GüncelManşet

(Irak Kürdistanı izlenimleri-3) Irak tahtarevalisinde son durum

IŞİD’in, Musul ve çevresindeki birçok bölgeyi kurşun sıkmadan ele geçirdiği 10 Haziran’dan bugüne dek geçen süre içerisinde, Irak bütününde çok önemli değişim ve gelişmeler yaşandı. Bu değişim ve gelişmelerin neler olduğuna kısaca değinmekte yarar var.

Birincisi; Merkezi Bağdat Hükümeti cephesinde yaşanan gelişmelerdir. N. El Maliki’nin başında bulunduğu Bağdat yönetimi, uzun bir süredir ülkeyi yönetememe yönlü bir kriz içerisinde bocalamaktaydı. İçte, Sünni Arapların (kısmen de Şiilerin) oluşturulan mevcut statüye ve izlenen politikalara karşı hoşnutsuzluk duymaları sonucu giderek tepkilerini yükseltmeleri; Kerkük vb. “tartışmalı” bölgeler ve enerji kaynakları gelirleri üzerinde IKBY ile yaşanan çelişki ve çatışmaların yanı sıra, IŞİD’in giderek etkin bir güç olarak öne çıkması ve Bağdat’ı zorlayan rolü vb. faktörleri sıralayabiliriz.

İkincisi; dış politikada yaşanan çelişki ve çatışmalardır. N. El Maliki’nin Suriye konusunda izlediği politikalar ve İran ile geliştirdiği ilişkiler bağlamında, Suudi-Arabistan ve özellikle Türkiye ile (T. Haşim’i ve Suriye konusunda) yaşanan çelişkilerin yanı sıra, ABD ve diğer emperyalist devletlerin, bölge üzerinde uygulamaya çalıştığı emperyalist çıkarlar üzerine kurulu politikalara yeterli uyum sağlayamayarak yıpranması söz konusu oldu. Bu durum ABD nezdinde, -yeni bir hükümet dizaynı ihtiyacını da karşılayacak biçimde düğmeye basılarak, (IŞİD’in harekete geçirilerek ya da ilerlemesi önünde hiç bir engel koymayarak), Irak’ta N. El Maliki Hükümeti son buldu.

ABD’nin destek ve onayı ile Şii lider Haydar El Abadi yönetiminde kurulan yeni hükümet, içte Sünni ve Kürtlerin de desteğini alarak parlamentodan güvenoyu aldı. Yeni kurulan kabinede 17 bakanlık Şiilere, 7 bakanlık Sünnilere, 4 bakanlık Kürtlere ve 1 koltuğun da azınlıklara verildiği açıklansa da, El Abadi Hükümetinin ülkenin kapsamlı sorunlarına “çözüm” bulma yönünde nasıl bir irade ortaya koyacağını önümüzdeki dönem gösterecektir.

Lakin, daha şimdiden IKBY adına eski Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin; “Yeni kurulan hükümete kendini göstermesi için üç ay fırsat tanıdıklarını” söyleyerek, “bu süre içerisinde bütçe kesintisi, petrol ihracı, tartışmalı bölgelerle ilgili anayasanın 140. maddesinin uygulanması ve Peşmerge güçlerine gerekli askeri yardımın yapılması konularında Bağdat’taki hükümetin nasıl bir tutum sergileyeceğini izleyeceğiz. Eğer bu saydıklarımız olmazsa hiçbir hükümetin teşkilinde yer almayacağız” biçiminde ifade etmesi, önümüzdeki döneme dair yaşanan çelişki ve çatışmaların hangi yönde ilerleyeceğine ilişkin belli veriler sunmaktadır.

ABD Başkanı B. Obama’nın yeni Başbakan H. El Abadi’yi tebrik etmesi ve peşi sıra Dışişleri Bakanı J. Kerry’in; “Bugün artık Irak’ın birlik içinde ve kapsayıcı bir hükümeti bulunduğunu, şimdi de Iraklı liderlerin, bu yeni hükümetin kurulmasını sağlayan aynı vizyon ve amaçla halklarını yönetmesi gerektiğini” söylerken; H. El Abadi’nin de “ortak düşmana karşı savaşta Irak’ın kapasitesini artırmak için Irak’taki tüm toplumların yanı sıra bölgesel ve uluslararası partnerlerle çalışma” taahhüdünde bulunan açıklamalarına bakılınca, önümüzdeki dönem emperyalizm tarafından kendisine biçilen “uşak” rolünü, memnuniyetle yerine getirecek nitelikte olduğu görülmektedir.

 

Statükocu KDP’yi zorlayan PKK hamlesi

İlk başta Şengal bölgesinde ve sonrasında Maxmur alanında IŞİD saldırılarının önüne set çeken YPG ve PKK gerilla güçlerinin, bu direniş hamlesinin ortaya çıkardığı sonuçlara ve yıllardır Irak Kürdistanı’nda kurulu statükocu taşları sarsan niteliğine değinmek gerekiyor.

Hatırlanacağı gibi, IŞİD’in 10 Haziran’da Musul’u işgal etmesine paralel, Murat Karayılan tarafından Irak Kürdistanı yönetimine; IŞİD tehdidine karşılık Şengal ve Kerkük’ün savunulması gerektiğini, kendilerinin de bu alanların savunulmasında yer alabilecekleri vb. yönlü çağrı yapmıştı.

Kürdistan yönetimi ise, her türlü tedbiri aldıklarını, buraları kendilerinin savunduğunu ve ihtiyaçlarının olmadığını vb. söyleyerek olumsuz yanıt vermişti. Bu olumsuz yanıta rağmen süreci doğru okuyarak öngörülü davranan gerilla önderliği boş durmamış, KDP denetimindeki Şengal’e bir gerilla birimini göndererek bazı pratik adımlar atmıştı. (Ki, Ezidilerin büyük bölümünün IŞİD vahşetinden kurtularak Şengal dağına sığınmasında ve IŞİD’in Ezidi katliamını engellemede, ilk müdahaleyi yaparak direniş sergileyen bu gerilla biriminin tayin edici rolü, sonradan birçok medya kuruluşu tarafından aktarıldı.)

IŞİD’in Kürdistan topraklarına, 2 Ağustos’ta başlattığı saldırı dalgasıyla önce Şengal bölgesini, 6 Agustos’ta ise, Maxmur kasabasını ele geçirmesi üzerine, YPG güçlerinin Şengal’e, PKK gerilla güçlerinin ise, iki alana da ulaşarak karşı koyması sonucu, İD saldırısı durdurulmuştu. Maxmur alanından kaçan peşmerge güçlerinin yeniden alana dönmesine paralel, PKK’nin “güçlerin birlikte hareket edeceği ortak bir komutanlık çatısı altında alanın savunulması” yönlü önerisinin, peşmerge cephesinde (bir anlam da mecburiyetten) kabul görmesi üzerine oluşturulan “Kürdistan Direniş Güçleri” karşı saldırıya geçerek, 10 Ağustos’ta Maxmur ve çevresini yeniden kontrol altına almasının peşi sıra, Kerkük, Duhok ve Zaxo alanlarına da PKK gerilla güçleri aktarılarak, olası IŞİD saldırılarına karşılık alanları savunma pozisyonuna geçildi.

KDP önderliğini telaşa düşüren önemli nedenlerden birisi; beklemedikleri IŞİD saldırıları iken, bir diğeri ise, gerilla güçlerinin Irak Kürdistanı şehirlerine yayılması ve kitlelerin bir kesiminin bundan hoşnut olması durumudur.

Gerillanın Irak Kürdistanı şehirlerine yayılması üzerine, ilk IŞİD saldırılarının şokunu üzerinden atan Barzani yönetimi, bu kez de gerillanın, kendi “egemen”lik alanında yayılmasının telaş ve tedirginliğini yaşamaya başlamıştır. Gelişen bu fili durum karşısında KDP’yi (Keza, gerillanın konumlandığı alanların büyük bölümünün KDP denetimindeki alanlar olması ve sessiz kitlenin sempatisini kazanması,) gerillanın yaydığı olumlu havayı etkisizleştirecek ve peşmergenin kaybedilen itibarını yeniden sağlayacak adımları atma arayışlarına da yöneltmiştir.

Bunun sonucu olarak birincisi; bazı KDP yetkililerinin medya aracılığıyla “onlar geldiler yardım ettiler. Teşekkür ederiz. Ama şimdi çekilsinler, gitsinler, kalıcı mı olacaklar, bu durumu kabul etmeyiz” vs. tarzında peş, peşe röportaj ve açıklamaların yapılması, kendi denetimlerindeki televizyon kanallarında (özellikle Rudaw Tv) ABD’nin Şengal’e yardımını “PKK’nin engellediğini” (!), Şengal-Rojava koridorunu “YPG’nin değil, peşmergenin açtığı” (!) vb. tarzda haberlerin yayınlanması, eskiden gerilla saflarında yer almış bazı kişilerle (örneğin; Basnews Haber’in Partiya Welatparêzên Demokrat -PWD- Lideri Nizamettin Taş -Botan- ile yaptığı röportaj) PKK’yi karalama ve etkisizleştirmeye dönük çeşitli röportajlar yaparak servis etmelerinin arka planında yatan neden; Irak Kürdistanı’nda gerillanın yayılan etkisini kırmaya dönük girişimler olduğu görülmektedir.

İkincisi; Mesut Barzani’nin “peşmerge’ye tüm cephelerde saldırı emri verdim” açıklamasına rağmen, Peşmerge’nin de içinde yer aldığı “Kürdistan Direniş Güçleri”nin konumlandığı (Şengal, Maxmur, Kerkük vb.) bölgeler de değil de; ABD’nin hava desteğiyle ve sadece kendi peşmerge güçleriyle ve KDP’nin neredeyse “alakası”nın olmadığı Musul barajına yönelerek, İD’in elinden geri almasının esas nedeni; yukarıda vurgulamaya çalıştığımız, peşmerge de yaşanan kırılmayı düzeltmek ve kaybolmaya başlayan itibarını yeniden tesis etmek için, “ihtiyaç duyulan zaferi” gerçekleştirmenin bir sonucu olarak ortaya çıktığı görülmektedir.

Tüm bu gelişmelere karşılık PKK cephesinde ise; güçlerin birleşerek ortak hareket etmesi ve ulusal birliği oluşturma konusunda “katır inadı”ndan daha öte bir tutum takınan KDP’yi de dahil etme yönündeki ısrarlı duruş ve çabalarına paralel; İD’e karşı ortak savunmayı ve ulusal birliği ön planda tutan çeşitli görüşmeler ve açıklamalar da bulunulması kayda değerdir.

Ki Cemil Bayık’ın “gerillanın girdiği alanlarda kalıcı olmayı düşünmediklerini ve İD tehdidi ortadan kalkınca gerillanın çekileceği” yönlü ve bir anlamda KDP’nin kaygılarını gidermeye dönük açıklamaları; İmralı-Kandil-Hewler arası yapılan yoğun görüşmeler vb. tüm bu gelişmeler neticesinde, -gelinen aşamada-, Irak Kürdistanı’ndaki KDP, YNK ve PKK güçlerinin, -kendi aralarında yaşadıkları çeşitli ağır sorunların varlığına rağmen-, şimdilik bu sorunları “bekleterek”, öncelikli olarak güçlerin birlikte hareket edip, IŞİD saldırılarının durdurulması ve Kürdistan topraklarından çıkarılmasında anlaştıklarını söyleyebiliriz.

 

Son Söz

Irak Kürdistanı yeni bir yüzyıla uyanıyor. Bu yeni yüzyılın Kürt ulusunun yararına olup olamayacağını ise zaman gösterecek. Kürtler bugüne kadar, -deyim yerindeyse tarihte hiç olmadığı kadar-, böylesine bir fırsat yakalamış durumdalar. Bu fırsatı değerlendirip değerlendiremeyecekleri, ulusal önderliklerinin basiretine kalmış bir durum. Görünen özellikle T. Kürdistanı Kürt Ulusal Hareketi açısından gayet olumlu bir süreç yaşandığı, yeni yeni mevzilere kazanıldığıdır.

Atılan bu adımların bir bütün olarak Kürt ulusunun kaderini belirleyeceği açıkken, Kürt halkının geleceği yönünde belirsizlikler ise varlığını koruyor. Bir yanda Irak Kürdistanı’nda petrol gelirlerine dayanarak zenginleşen üst sınıflar, diğer yanda ise Ezidi Kürtlerin yaşadığı katliam ve göç, diğer yanda S. Kürdistanı’nda yaşanan saldırılar ve ulusal bir direniş. T. Kürdistanı’nda ise “çözüm süreci” adı altında yürütülen çalışmalar… Tüm bunların Kürt ulusuna ve Kürt halkına neler getireceğini ve neler götüreceğini zaman gösterecek…

 

(Bir Partizan)

(Bitti)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu