartman diplerinde, otobüs terminallerinde, tren garlarında, metrolarda, sokak ortasında soğuktan donan insanları düşündükçe içim titriyor. Kış; yoksullar için beyaz ölüm olurken, burjuvalar için sıcak ve güzel kayak merkezleri oluyor.

Anteni kırık radyomuz bir kötülük kutusu gibi konuşuyor. Ne zaman tıklasak, dünyadan-bölgeden-ülkeden acı dolu haberler vermekten başka hiçbir işlevi olmuyor. Radyoyu insanlığa sadece kötülük haberleri vermeleri için mi icat ettiler? Dünyanın yoksul insanları radyoyu ne zaman tıklasalar, çatışma-ölüm, yoksulluk-cinayet, acı ve hüzün, mutsuzluk dolu haberleri dinliyor. Radyoyu dinlemekten, ona yaklaşmaktan korkar olduk. Mutluluğun, huzurun haberlerini yakın bir sürede bile dinlemek olanaksız gibi duruyor. Çünkü halk henüz gücünün ve kurtuluşunun nerede olduğunun farkında ve bilincinde değil. Egemenlerin yalan ve çarpıtmalarına inananların sayısı halen oldukça kabarıktır. Uyanış ve ayağa kalkış her geçen gün daha fazla zor olacaktır. Ancak imkânsız değildir.

Yine radyoda bir haber geçiyor. “Batman çayında kuzenleri tarafından tecavüze uğrayarak boğulan genç kızın cesedi bulundu.” İç sarsıntılarım devam ediyor. Katledilen, bedeni ve onuru çiğnenen her emekçiyle birlikte insan yanım katledilir. Onların ruhu gibi ruhum çarmıha gerilir. Ürpertim artıyor. Yürünecek yolun zorlukları daha fazla anlaşılır halde gözlerimin önünde somutlanıyor.

Bugün yine emektar bir kadın devrimci, Amed zindan direnişçisi Sakine Cansız ve iki arkadaşının Paris’te alçakça bir saldırı sonucu katledildikleri haberiyle sarsıldım. Radyo, Kürt Enformasyon Bürosu’nda susturucu silahla katledildikleri haberini verdi. Ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan Yardımcısı Vanlı Hüseyin Çelik tarafından bir açıklama yapıldı. “Bu örgüt içi bir hesaplaşma olabilir bundan sonra bu tip sabotajlar olabilir, teyakkuz halinde olmamız gerekir.” Bu açıklamayla birlikte daha iyi anlaşılıyor ki Paris’teki katliamın arkasında bazılarının ifade ettiği gibi “derin devlet” değil tam da devletin kendisi vardır.

Özgürlük için yanan koca yürekli ve o yüreği de emek dolu bir kadının susturulmasından medet umanlar Kürt halkına acıdan başka hiçbir şey verecekleri olmayanlardır. İşçi cinayetleri haberleri sıkça duyulmaya başlandı. Kadınlara yönelik cinayetler… Sığındığım dağlar, sınıf bilincim, özgürlük türkülerim beni kurşun geçirmez bir zırh gibi koruyor, kolları arasına alıp yürek duygularımı selamlıyor. Güvercin ağırlığında hafif oluyor duygularım.  

Radyo haberlerine dönmek, tıklamak, duymak istemezsem de gerçekler duygularıma ve kulaklarıma rağmen çınlayarak yaşanıyor. İyi güzel ve mutlu hiçbir haber duyamıyorum. Mevsimlerden kış olunca soğuk-beyaz ölüm haberleri artmaya başlıyor.

Kırk yıllık uzun zahmetli direniş ve özgürlük yolunun direngen devrimci kadını Sakine Cansız ve iki onurlu Kürt kadın arkadaşın katliamı adeta bir serhıldana dönüştü. Sokaklara meydanlara dökülenler en çok yoksul Kürt kadınları oldu. Katliam haberi Türk devletini bir hayli zora sokmaktadır. Yaşanan bu katliamda Türk devleti kadar Fransa devleti, İçişleri Bakanı da suçludur. Avrupa’da Kürtler, politik ilticacılar adeta bir rehine gibi yaşıyorlar. Ahlaksız, doymak bilmez Fransız burjuvazisi Türk kompradorlarıyla yaptıkları her ticari-mali anlaşmada Fransa’daki politik mültecileri adeta bir rehine gibi kullanmaya, tutmaya, sunmaya çalışmaktadır. Fransız burjuvazisi politik ilticacıları Türk kompradorlarından daha fazla taviz koparmanın birer rehinesi gibi tutmakta ve pazara sunmak istediği bir meta gibi kullanmak istemektedir.

Paris sokakları ve meydanları Kürt direnişçilerin ve emekçilerin katliama lanet okuyan sloganlarıyla inliyor. Her milliyetten devrimci, ilerici ve yurtseverler Kürt kadın ve erkeklerle birlikte yürüyor, komünarların ayak sesleri yeniden çınlıyor gibi. Komünarların anılarını yaşatırcasına farklı dillerdeki özgürlük ve adalet sloganları birbirine karışarak, “pere la chaise” meydanında komünarların isyan çığlığına karışıyor. Uzun süreden beri ilk kez böylesi kitlesel ve güçlü katılımla bir protesto gösterisi yapılmaktadır. Paris meydanları ve sokakları Kürtlerin öfke dolu özgürlük sloganlarıyla bir kez daha yankılanıyor. Uzun işkenceli ve zulüm dolu 5 No’lu Amed Zindanlarında direnen kadın devrimcilerden biriydi Sakine. Onu ilk kez 5 No’lu Amed zindan belgeselinde izledik ve konuşmalarını dinledik. Duruşu ve sesiyle fazlasıyla acı çeken ama onurlu bir direnişçi kadın görünümü veriyordu. Acı çeken kadınların fiziksel görünümlerinin bu kadar birbirlerine benzediğine bir kez daha tanıklık ettim. Sanki konuşan Sakine arkadaş değil, her gün görüp karşılaştığımız acı ve çile çeken Kürt kadınlarından biriydi.

Her onurlu insanın yaşamı biraz Sakine’nin yaşamıdır. Sakine arkadaş Batman çayında vahşice boğulup sonsuzluğa akan kadının acılarına dayanamadığı için katledildi. Roboski’de gece vakti kaçakta pusuya düşen çocukların acısına fazlasıyla isyan edip, haykırdığı için katledildi. Özgürlük yürüyüşünde katledilenler kadın arkadaşlar olunca büyük bir öfke ve isyan duygularım ayağa kalkıyor. Sokaklarda, ıssız köşelerde, suskun kalabalıkların gözü önünde katledilen kadınların acılarına ses çıkaramayanların dili ve sesleri oluyor özgür kadınların katliamı.

Her ocak ayı sınırlı yaşamlarını ideallerine adayanların katledildikleri zemheriye dönüyor. Her ölüm erkendir. Bizleri terk edenlere giydirilmek istenen elbisedir. Yeri doldurulması kolay olmayan ve unutulması asla mümkün olunamayanlardır.

(Dersim’den bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu