GüncelManşet

İsrail’in Filistin’e saldırısı ve gösterdikleri

14 Temmuz Cuma günü 3 Filistinli genç, Filistin topraklarındaki Siyonist işgale tepki olarak Mescid-i Aksa’da toplanan Siyonist askerlere bir operasyon gerçekleştirdi. Yaşanan bu operasyonun ardından 2 İsrail askeri öldürülürken bazı askerler de yaralandı. Bu operasyonda 3 Filistinli genç de şehit düştü. Operasyonun ardından Siyonist rejim, Filistinlilere yönelik saldırılarını artırdı. Siyonist rejim Başbakanı Benyamin Netanyahu, Mescid-i Aksa’nın kuşatılması, kapatılması ve burada ezan okunmasının yasaklanması yönünde talimat verdi.

Hâlbuki 50 yıl boyunca Mescid-i Aksa’da ezan okunması engellenememişti. Ezanın yasaklanması gibi bir pratik Filistin’de büyük bir direnişe neden oldu. 

Öte yandan İsrail’in 50 yaşından büyüklerin Mescid’i Aksa’ya girişlerini yasaklamasının ardından eylemlerde giderek artış yaşandı. 15 bin Siyonist rejim askeri, Kudüs’ü kuşatma altına aldı. Mescid-i Aksa kapılarına elektronik kontrol cihazları yerleştirdi. Bu, 50 yıl boyunca yapılmamış bir şeydi ve öfke cumasında 450 Filistinli yaralandı. Filistin ulusal direnişinin bir simgesi haline gelen Mescid’i Aksa için başlayan direniş, dünyanın birçok yerinde yankı bulurken direnişin yarattığı atmosferin bugün özellikle Ortadoğu açısından önemi, Filistin ulusal direnişi ekseninde kenetlenmektedir. İsrail’in gerçekleştirdiği bu saldırı, Filistin açısından direnişte yeni bir dalga oldu. Her şeyden önce bu dalga dini içerikli bir hal almış olsa da özü itibariyle buna bakılmaksızın direnişin sahiplenilmesi önem arz etmektedir.

Her şeyden önce İsrail uzun süredir BM’de Filistin sorununa ilişkin bir set çekme derdindeyken mevcut tablo istendiği gibi ilerlememektedir. Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi konusundan Filistin önemli bir noktada durmaktadır. Zira Filistin sorunu, bugün dünya ülkelerinde İslami hareketlerin beslendiği bir alan olarak öne çıkmaktadır. Öncesinde bir ulusal sorun olarak öne çıkan Filistin sorunu, özellikle 1980 neo-liberal politikaları ve devamında Ortadoğu’da İslami hareketlerin palazlandırılması ile birlikte bir Mescid’i Aksa sorunu halini almaya başladı. Aslında buradaki temel sorun, özü ulusal olan bu konunun görüngüsünün özü kadar önem kazandığıdır. Zira bugün tarihsel olarak Mescid-i Aksa, Filistin’in sorunu olmaktan çıkarak İslam coğrafyasının bir sorununa dönüşmüş ve kökenleri binlerce yıl öncesine çekilmiştir. Pek doğal ki bu durum Filistin özgülünde gelişim gösteren ulusal ve sınıfsal sorunun belli oranlarda silikleşmesine neden olmakta dünya devrim hareketlerinin kendi subjektif nedenlerini de ekleyerek bu meseleye bir yabancılaşma filizlenmektedir.

Bugün Filistin ulusal sorunun evrenselleşmesinde ve İslam toplumunun bir inancı ve direniş bayrağına dönüşmesindeki önemli bir neden olarak İslamın yadsınamayacağı açıktır. Bu gerçektir ve üstü örtülemeyecek kadar da nettir. Ancak meseleye din girince siyasal çevrelerin bu meseleye kayıtsız kalması da kabullenilebilir değildir. Kuşkusuz ki Filistin sorununun görüngüde yaşadığı ve değişim esas olarak onun iç dinamiklerinin yaşadığı zaafiyet ve dünya devrim hareketinin aydınlamacı sorunu ve ortaya koyduğu zaafiyetli pratiktir. Bu yaklaşımın görüngülerini bugün sadece Filistin sorununda değil Ortadoğu meselesinde ve ülkemizdeki kimi toplumsal pratiklerde de görmekteyiz.

İsrail’in Mescid’i Aksa meselesine yaklaşımındaki tarihsel süreci aslında mevcut direniş odaklarını ortadan kaldırmak gibi bir amacı var. Siyonist rejimin Mescid-i Aksa’yı kapatma pratiği ilk defa 1968’de yaşandı. Siyonist rejim ordusu, 6 Gün Savaşlarından sonra Mescid-i Aksa’nın kapılarını Müslümanlara 24 saat boyunca kapattı. İntifadalara rağmen şimdiye kadar benzeri görülmeyen bu olay, Siyonistlerin bu kuşatmayla daha büyük bir hedef peşinde olduğunu gösteriyor.

Bundan önce de Batı Şeria’nın güneyinde yer alan El-Halil’deki İbrahim Camii haremi şerifinde uygulandı. İsrail’in bu pratiği genel açıdan bir öfkeyi ortaya çıkarsa da dini temelli olarak bir araya gelen kitleler genel olarak İsrail devletinin saldırısını Yahudi saldırısı olarak algılamaktadır. Filistin’deki birçok örgütün Mescid-i Aksa Yahudileştirilecek şeklindeki propagandası Filistin halkının öfkesini açığa çıkarsa da esas olarak burada bir anti-semitizm de açığa çıkmaktadır. Türkiye’de de İslami çevrelerce gerçekleştirilen Büyük Küdüs Yürüyüşleri’nde aynı argümanlar öne çıkmaktadır. Bu gelişme genel olarak toplumsal kurtuluşu sağlayacak çelişkinin silikleşmesi gibi bir sonucu açığa çıkartıyor.

Belirttiğimiz gibi Filistin Ulusal Sorunu, Mescid-i Aksa sorunu olurken Siyonist İsrail devletine olan öfke Yahudi karşıtlığına dönüşüyor. Filistin’de gerçekleştirilen eylemlere karşı TDH’ın pratiği ise mevcut yaşananları haber yapmaktan ve aktarmaktan ibaret. Bununla ilgili ortaya konulacak herhangi bir tasarruftan bahsetmek pek mümkün değil. Bu açıdan Filistin meselesinde öne çıkan dini figürlerin bir kayıtsızlık ortaya çıkarması kabul edilemezken bunun devrimci refleksimiz açısından da bir soruşturmaya dönüştürülmesi gerekmektedir.

AKP’nin bu meseleye kayıtsız kalmadığı ve hatta Erdoğan’ın “one minute” çıkışı ile Filistin meselesini kendine bir siyasal argümana dönüştürmesi ve bunun kazanımlarını kullanması dikkatle incelenmelidir. Bu çelişkinin ortaya çıkardığı ve çıkaracağı sonuçları hakim sınıfların eline bırakmamak, sorun karşısında geçmişte olduğu gibi bugün de refleks göstermek önemli olacaktır.  

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu