GüncelManşet

Sırt çantasında pankart eksik olmayan Nejat’a özlemle: “Nejat düştü, fakat anıları ve idealleri yaşayacak”

Üst yapının dayattığı toplumsal sistem alışkanlıkları ve değer yargıları, bilincimizdeki soyutluk merkezli şekillenen algılarımız, şeyleri, sadece bize yansıdığı gibi alır. Dolayısıyla bazı şeylere ilk bakıldığında karmaşa ve çelişkileri arasındaki diyalektik bağı görmeyiz. Ancak şeylere derinlikli bakıldığında o sırra erebiliriz.“ Nejat”a da yukarıda bahsi geçen yüzeysellik ve soyutluk ile bakıldığında ondaki derinlikli bakış açısını ve ısrarla “gerçeği bulma” çabasını göremeyiz. İşte tam da Nejat’ı Nejat yapan şey dünyaya nasıl baktığı ya da daha da ötesi nasıl derinlemesine dünyayı gördüğüdür.

İdeolojinin oluşması için “görmek eylemi” yani “gören” ile “görülen” yani özne ile nesne arasındaki ideolojik ilişki önemlidir. Nejat şöyle ifade ediyor bu meseleyi “Üstelik sanki gören ben değilmişim gibi, hatta şizofrenik denilebilecek kadar bir perspektif değişikliği gerektirir. Bu ilişkiyi tarif etmek aslında benim benden çıkmam anlamına geliyor.

Tanıdığımız Nejat on sekizli yaşlarda zeki, sorgulayıcı, paylaşımcı, fazlasıyla açık sözlü, bilimsel şüpheciliğe sahip, gelecek vadeden bir gençti. Aynı Nejat kişisel meselelerini, duygularını pek paylaşmayan içe dönük biriydi de…

Sırt çantasında pankart taşıyan Claubergli Nejat…

Duisburg şehrinde -şimdi olduğu gibi- o dönemde de birçok yerli-göçmen, anti-faşist, anti-emperyalist örgüt ve dernek bulunmaktaydı. Nejat neredeyse hepsine gider gelir ve herkes tarafından da tanınırdı.

Fakat Nejat her yerli ve hiçbir yerliydi.

Çok gençtik, hararetli ve ciddi tartışmalarımız olurdu. Bu tartışmalarda birbirimizden çok şey öğrendik. Birçok eylemde, çatışmada hep omuz omuzaydık. Bir şekilde haber alır, aldığı eylem haberini gittiği her yere götürür ve şehirde yapılan bütün eylemlere muhakkak katılırdı. Tek kişiydi, fakat hep bir örgüt gibi hareket ediyordu. Nejat’ın bir sırt çantası vardı; içinde ise okul eşyaları, teorik kitaplar, bildiriler, pullamalar, kızıl bayrak ve ilginçtir bir de pankart taşırdı mutlaka.

Kafasında sürekli eylem planları ile dolaşır ve bundan dolayı sürekli hazırlıydı.

Nejat’ın Kobanê’de ölümsüzleşmeden önce ailesine yazmış olduğu mektupta dikkat çeken bir vurgu var; “Söke’de kaçak doğmuş, Türkiyeli bir Duisburglu, Claubergli; Türkiye’deyse her neysem işte o olaraktan hiçbir şeyden pişman değilim.

Clauberg-Gymnasium’da (Gymnasium: Almanya eğitim sisteminin en yüksek okulu olup, gidilebilecek en yüksek dereceli lisedir), Duisburg’un kuzeyinde bulunan lisede ağırlıklı olarak yerli ve göçmen işçi emekçi ailelerin çocukları okurdu. Bu gençlerin ve ailelerin çoğu sol tandanslı insanlardı. Öyle ki bu okul Eylül 2001 yılında “Irkçılığın Olmadığı-Cesaretin Olduğu Okul” (Schule ohne Rassismus-Schule mit Courage) ilan edilmişti. Aynı okul 2005-06 eğitim yıllarında da “UNESCO-Proje Okulu” seçilmiştir.

2002 yılında eğitimin özelleştirmesine karşı Clauberg’de ciddi bir örgütlenme başlamıştı. O dönemde BiPo-Gruppe (Egitim Politikasi Grubu) kurulmuş ve okulda öğrenciler örgütlenerek, derslere girmeyerek dersleri boykot etmiş, kitlesel katılımlı birçok yürüyüş ve miting düzenlenmiştir. Nejat o dönemde öğrenci eylemlerine önderlik edenlerden biridir. Hatta bundan dolayı gözaltına dahi alınmıştır.

Okulda “işgal” dersleri…

2003 yılında Irak’ın ABD emperyalistlerince işgal edilmesinin ardından dünyanın birçok bölgesinde işgale karşı eylemlikler gelişmişti. Duisburg’daki yaşayan yerli-göçmen birçok duyarlı insan bu işgale karşı çıkmış ve tepkisini sokaklarda göstermişti. Nejat bir gün Clauberg’de okuyan YDG’li bir arkadaş ile sohbet esnasında “Okulu işgal edelim” önerisini getirir. Bu öneri üzerine okulda işgal için alt yapı çalışmaları başlar. Kısa sürede ciddi bir güç toplanır ve koca okul üç gün boyunca işgal edilir.

İşgalin şekillenişi ve planlanması noktalarında Nejat’ın emeği ve ısrarcı yaklaşımı, işgalin hayata geçirilmesinde büyük rol oynamıştır. Özellikle işgal süreci öğretmenleri de eylemin bir parçası haline getirmek ve işgal eyleminin bir mesajın ötesinde içerik ve nitelik aktarabilmek için “alternatif dersler” örgütlendi. Bu tamamen Nejat’ın fikriydi.

Alternatif ders Irak işgali ekseninde oluşmuştu. Sosyal bilimler öğretmeni “İşgal nedir? Sebepleri nelerdir?” gibi konuları ele alırken, bir kimya öğretmeni petrol ve nükleer silahlara dair ders verir. Okulu işgal etmek, bir başlangıçtı, asıl mesele işgali anlamına uygun bir nitelikte sürdürebilmekteydi.

Eylem esnasında her şey planlandığı gibi olamaya biliyor maalesef. İşgali örgütleyenler arasında bazı sorunlar ve fikir ayrılıkları yaşandı. Nejat bu esnada mümkün oldukça ara bulmaya ve çelişkileri çözmeye çalıştı. Fakat gerektiğinde radikal çözümlerden korkan biri değildi. Özellikle kendisini “istisna” görüp kendisine özel muamele yapılmasına asla müsaade etmezdi. Nejat tartışmalar sürecinde sakin ve soğukkanlı kalarak, ama kendi fikirlerinden taviz vermeyerek bu zorlu süreci de atlatabilmiştir.

Nejat düştü, fakat anıları ve idealleri yaşayacak, yaşatacağız”

İşte Claubergli Nejat… İşçi ve göçmen aile çocuklarının yoğun olduğu, sosyal açıdan “sorunlu” sıfatı atfedilen bir şehrin “sorunlu lisesi”nin bir öğrencisi olduğunu vurgulaması tam da “özel muamelelerden” hoşlanmadığının, sınıfsal olarak nerede durduğunun en büyük göstergesidir. Boğaziçi Üniversite gibi sadece Türkiye’nin değil Avrupa ve dünyada da iyi bir üniversite olarak kabul gören bir okuldan mezun olduğuna vurgu yapmamasının sebebi de herhalde budur.

Onun kendiliğinden gelen doğal bir “merakı” vardı. Bilgiye açlıktan da öte sanki bilginin nereden geldiğini öğrenmeye, kaynağını bulmaya çabalıyordu. İlginç bir şekilde okuldaki 6-7. sınıflardaki çocuklarla çok iyi anlaşırdı, onlara önem verirdi. Sadeliğe ve yalın gerçeğe önem verirdi.Propaganda ve ağdalı sözlerle Nejat’ı etkileyemezdiniz. Clauberg ve işgal süreci belki de Nejat’ın bir eylemi örgütleme, yönlendirme açısından ilk tecrübesiydi…

Bizler Duisburglu Nejat’ı böyle tanıdık, böyle yaşadık. O dönem Duisburg’da Nejat ile birlikte ekmeğini suyunu paylamış arkadaşlarının bazıları Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda hala mücadele etmekte, kimi TC zindanlarında mahpus, kimi Rojava’da DAİŞ çetelerine karşı savaştı/savaşta hala… Kimileri ise yaşadıkları alanlarda mücadelenin içinde devam etmektedirler.

Nejat’ı hiç tanımamış ama aynı sokaklarda slogan atmış, polisten cop yemiş gençler yetişti burada. Duisburglu Ivana Hoffmann’ımız, aynı heyecanla ve özlemle ölümsüzleşti Rojava’da…

Selam olsun.

Nejat düştü, fakat anıları ve idealleri Partizan yüreklerde yaşayacak, yaşatacağız. Onu tanımış olmamız bizleri onurlandırıyor, gururlandırıyor.

Şan ve şeref olsun…

(Duisburg’dan Arkadaşları)

 

paramaz kizilbas uzerine2 1

“2. Resim Almanya’da 2002 yılında yayımlanan Neue Demokratische Jugend – Yeni Demokratik Gençlik dergisinde Suphi Nejat Ağırnaslı ile yapılan röportaj”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu