GüncelManşet

(yorum- haber) Ombudsman’dan Gezi İncileri…

 Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsman) Gezi İsyanı sırasında polisin saldırganlığı ile ilgili yapılan 17 başvuruyu değerlendirerek bir rapor hazırladı. Hazırlanan 176 sayfalık raporda devlete 8 öneri getiren kurum;  raporu İçişleri Bakanlığı ve diğer ilgili kurumlara da gönderdi. 

Satır aralarına bakıldığında; devletin hala Gezi’nin etkilerinden duyduğu korkunun sürdüğü ilk göze çarpan noktayı oluştururken; Kamu Baş Denetçisi Nihat Ömeroğlu imzasıyla yayımlanan rapordan Ombudsmanlık kurumunun ne olduğu ve neye hizmet ettiğini de yeniden okumak mümkün.

Konu ile ilgili tartışmaya geçmeden önce Ombudsman’ın ne olduğu ve ne işe yaradığını da kısaca aktarmakta fayda var.

 Ombudsman; kelime anlamı olarak İsveççe “Aracı İnsan” demek. Tanımlama itibari ile de, kamu yetkililerinin ya da görevlilerinin uygulamalarından doğan haksızlıklara mani olmak ya da böylesi haksızlıklar çerçevesinde yapılacak başvuruları alarak bununla ilgili raporlar hazırlamak. Yani mantık itibari ile devlet ve resmi organları karşısında halktan yana ve pozitif bir konumlanış alanı var. Bu anlamda da demokratik ülkeler açısından değerli bir kurum.

Biraz derine indiğimizde ise esas misyonu ile karşılaşmak ve üstteki masum tanımlamanın pratikteki karşılığını görmek mümkün. Lenin; Troçki’nin söylemlerinde, süslü ifadelerin altındaki olumsuz niteliği değerlendirirken “parlayan her şey altın değildir” der. Bir kurum olarak Ombudsmanlık için de, var olan parıltılı ‘demokrasi’ tariflemesinin altında da parlamayan mat yön; pratikte devleti aklayan, ona akıl veren, toplumsal rızayı ve meşruiyeti yaratarak devletin bekasına çalışan yöndür. 

Bu yanıyla monarşik iktidarların sarayda besledikleri bilginlere benzemektedir. Yani devlete akıl vermek, onun toplumsal baskı ve şiddet uygulamalarını kabul edilebilir düzeye çekmek üzerine kuruludur. Ki zaten Meclis tarafından görevlendirilmektedir. Ülkemizin hâkim faşizm koşulları göz önünde bulunduğunda en ufak ‘demokratik’ söylemin bile bürokrasi kanalları içerisinde eritilmesi ise, bu tabloda beklenen bir sonuçtur.

Kamu denetçiliği Kurumu’nun Gezi ile ilgili raporunda da bu yaklaşımı okumak mümkündür.

Metin büyük oranda üstten bir dille ve zarar gördüğünü ifade eden 17 kişinin haklarını savunmak kaygısı ile değil, devletin teşhir olan saldırgan yüzünü nasıl daha az görünür kılarız kaygısı ile hazırlanmıştır. Büyük oranda polise yönelik  “sınırı aşması”, “ölçülü ve normlara uygun davranmaması” şeklinde geçen eleştirilerin mantık örgüsü de yine aynı noktadan hareketledir.

Rapor kendi kaygılarını da açıkça ifade etmekte, kamu görevlilerinin sınır aşan tavrının yanlışlığını, “yasadışı örgütlere meşruiyet zemini yaratmamak” üzerinden tartışmaktadır. Önerilen yasal değişiklikler de yine aynı kaygıyla ve minimal düzeydedir. resimm

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkında Kanunda değişiklikler yapılması, polis’in gaz vb maddeleri kullanımının tutanakla tespiti, hatalı memurun görevden uzaklaştırılması, polislere ‘kitle psikolojisi ve ikna gücü dersler verilmesi’ gibi öneriler de yine metnin koyduğu kaygı ile bakılırsa “protestoların kitleselleşmesinin önüne geçmek” amaçlıdır. Tartışmayı bu eksende yürütüp bir de bunu demokrasiye hizmet eden bir pratik olarak görmek, nereden bakılırsa bakılsın sıkıntılı bir kafa yapısının ürünü olduğu aşikârdır.

Zaten tek başına raporun kaynağı bile yaklaşımın anti- demokratik tavrına işarettir. Bu gün ülkemizde devletçe belirlenen Baş Ombudsman Eski Yargıtay üyesi olan Nihat Ömeroğlu’dur. Ömeroğlu; Hrant Dink’in 301. maddeden ceza alması sürecinde imzası olanlardan birisidir. Ek olarak Başbakanın sözde “ileri” demokrasi sürecini desteklediğini kamuoyuna açıktan duyuran ve hükümetle de sıkı ilişkileri olan bir devlet yetkilisidir. Yargıtay’a atanma süreci de yine Cemil Çiçek’in Adalet Bakanlığı döneminde gerçekleşmiştir.

Sonuç olarak; Ombudsman tarafından hazırlanan rapor, neresinden bakılırsa bakılsın elle tutulacak bir gram demokratik söylem ve tavır taşımamakta, küçücük bir örselemeyle bile havı dökülmektedir. Raporun niyeti açıkça ortadadır. Milyonların sokak sokak büyüyen öfkesinin bastırılması, halkın özgürlük çığlığının boğulması!

Bu haliyle Kamu Denetçiliği/Ombudsmanlık da her tür demokratik söylemin ötesinde misyonunu yeniden tanımlamaktadır. Devlet pratiklerini milyonların gözünde meşrulaştırmaya yarayan bu tanımlama, Osmanlı’da padişah emri ile fetva veren Şeyhülislamları ve kanun çıkaran Kadıları hatırlatmaktadır bizlere. Zaten Nihat Ömeroğlu’da Meclis’teki yemin konuşmasında “Ombudsmanlık; Osmanlı’daki ‘Kadi-l Kudat (başkadı)’ ile aynı şeydir” diyerek bunu ta başından söylemişti.

Bir ÖG okuru

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu