GüncelMakaleler

MAKALE | Erdoğan Ağababası Trump’tan Taviz Koparamadan Döndü!

Türkiye önemli bir ekonomik pazar olmanın yanında, enerji kaynaklarının geçiş güzergahı olması, ABD'nin önemli askeri üssünün (İncilik askeri üssü) Türkiye'de bulunmasından dolayı da Türkiye'den vazgeçmesi beklenemez. ABD'nin AKP iktidarını hedef alması AKP'nin yerine yeni bir işbirlikçi hükümetin başa getirilmesi hamlesi olarak okunabilir. Ancak şu anda AKP, ABD'nin planlarını uygulaması önünde fazlasıyla engel olmadığı için ABD, bir süre daha AKP iktidarıyla 'uyumlu' bir çalışmaya devam edecektir.

Erdoğan-Trump görüşmesi haftalarca ülke gündemini işgal etmişti. Burjuva cephesi bu konuda ikiye ayrılmış; CHP ve kendisine ”demokratım” diyen bir kesim ‘ülkenin onuru ve ABD karşısında dik durulması’ adına, Erdoğan’ın ABD’ye gitmemesini ateşli bir şekilde dile getirirken, AKP ve yandaşı tüm kesimler ise Erdoğan’ın Trump’la ‘mutlaka görüşmesini’ ve  ‘bunun bir fırsata çevrilmesini’ savunarak, Erdoğan’ı adeta ite kaka ABD’ye gönderdiler.

Erdoğan’ın, ABD’ye gitmeden önce Trump’a diklenmesi tamamen iç kamuoyuna yönelik bir propagandaydı. 1923 yılında kuruluşunu ilan eden Türkiye Cumhuriyeti, 96 yıldır emperyalistlerin yarı-sömürgesi bir ülkedir. Emperyalistler 96 yıldır ekonomik ve siyasi olarak ülkeye yön veriyorlar. Burjuvazinin hangi kanadı iş başına gelirse gelsin, emperyalizmle olan ekonomik ve siyasi bağımlılığı değişmemiştir.

Efendi ve uşak ilişkileri içinde bazen iş başındaki burjuva kanatla efendisi emperyalist  güçle ters düşmesi ilişkinin özünü değiştirmez. 96 yıllık Türkiye ile emperyalistler arasındaki bağımlılık ilişkisinde ters düşülen durumlar olmuştur. 1964 yılında Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesine ABD’nin karşı çıkmasına rağmen İsmet İnönü’nün bunu ‘dinlemeyerek’ Kıbrıs’a savaş uçaklarıyla saldırması, Ecevit’in ABD’nin haşhaş ambargosunu dinlemeyerek haşhaş ekimine izin vermesi, 1974 yılında ABD ve İngiliz emperyalizminin Türkiye’nin Kıbrıs müdahalesine karşı çıkmasına rağmen, Türkiye’nin Kıbrıs’ı işgali ve Suriye iç savaşından bu yana ABD ile Türkiye’nin bu sahada da karşı karşıya gelmesi Türkiye’nin ”dik” durmasına ve ‘bağımsız’ politikalarına bağlanmaya çalışılsa da bunların toplamı Türk egemen sınıflarının efendilerine ‘serzenişten’ öteye geçmeyen durumlardır.

Emperyalizme kafa tutmak, karşı durmak ülkenin tamamen emperyalizmle bağlarının kopartılıp atılmasıdır. Bunu ne Erdoğan ne de mevcut hiçbir egemen güç yapacak durumda değildir. Türkiye’de hali hazırdaki tüm egemen burjuva güçlerin tümü (iktidar ve muhalefetiyle) emperyalistlerin işbirlikçileridir. Her bir gücün, kimisinin Batı ile, kimisinin ABD’ye daha yakın durması durumu değiştirmiyor.

Ülkemiz esas olarak ABD emperyalizmin yarı-sömürgesidir. Siyasal olarak yörüngesinde hareket edilen güç ABD’dir. Ekonomik olarak Batılı emperyalistlerin daha fazla söz sahibi olduğu ülkemizde, bugün de belirleyici güç ABD emperyalizmidir.

AKP’nin ABD ile çelişkiye düştüğü esas konu Suriye iş savaşından bu yana Kürtler olmuştur. ABD, Rusya’nın Suriye’deki etkisini kırmak ve Suriye’de belirleyici bir güç olmayı Kürtler üzerinden yapmaya çalışması Türk hâkim sınıflarını rahatsız etmiştir. Türkiye, başından itibaren ABD’nin yanlarında olacağını ve birlikte Kürtleri ezeceğinin planlarını yaparak hareket etti. Çelişkinin esasını da bu oluşturuyor.

AKP iktidarı bu gelişmelere bağlı olarak, ABD’ye bazı şantajlarda bulunarak kendince politik ataklar yapmaya çalıştı. Rusya’nın 2015 yılında Suriye iç savaşına müdahil olmasından bu yana, dümeni az da olsa Rusya’dan yana kıran Türkiye, ABD Rusya çelişkisinden yararlanmaya çalıştı. S400 alımı ile ABD ve Türkiye arasındaki çelişki iyice su yüzüne çıktı.

Tüm bu tartışmaların gölgesinde Erdoğan, ABD ile arasını düzeltmek için 13 Kasım 2019 tarihinde Trump’un davetini reddetmeyerek görüşmeye gitti.

AKP, MHP ile olan ortaklığını bu ziyarette de unutmadı ve görüşmeye MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Faruk Aksu’da birlikte götürdü.

Görüşme öncesinde basın karşısına çıkan Erdoğan ve Trump, görüşme öncesi gündeme ilişkin ana fikirlerini basın aracılığıyla açıklamış oldular.

Trump basın toplantısında kısa bir açıklama yaptı ve “Suriye’deki ateşkesin iyi gittiğini” söyleyerek sözlerine başladı; “Kürtler de memnun görünüyor” diyerek durdukları yeri dile getirmiş oldu. Trump, Suriye’de “sadece petrolü güvence altına almak için asker bıraktıklarını” söyleyerek, aslında Suriye’den çekilme gibi bir düşüncelerinin olmadığı Erdoğan’ın yüzüne söylemiş oldu. Erdoğan’da, bilinen Suriye politikalarını tekrarlayarak, Suriye’de ‘terörle mücadele’ ettiklerini, ‘YPG’nin bir terör örgütü’ olduğunu tekrar ederek görüşmeye Beyaz Saray’da devam ettiler.

Bir saat 15 dk’lik bir görüşmenin ardından basın karşısına çıkan Erdoğan ve Trump bilinenlerin ötesinde yeni bir şey söylemediler.

Basın toplantısı bir prosedürün yerine getirilmesinden öteye bir işlevi yoktur. Her şeyin açıklanmadığı bu tür basın toplantılarında, esas anlaşmaların perde arkası yapılan görüşmelerde saklı olduğu açıktır.

Basın toplantısında Trump’ın sık sık Erdoğan’a övgüler dizerek, “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile iyi dostuz” ifadelerini kullanması en dikkat çeken konu oldu.

Basın toplantısında ilk sözü alan Trump, görüşmenin konu başlıklarını şu sözlerle açıkladı:

Trump, ”Erdoğan ile çok harika ve verimli bir görüşme” gerçekleştirdiklerini söyledi. ABD Başkanı Trump, Türk ve Amerikalı yetkililerin ”F-35 meselesinin çözümü konusunda yoğun şekilde çalıştıklarını” açıkladı. Trump, Türkiye ve ABD müttefikliğinin ”NATO ve Ortadoğu için çok önemli bir güç olduğunu” vurguladıktan sonra, ”Türkiye’nin mültecilere yönelik 40 milyar, Avrupa’nın ise 3 milyar dolar harcadığını ve IŞİD tutuklularının Avrupa’ya gönderilmesi gerektiğini” dile getirdikten sonra, “Kürtler ile hiçbir sorunumuz yok” şeklinde konuştu.

Erdoğan, ABD’ye gitmeden önce her konuda meydan okuyan tavrını değiştirerek, Trump ve eşi Melania Trump’a ”misafirperverlikleri için teşekkürlerini ileterek” konuşmasına başladı. Erdoğan, diplomatik konuşmasının ötesine geçmeyen açıklamalarında, ”Trump ile gündemlerinde yer alan konulara ilişkin kapsamlı ve samimi görüşmeler gerçekleştirdiklerini” söylese de, Türkiye’nin bilinen görüşlerini tekrar etmenin ötesinde hiç bir konuda somut bir anlaşmadan söz edemedi.

Erdoğan, “Türk-Amerikan ilişkilerinin güçlü ve sağlıklı bir zeminde ilerletilmesi, iş birliğimizin derinleştirilmesi konularında hemfikiriz. Köklü müttefiklik bağımıza uygun bir şekilde ilişkilerimizde yeni bir sayfa açmakta kararlıyız. Sayın Başkan’la milli güvenliğimizi tehdit eden terör oluşumlarıyla mücadele konusunda karşılıklı irademizi teyit ettik. DEAŞ’a karşı ortak mücadelemizin sürdürülmesinin önemine değindik. Bilindiği gibi özellikle Bağdadi’nin ölümünden sonraki süreçte de bizler gerek cezaevlerinden Suriye tarafında kaçmaya çalışan gerek ülkemizde şu anda 2 bin 200 civarında DEAŞ’lı elimizde tutuklu veya mahkumdur,” değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan ABD’nin Türkiye’den vazgeçmemesi gerektiği, ABD’ye bağlı çalışacaklarını da şu sözlerle dile getirdi: “Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgedeki bu amacı gerçekleştirebileceği en güvenilir ortağı Türkiye’dir, öyle olmalıdır. Ülkemiz DEAŞ’la göğüs göğüse mücadele eden ve bu uğurda şehitler veren tek NATO müttefikidir. Bugüne kadar 7 bin 680 yabancı terörist savaşçı yakaladık ve ülkelerine geri gönderdik. DEAŞ’la bağlantılı olabileceğini değerlendirdiğimiz yaklaşık 77 bin kişiye de ülkemize giriş yasağı koyduk. Şu an hapishanelerimizde 40 farklı ülke vatandaşı 1216 DEAŞ mensubu var.” diyerek, ABD’nin bunu yeniden değerlendirmesi gerektiğini dile getirmiş oldu.

Erdoğan, ABD’yı fazlasıyla kızdıran silah alımı konusunda da şu mesajı verdi: “S-400 sistemi ve F-35 programı başta olmak üzere bu alanda karşılaştığımız sınamaların üstesinden ancak diyalogla gelebiliriz. Değerli dostum, Türkiye’nin Patriotlar konusunda maruz kaldığı haksızlıkları Osaka’da bizzat kendileri gayet güzel, açık bir şekilde ifade etmiştir. Sayın Başkan’a şayet istenilen şartlarda teklif verilmesi halinde Patriot satın alabileceğimizi tekrar söyledim ve söylüyorum. Türkiye olarak Amerika Birleşik Devletleri Kongresi’yle de yapıcı bir diyalogla angajmanımızı sürdürmeye hazır olduğumuzu sayın Başkan’la paylaştım.”

Trump, Erdoğan görüşmesinde AKP, kendileri için ‘kırmızı çizgi’ olarak gördükleri ‘Kürtlerle ilişkinizi kesin’ istemini ABD’ye kabul ettiremedi. ABD, çıkarlarına uygun olarak, ‘Kürtlerle ilişkilerini sürdüreceklerini’ bir kez daha dile getirdi. Mazlum Kobane’nin ABD’ye davet edilmesinden vazgeçmediklerini açıklayan Trump, ‘Kürtlerle de, Türklerle de iyi dost’ olduklarını açıklayarak Erdoğan’ın istemini basın toplantısında da ret etti.

ABD açısından en büyük kazanım ise, kapısına kadar gelen Erdoğan’a 100 milyar dolarlık ticaret antlaşması imzalatarak geri göndermesi oldu. Ortak basın toplantısında hem Erdoğan hem de Trump, bunu en önemli gelişme olarak açıkladılar. 100 milyarlık ticaretin, Ermeni Soykırım karar tasarısının Senatodan geçmemesi karşılığı Erdoğan tarafından imzalandığı anlaşılmaktadır.

Erdoğan, Trump görüşmesi öncesinde  Cumhuriyetçi Parti senatörlerinden Lindsey Graham, Tim Scott, Ted Cruz ve toplam 10 Senatörün katıldığı toplantı da, muhtemelen kararlaştırılan Ermeni soykırım karar tasarısının Senatodan geçmeyeceği garantisi üzerine Erdoğan’ın da 100 milyarlık ticaret antlaşmasını imzaladığı anlaşılmaktadır. Nitekim Görüşme heyetinde bulunan  Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham 1915’te yapılan Ermeni soykırımını öngören karar tasarısını Senato’da oylamasını bloka etti.

ABD Temsilciler Meclisi, 29 Ekim günü yaptığı oylamada, 1915’i Ermeni soykırımı olarak tanıyan bir karar tasarısını kabul etmişti. ”ABD Senatosu kurallarına göre, herhangi bir senatör, bir tasarının onaylanmasını talep edebilir. Aynı şekilde kurallara göre, yalnızca bir senatörün kararı ile bu tasarı engellenebilir.” Graham’da, 100 milyarlık ticaret anlaşmasına karşı bu oylamayı bloka ettiği anlaşılmaktadır. Graham, bu konuda yaptığı açıklamada, “Kısa süre önce Türkiye’nin askeri operasyonundan dolayı Suriye’de karşılaştığımız sorunlar hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başkan Trump ile görüştüm. Umarım Türkiye ve Ermenistan bir araya gelebilir ve bu sorunu ele alır. Senatörler tarihi yeniden yazmamalı ve onu olduğundan farklı göstermemeli” değerlendirmesinde bulundu. Graham ayrıca, kararını geçmişe bakarak değil, ”Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğine bakarak aldığını” belirtti.

Sonuç olarak:

Bu görüşme Türkiye’nin beklentilerini karşılamamıştır. ABD, AKP iktidarına karşı aldığı birçok karardan vazgeçmiş değildir. ABD’nin Türkiye’yle yaptığı 100 milyarlık ticaret anlaşması eşyanın tabiatına ters değildir. ABD, stratejik olarak Türkiye’den vazgeçmez. AKP iktidarı ile ABD’nin yaşadığı sorunlar, AKP’nin Trump’a ”kafa tutması”, ABD’nin de bunu hazmedemeyerek Türkiye’den vazgeçeceği anlamına gelmez.

Türkiye, Asya, Avrupa ve Ortadoğu coğrafyasında önemli bir yerde duruyor. Türkiye önemli bir ekonomik pazar olmanın yanında, enerji kaynaklarının geçiş güzergahı olması, ABD’nin önemli askeri üssünün (İncilik askeri üssü) Türkiye’de bulunmasından dolayı da Türkiye’den vazgeçmesi beklenemez. ABD’nin AKP iktidarını hedef alması AKP’nin yerine yeni bir işbirlikçi hükümetin başa getirilmesi hamlesi olarak okunabilir. Ancak şu anda AKP, ABD’nin planlarını uygulaması önünde fazlasıyla engel olmadığı için ABD, bir süre daha AKP iktidarıyla ‘uyumlu’ bir çalışmaya devam edecektir.

Bu görüşmede Erdoğan kendisinin ‘kırmızı çizgisi’ olarak gördüğü hiçbir istemini kabul ettirememiştir. Erdoğan’ın belki de iki kazanımından biri; Ermeni soykırım tasarısının şimdilik Senatodan geçmemesi, ve Trump’un Erdoğan’a gönderdiği mektubun ”geri iade” edilmesi olmuştur.

AKP, bugünden sonra ülke iç kamuoyuna, ABD’ye giderek ”ikinci van munit” dediklerini ve ”dik duruşlarını” devam ettirdiklerini propaganda ederek kamuoyunu yanında tutmaya çalışacaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu