Manşet

Taksim’den Gümüşsuyu’na bir “gezi”

(İzlenim-İstanbul) Dün (4 Haziran) gece ülkemiz tarihi bir dönemin yaşandığı Taksim Gezi Parkı’ndan Beşiktaş’a inen Gümüşsuyu Caddesi’nde “gezi”ye giderken, hem daha önce de defalarca gezdiğim Gümüşsuyu’nun değişen siluetini hem de yine bu civarda yaşayan insanların değişen-dönüşen yanlarını gözlemleme şansı buldum.

Bu gerçeği görme ve gözlemleme, farkındalık elbette ilk bana ait değil… Ülkeyi baskı, sindirme ve korku politikalarıyla yönetmeye çalışanlar da, bu baskıya karşı bedel ödeyenler de bu gerçeği günlerdir deneyimliyorlar.

Kimileri heyecanla, kimileri kroku dolu gözlerle olayların nereye varacağını izliyor, tartışıyor, kavramaya ve müdahale etmeye çalışıyorlar. Yapılan “iş” aynı, ancak nerede durduğunuz ve hangi sınıfın gözlüğünü taktığınız o kadar önemli ki! Tam da bu nokta, sonucu birbirine zıt kılıyor.

 

“Öfke patlaması…”

O gece İnönü Stadyumu’nun o civarda bekleyen on bini aşkın insan, dönemin revaçtaki sloganlarından biri olan “Sık bakalım, sık bakalım; biber gazı sık bakalım! Kaskını çıkar, copunu bırak; delikanlı kim bakalım!” sloganını hep bir ağızdan söylüyorlardı. Tabii tam “taraftar” edasındalardı.

Ancak yine de o öfke patlamasını hissedebiliyordum.

O sırada ilk saldırı gerçekleşti. Ne idüğü belirsiz gazlarla göz gözü görmez hale getirildi, gaz bombaları insanların üzerine üzerine doğrultuldu. Her an birinin ölümüne neden olabilecek bu saldırıya ek olarak plastik mermiler ve oldukça yüksek volümlü ses bombaları da kullanıldı.

Utanmasalar sürekli tepemizde gezen helikopterle “savaşçılarını” indirecekler cadde ortasına!

Ardı ardına saldırılar gerçekleştiğinde bile kitle bir süre sonra İnönü’nün oraya kadar iniyordu. Aynı inat ve aynı sloganlarla… Bir de yeni barikatla ekliyorlardı 10’u aşkın barikatın önüne… Hem de imece usülü, sıra girerek…

 

“Bu durumu biz değiştirebiliriz”

Çatışmaların sonuna doğru yeniden meydana çıkarken; zaman zaman İstiklal Marşı’nın sesinin yükseldiği, zaman zaman şoven sloganların atıldığı bu eylemden kendi adıma sonuçlar çıkarmaya çalıştım.

Evet, şu an burada çatışan kitlenin büyük bir çoğunluğu yıllardır bu faşist devletin baskı, asimilasyon ve imha politikalarına maruz kalan Kürt halkına, Ermeni, Süryani, Ezidî ve bilumum çeşitli azınlık ve inançlara karşı devletin etki alanına aldığı kesim. Bizler ve isyan eden ya da etme olasılığı bulunan tüm herkese “terörist”, “bölücü”, “yıkıcı”, “vatan haini” diyen kişiler de bu insanlar büyük ihtimalle…

Hayatları boyunca en coşkulu ve en hüzünlü anlarında dahi (ki bu direniş halinde bile!) kadına ve LGBT bireylere yönelik küfrü elden bırakmayan ve toplumsal cinsiyet zulmünü derinleştirenler de aynı kişiler…

Daha tüm bunlara çok şey eklenebilir, doğru. Ama burada asıl görülmesi gereken tüm bunlara rağmen, bu büyük eylemselliklerin toplumu dönüştürme kabiliyeti…

Tabii yalnızca eylemlerin gücü değil, bizlerin yani sınıf mücadelesinin esas öznelerinin duruşu da bu değiştirebilir. O akşam en derinden hissettiğim ihtiyaç, açıkçası bu oldu. Hele de böylesi tarihi bir ayaklanmada yerini almamak, büyük bir fırsatı geride bırakmak demektir.

 

[widgetkit id=164]

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu