Makaleler

Kongrenin içindeki kurt: FİTNE!

AKP 5. Kongresini 12 Eylül’de gerçekleştirdi. Kongreye Ahmet Davutoğlu tek aday olarak katıldı ve genel başkanlığını devam ettirdi. Kongre, genel seçimler öncesi merkezi kadronun oluşması açısından oldukça önemliydi. Yine Kürt ulusal mücadelesine karşı sürdürülen ve sürekli tırmandırılan saldırganlık ikliminde bir nevi “savaş kongresi” olarak da algılanmaktadır.

Kongrenin politik anlamda özel olarak sunduğu ve bir değişikliğe neden olacak özelliği yoktur. Ki heyecan yaratan, beklenti oluşturan bir kongre özelliği de yok. AKP kongreleri “çözüm süreciyle”, “demokratikleşmeyle”, “yeni açılım hamleleriyle”, dış politikadaki iddialı söylemleriyle vs. kendini tartıştırır, üstleneceği yeni politik rolleri gündemleştirirdi. Her ne kadar bu tartışmalar oyalama, bir parmak bal çalma kabilinde de olsa bir gündem ve toplumsal beklenti oluşturan özelliklere sahipti. Kongreler gündeme esasta politik ağırlıklı tartışmalarla girer ve buradan söylem ve yönelim bazında ne çıkacağına bakılırdı.

Hava bozulmuş, çürüme kokusu ortalığı sarmış!

Bugün AKP kongresi bu havasını ve yarattığı iklimi tümüyle kaybetmiştir. Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi bir süredir AKP’nin Kürt politikası ve diğer toplumsal sorunlar bağlamındaki konumuna işaret edip, yalvar yakar olarak aman “AK parti kendi hikayesini tüketmesin” uyarıları yapmaktaydı. Bu söylemin laf ola beri gele kabilinden söylenmediği, kulisten sızan bilgilerle şekillendiği açıktır. Bunun bir karşılığı vardır. Bu kongre AKP’nin ne tür sorunlarla boğuştuğunu, geldiği noktanın neresi olduğunu daha iyi anlamak için bir veri olarak değerlendirilebilir.

AKP kongresi bugün R. T. Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu arasında MKYK’nın oluşturulmasında yaşanan sorunlarla gündemdedir. Erdoğan en küçük sorunda dahi basına açık bir şekilde tehditler savurmakta, her an atadığı gibi görevden alabileceği mesajı vermektedir. Son kongrede de Binali Yıldırım’ı, Davutoğlu’na karşı açık bir sopa olarak gösterme ihtiyacı duymuştur.

Ancak R. T. Erdoğan’ın AKP ve Davutoğlu üzerinde egemenliğini ve gölgesini hissettirme meselesinin ötesindedir yaşanan sorunlar. Erdoğan’ın hem cumhurbaşkanı hem de AKP genel başkanı gibi davranmasıdır. Bu bağlamda anayasal çerçeveyi aşmış, bağlı olduğu yasa ve kuralların varlığını yok sayan ilişki ve hukukun yaratılmasıdır. Bu durum sadece siyasal rejimde bir kriz değil, AKP içinde de krizin büyümesi ve olgunlaşması anlamına gelmektedir. Fiilen olan durumla yasalar arasındaki açık çelişkiler ve ikisi arasında makasın açılmasını sağlayan pratikler açık bir kriz halidir. Türk egemenleri bu siyasal krizin tam göbeğindeyken, AKP’de bu daha fazladır. Ancak sistemin krizi daha açık kendini gösterirken, AKP içindeki kriz daha örtülü ve kapalı devre haldedir.

AKP kendi iç krizini bütünlüklü çıkarlarından kaynaklı ve kaybedecekleri şeyin büyüklüğünden dolayı şimdilik yönetme beceresi göstermektedir. Ama günbegün ve politik-ekonomik-toplumsal gelişmelere paralel olarak bunu yönetmek daha fazla zorlaşmaktadır.

Kaybedilen politik rol, değişen konumlanış!

AKP geldiğimiz noktada büyük oranda politik rolünü kaybetmiştir. Özellikle başta Kürt meselesi, dış politika ve Ortadoğu, belli toplumsal kesimlerle ilişkilenme düzeyi ile biriktirdiği öfke ve düşmanlıkla bu politik rol aşınmıştır. Ancak hala ekonomide, ülkeye sıcak para çekme olanaklarıyla, belli bir toplumsal kesimin güçlü temsiliyet özelliğiyle, yıllara yayılmış yönetme alışkanlığı ve kabiliyetiyle, sermaye ve bürokrasi içinde yarattığı temsil gücüyle hala Türk egemen sınıfları ve emperyalistler açısından çabuk vazgeçilemeyecek yanları vardır.

Bu bağlamda AKP hala güçlü, kolay vazgeçilemeyecek yanları olan ama sürekli irtifa kaybeden süreç içindedir. Kaybettiği irtifanın politik muhtevası küçümsenecek düzeyde değildir. Kongresinin artık politik yönelim ve yeni bir umut üreterek satamayacak düzeye gelmesi bunun somut göstergesidir. Toplumsal gerginliği ve çatışmayı iktidar çıkarları için kaşıyan, büyüten ve pratiğe geçiren yarı-militarist bir partiye doğru evrilmektedir. Özellikle HDP’ye yönelik son linç girişimlerinde devlet güçlerinin klasik yönlendirmesinde AKP örgütleri ağırlıklı olarak sivil ayağı oluşturmuştur. Bu noktada MHP’den bir adım daha öne çıkmıştır.

Aynı yöntemi egemen sınıflar arasındaki klik çatışmasında da milletvekili desteğiyle uygulamıştır. Aydın Doğan grubuna yönelik saldırgan ve sindirmeye yönelik propaganda, 6 ve 8 Eylül tarihinde Hürriyet binası basılarak filli saldırıya dönüştürülmüştür. Bu tutum AKP’nin ve özellikle R. T. Erdoğan’ın ne kadar köşeye sıkıştığının, gözünü ne kadar kararttığının açık göstergeleridir. Örgütlenmeleri militarize olan faşist bir partinin politik rolünde ciddi bir daralmadan bahsetmek mümkündür. Türk egemen sınıflarının faşist siyasi yapısı ve siyasi partiler kültürü yönetmede iddialı olan partinin örgütlerine militarizm rolü biçmez. Ancak AKP yaygın ve büyük bir siyasi parti olmasına rağmen son süreçte, özellikle Gezi’den sonra, örgütünü militarize ederek sokaklara salma ihtiyacı duymuştur. Bu durum daralan siyasi ufkunu ve politik rolünü kaybetmesinin bir sonucudur. 

AKP içinde kazanların kaynadığına işaret eden başka durumlar da vardır. Bu kongrede Bülent Arınç, Ali Babacan gibi ağır topların görev almamayı tercih etmesi, Davutoğlu’nun açık çağrısına rağmen Abdullah Gül’ün kongreye katılmamış olması gibi göze batan açık mesajlar da verilmiştir. Yine içerde henüz kamuoyuna yansımamış kimi tartışmaların ve sorunların varlığını AKP’nin yayın organlarındaki köşe yazarlarından sezmek mümkündür. Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, 11 Eylül tarihli “İşte biz sadece buna direnemeyiz” başlıklı yazısında kendilerinin direnemeyeceği ve kaybettirecek yegane şeyi “fitne” olarak tanımlamaktadır. “Gezi’ye, içerden gelen 17-25 Aralık darbesine ve teröre” direndiklerini ama kendilerinin kendilerine karşı dönen bir silah olmasına direnemeyeceklerini ifade etmektedir. Bunun adına da fitne demektedir. Kendi cenahını “yüzyıl daha kaybederiz, kazandıklarımızı kaybederiz” diyerek açık bir dille uyarmaktadır.

Bülent Arınç 11 Eylül’de Habertürk televizyonuna yine fitneden, gıybetten şikayet ederken, diğer yandan partiye yeni katılanların kendilerinden daha fazla değer gördüğünü bu kez ağlamadan anlatmayı başarabildi. Bugün gelinen noktayı ise oldukça özlü biçimde ifade etti: “Artık biz değil ben ruhu var.” AKP içinde memnuniyetsiz olanlar şimdilik R. T. Erdoğan’ı Bülent Arınç’ın da ifade ettiği gibi “kader” görüyor. Ama biliyoruz ki çıkarlar, politik hesaplar belirginleştiği ve artık ayrışmaya başladığı noktada inançlar değil ihtiyaçlar ve gerçekler konuşmaya başlar. AKP içinde şimdilik “kaderine” razı gelenler yarın bundan kurtulmanın da bir “kader” olduğunu söyleyeceklerdir.

AKP içinde “kendi hikayesini tüketme”, “fitne uyarıları”, “biz değil ben ruhu” vurguları ateş olmayan yerden duman çıkmaz sözünün ötesine geçmiş söylemlerdir. Gülen Cemaati’yle gerçekleşen kapışma ile birlikte başlayan çözülme ve iniş süreci, yeni çatlak ve farklılaşmalarla olgunlaşmaktadır. Her ne kadar Erdoğan gibi birleştirici bir gücün ve kaybedeceklerinin büyüklüğünün korkusu ayrışma ve çatlakları, saflaşma ve bölünmeleri belirgin hatlarla ortaya sermemiş olsa da farklılaşma ve memnuniyetsizliğin günbegün arttığını görmek mümkündür. Gelişmelerin hızı ve seyri bunu besleyen, buna ivme katan özelliklere de sahiptir.

5. Kongre öncesi ve kongredeki iklim AKP içinde huzur ve iddianın zayıfladığı, kollama ve gözleme döneminin sürece karakterini verdiğini göstermektedir. Politik rolünü kaybetme hali kongrenin gündemleşme biçimi, vaatlerin ciddiye alınmayacak derecede tartışılmaz oluşundan anlaşılmaktadır. Yine eli kolu bağlanmış, yetkileri alınmış, hadım edilmiş bir genel başkan önderliğinde teşkilatın ve kadronun motivasyonu daha yapay ve görev savma kabilinde olmaktadır. Bu heyecansızlık aynı zamanda iddianın zayıflaması, iç sorunların güçlü bir şekilde yaşanıyor olmasından kaynaklanmaktadır.

AKP kongresi, örgütlenme öncesindeki tartışmalarla, kongreye damga vuran siyasi-ekonomik istikrarsızlık havasıyla, parti yönetiminin dizayn edilme biçimiyle esasta güçlü bir birliği sağlama değil yeni çatlakları, memnuniyetsiz ve huzursuz ortamı, parti içi liderlik çatışmasını olgunlaştırarak çıkan bir kongre olmuştur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu