Emek

“Tek bir taşeron işçisi kalmayana dek…” (Röportaj)

İstanbul: Güvencesiz, esnek ve taşeron çalışma çığ gibi büyümeye devam ediyor. Ancak bu artışa karşın sendikaların taşeron işçileri içindeki çalışması çok yetersiz. Sendikalar hala ağırlıklı olarak kadrolu işçiler içinde örgütlü. Devrimci Sağlık-İş taşeron sağlık işçileri içinde yürüttüğü mücadele ile taşeron işçilerin de örgütlenebileceğini gösterdi. Biz de bunun nasıl yapılabildiğini, taşeronda hemşire olarak çalışan Devrimci Sağlık-İş Mali İşler Daire Başkanı Funda Keleş’le konuştuk.

– Bize biraz sendikanız hakkında bilgi verebilir misiniz?

– Sendikamızın tarihi epey eskilere, ’70’lere dayanıyor. ’80 darbesi ile DİSK kapatılınca sendikamız da kapatılıyor. Yöneticilerimizden üç tanesi uzun yıllar hapis yatmışlar. Sonrasında sendika, Basın-İş, Dev Maden-Sen’le birlikte DİSK’in yeniden kurulması sırasında kurucu sendikalarından birisi olmuştur. O dönemde sağlık alanında çalışan çok fazla işçi yok. Genelde çalışanların büyük çoğunluğu kamu emekçisi-işçisi. O dönemde sendikayı ayakta tutmaya çalışmışlar. Neo-liberal politikaların gelişeceğini öngörerek, Devrimci Sağlık-İş’i yaşatmışlar. ’90’larda örneğin Florence Nightingale direnişi var. Özel hastanelerde örgütlenmeye çalışıyor. Çapa’da sekiz günlük bir grev örgütleniyor, kamu emekçilerinin sendikal hareketinin yarattığı o ortamda. Eşit işe eşit ücret, sendika hakkıyla beraber ortaya çıkmıştır. Başarılı direnişler bunlar, ama bir-iki tane.

Bizim büyüklerimiz, arkadaşlarımız şunu öngörmüşler; taşeron denilen sistem kötü kullanılmaya çok açık, tam bir işçi simsarlığı ve bu artacak. Çıkarılan yasalardan, hastanelere yapılan tebliğlerden, bunun büyük bir mücadele alanı olacağını düşünmüşler ve böyle bir karar almışlar. Bir sürü tepki almışlar; “Taşeron işçi örgütlenir mi?” şeklinde. Taşeron işçileri asgari ücretle, radyoloji alanında daha fazla çalıştırırlardı. Firma gelir, cihazları kurar giderdi. Ancak kısa süre sonra hasta bakıcı, temizlik elemanı ve arkasından meslek sahipleri de taşeronda çalıştırılmaya başlanınca ve bu durum giderek derinleşince bu alanda büyük bir enerji doğdu. 2008’den sonra bu politikaların uygulanmasına yönelik çabalar, hamleler arttıkça hükümetten, devletten, kapitalizmden kaynaklı direnişler hızla artı. Özellikle 2008’den sonra direnişlerin sayısında ciddi bir artış yaşandı. Hastanelerde TTB ve SES’le beraber ortak bir çalışma yürütüyoruz.

– Sağlık alanında çalışma yaşamı nasıl bir görüntü çiziyor, taşeron sağlık işçileri hangi koşullarda çalışıyor?

– Taşeron işçilik ülkemizde neredeyse 20 yıldır aktif olarak var. Ama çok spesifik alanlardaydı yakın zaman kadar. Şişli Etfal’de ya da Okmeydanı’nda taşeron işçilerin yemekhanesi bile ayrıymış. 2000’lerin başında esas uygulamalar görünmeye başlandı. Taşeron işçinin adı yok, firmasının adıyla seslenilirdi. Geçen yıl gerçekleşen Türkiye Büyük Sağlıkçılar Meclisi’nde yapılan sunuma göre, toplamda 600 bin sağlık çalışanı var, kadrolu-taşeron birlikte. Doktorlar da dahil. 130 bini taşeron işçi; geri kalanın bir kısmı 4-A’lı, bir kısmı 4-B’li, bir kısmı bireysel sözleşmeli çalışıyor. Aslında çok parçalı bir alan… Benim gibi bir eski hemşire mesela, 4-A’lıdır. Aynı serviste aynı işi yapan birbirinden çok farklı özlük hakları olan sağlık çalışanları mevcut. İş sağlığı, iş güvenliği alanında sağlık işçilerinin hiçbir şeyi yok. Periyodik sağlık takiplerinin hiçbiri olmuyor. Rutin olarak çekilmesi gereken akciğer filmleri, bulaşıcı hastalık testleri hiçbiri yapılmıyor. Çöpü toplar, çay getirir, hemşirelik yapar, yeri gelir doktorluk yapar. Taşeron işçiler bize geldiğinde şöyle der “biz adam yerine koyulmuyoruz” , “kimse bizi insandan saymıyor. Söylediğimiz hiçbir şeyi hiç kimse kabul etmiyor”… Biz çalışma yaşamımızla ilgili söz ve karar sahibi olmak istiyoruz demek istiyorlar yani.

– Devrimci Sağlık-İş adını sendikal alanda özellikle Balcalı direnişi ile duyurdu…

– Balcalı’daki çalışma çok önemli. Bunlar 2005-2006’ya dayanan çalışmalar. İşten çıkarmalarla ivmesi yükselen bir faaliyet Balcalı. Diyarbakır Dicle’nin ilk süreçlerinde müthiş bir tepki oluyor taşeron işçilerinden. Diyarbakır Bölge Çalışma Müdürlüğü’ne gittik, arkadaşlarımız hastanenin asıl işini yapıyorlar, bu yüzden devletin asıl işçisi, kadrolu işçisi olması gerekir dedik.  Bir günde 600-700 işçinin üye olduğu örgütlenmeler yaratılıyor. Diyarbakır, Adana ve Bursa’yla başlayan bir süreç. İstanbul biraz geç başladı. İlk büyük örgütlenmeler buralarda başladı. Sivas Cumhuriyet, Bolu İzzet Baysal Üniversitesi’nde direnişler yürütüldü. Hükümet bir yasayla buralardaki işçileri 4-B’ye geçirdi, yani memur statüsü verdiler. İstanbul’da 17-18 hastanede örgütlüyüz, ülke genelinde 21 ilde örgütlenmemiz var. Ağrı, Hakkari, Tunceli, Mardin, Antalya, Adana, Samsun’a kadar. En az Karadeniz’de örgütlüyüz. Artvin’de görüşmeler var. Muvazaa tespitinin kesinleşmesi ile birlikte örgütlülük gelişti, birdenbire oldu. İstanbul bundan sonra geldi.

-Toplu sözleşme imzalama yetkiniz var mı?

– Yetkili sendika değiliz. 2009’dan beri istatistik açıklanmıyor. SGK verileri üzerinden bir istatistik açıklamayı düşünüyorlar. Normalde 2009’da açıklanan verilere göre biz yetkinin dört katıyız. İstatistiklerin açıklanmaması bizi bugün için engelliyor. Bu ara kararların imzalanmış olması. DİSK’in de imzası var. O yüzden biz yetki başvurusunda bulunamıyoruz. Onun hazırlıklarını yapıyoruz. Bizim savunduğumuz memur olmak değil. Biz bu hastanelerin işçisiyiz. 4-D işçi kadrosunda bize çıkan karar o. Biz onu istiyoruz, bu kadroyu istiyoruz.

– Siz sendika olarak taşeronlarla değil asıl işveren olarak tanımladığınız başhekimle-hastane yönetimi ile muhatap oluyorsunuz. Bu konuda mevzuat ne diyor?

– Kartal Koşuyolu’na bir sözleşme getirdiler. İşçilerin haklarını gasp edecek şekilde hazırlanıyor. Yıllardır burada çalışmış insanlara iki aylık deneme süresi koyuyorlar. Yasal olarak elini zayıflatmak için. Mahkemede kazanır ama niye mahkemeye gitsin taşeron işçi. Bu süreçlerde müdahale edebiliyoruz. Hastane yönetimi ile görüşerek işçilerle yapılacak sözleşmeye müdahale etme şansımız oluyor. İşçiler sendikamız üyeleri olduğu için her durumda söz söyleme hakkına sahibiz. Gider görüşürüz. Ücret anlamında ya da bildiğimiz TİS anlamında bugün yapamıyoruz. Ama biz bunu fiili olarak yapıyoruz. Bizim istemediğimiz, yararımıza olmayan, hakkımızı gasp eden bir durum söz konusu ise hemen filli meşru bir tavır geliştiriyoruz. İlk zamanlarda başhekimler de mevzuatı bilmiyorlardı. “Taşeron işçi nasıl sendikalı olur? Onlar taşeron firmanın işçisi” sözlerini çok duyduk. Biz taşeron işçilerin asıl işin kendisini yapmakta olduğunu söyledik. Kimi başhekimler sistem böyle, böyle devam edecek tavrını sergiliyor. İşçiye, sendikalara bakış açısına göre değişik tepkiler alıyoruz. Biz hiçbir zaman taşeron firmalarla görüşmedik, görüşmeyiz. Biz biliriz ki sağlık iş kolunda bizim bir işçimiz eksik olursa o hastanede iş yürümez. Bunu anlattığımız zaman işçiler bunu anlıyor. İşçilerin bir isyanları var. Ama sarılacak bir dalları olmamış. Onlarla görüştüğümüzde yapılan işin insan hayatıyla ilgili olduğunu söylüyoruz. Hastane yönetimi sendikalarla görüşmek zorundadır zaten. Okmeydanı’nda başhekim bizimle görüşmek istemedi, işçileri işten çıkardı. Sonra kendisi İl Sağlık Müdürlüğü’nü aradı ve sendikayla görüşmek istedi. Taksim’de benzer bir durum yaşandı.

Yapılanlar İş Kanunu’nun ikinci maddesinde yazan taşeron işçiliği alt işveren yönetmeliğine uymuyor. Orada teknolojik nedenlerle taşeron olabilir,  parça işler olarak verilir. İşçilerin tüm yönetiminden taşeron patronları sorumludur diyor. Ama hastanede böyle bir durum yok ki. Bütün arkadaşlarımızı işe alan,  yönlendiren hastane yönetimi. Sendikalar önce oturup bu işin altyapısını, mevzuatını iyi okuyacaklar, iyi anlayacaklar. Bu şart. Taşeron için teknolojik nedeni olmalıdır, bir süresi olmalıdır ve bu işçiler taşeron firmayla beraber gider, onunla beraber gelir. Ama bizim işkolunda böyle değil. İşçiler 20 yıldır aynı hastanede çalışıyor, 10 tane taşeron değişiyor.

– İşçilerin çalışmalarınıza, çağrılarınıza genel olarak tepkisi nasıl? Sendikalı olduktan sonra işyerinde ne tür değişiklikler görüyorlar?

– Sakarya Karasu Devlet Hastanesi’nde örgütlenme çalışması yürüttüm. Buradan bir deneyimim var. İşçiler gerçekten güvenecek bir sendikacıyı gördükleri zaman hemen üye olmak istiyorlar, katılarak beraber mücadele etmek istiyorlar. Karasu Devlet Hastanesi’nde arkadaşlar burayı aradılar. Adana’nın haberi yeni gelmişti. O zaman her taraftan bize telefon yağıyordu. O süreçte aradılar. Arkadaşlar bizim gelmemiz lazım dedik, hayır dediler gelmenize bile gerek yok, biz sendikalı olacağız. Hastanenin yüzde 90’ı bizim üyemiz şu an. Bize formları gönderin, sendikalı olacağız dediler. Biz kadın ağırlıklı bir sendikayız. Yönetimde üç kadın var. Genel başkanımız kadın. Kadın Örgütlenme Daire Başkanlığı var. Genel sekreterimiz sosyal hizmetlerde bakıcı, ben yönetim kurulu üyesiyim, hemşireyim taşeronda çalışıyorum, Arzu başkan haftada bir gün işyeri hekimliği yapıyor. Örgütlenme daire başkanımız hasta bakıcı taşeronda çalışıyor. İşçiler bunlar bizim derdimizi anlar diyor. Sendika işçinin parasını keser, hiçbir şey yapmaz, patronla anlaşır algısı var. Sendikalara hiç güvenmiyorlar. Aslında işçilerin genel algısı bu. İşten atılırım, bana sahip çıkmaz. Taşeron işçilere yıllardır “siz sendikalı olamazsınız” denilmiş “sizin hakkınız yok” denilmiş. Şimdi böyle hakları olduğunu, bunların alınabildiğini görünce hem kendilerine hem de sendikalara olan güvenleri artıyor. Okmeydanı’nda 45 günlük direnişin ardından işçiler işe geri döndü. Fatma isimli arkadaşın ilk söylediği şey; “bana Fatma hanım dediler” oldu. Bu onun için çok anlamlı bir şey. İsmiyle hitap edilmek bile çok önemli bir işçi için. Bizim artık bir şey yapılacaksa fikrimiz soruluyor. Yıllık izin için bizi çağırıyorlar. Öncesinde yıllık izin de yoktu.

– Hükümetin çalışma yaşamına ilişkin hazırlıkları nedeniyle önümüzdeki günlerde hem sağlık alanında hem de genel anlamda güvencesiz sayısı ciddi biçimde artacak gibi görünüyor.

– Çıkacak olan sendikalar yasası değiştirilmek istenen 4857 Sayılı İş Yasası, Alt İşveren Yönetmeliği’nin değişmesi güvencesizlerin sayısının daha da artacağını gösteriyor. Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla birlikte büyük bir güvencesizleştirme saldırısı var. Faruk Çelik’i dinleyin, çoğunlukla sağlık alanından örnek veriyor. Kamuda çalışan 450 bin taşeron işçi var. Bir işçinin üzerinden 200-250 lira kazanıyor, bu parayı devletten alıyorlar.  Bu alanı iyice piyasaya açtılar, özelleştirdiler. Kamu Hastane Birlikleri yasası çıktı biliyorsunuz. İnsanlar iyileşmek için gittikleri hastaneden buranın para kazanması için hasta olarak çıkacak. Hükümetin açıkladığı programa göre güvencesiz ve taşeron işçilerin sayısı artacaktır. Hastanenin asıl işçisidir diyoruz bugün. Müfettişin tespitinden sonra hiçbir mahkeme bunu bozamıyordu. Ama şimdi alt işveren maddesini değiştireceğim diyor hükümet. Kanunun 2. Maddesini değiştiriyor. Asıl işler de taşerona verilir diyor. Taşeronla muhatap olmak demek onları meşru hale getirmek demektir. Asıl işi taşerona verse bile bizi ilgilendiren yine asıl işverendir.

– 15-16 Haziran’ın 42. yıldönümünde Hava-İş Sendikası’nın direnişi sürüyor. Sendikal hareket bir süredir sınıfa dönük saldırılara yeterince yanıt olamıyor. Taşeron, güvencesiz işçiler çığ gibi büyüyor. Sendikalar neden bu alanda örgütlenmiyor?

– Sendikaların önce krizi fark etmesi gerekiyor. Taşeronda örgütlenmek zordur. Hayatınızdan çok ödün verirsiniz. 24 saatinizi onlara ayırmak zorunda kalırsınız. Taşeron işçisinin çok fazla sorunu vardır. Yıllık iznini alamaz, çalıştığı yerde eziliyordur, pek çok hak gaspına uğruyordur. Aidat veremez sendikaya. Sendikaların çoğu bu yüzden yaklaşmaz taşerona. Taşeronda örgütlenme olduğu zaman işten çıkarma olur, onun bütün davaları üstümüze kalır. Zaten biz bunlardan aylık alamayız. Bunlarla toplu sözleşme yapamayız düşüncesi hâkim. Bu işi yapmak gerçekten zordur. 15-16 Haziran’da yürüyen 100 bin kişilik işçi kitlesi değiliz artık. O zamanda onları yürüten önderler de ya çok az ya da yok. Sendikalar geleneksel sendikal anlayıştan kurtulamadırlar. Gidelim bir fabrikaya, girelim toplu sözleşme yapalım anlayışı var. Ama çalışma yaşamı için bu yeterli değil. İşçilerle sürekli görüşmek, yaşam alanlarına daha fazla girmek gerekiyor. Sendikalar sadece işçiye üç kuruş fazla para kazandıran yerler olmamalı. Sınıfa bilinç taşımalı. Şu an işçilerin arasında büyük bir örgütsüzlük var. Mesela 1 Mayıs’ta en kalabalık kitle, örgütsüz kitleydi. Birçok sendikadan, partiden kalabalıktılar ve bizden hızlı yürüyorlardı. Alandan en son ayrılanlar onlardı.

Hava-İş’in grev silahı elinden alındı. Grev yasağı sendikanın elindeki en büyük silahı almak demektir ve sendikal alanı bitirmek demektir. Aslında bu uzun zamandır konuşuluyordu. Sendikal Güç Birliğini zayıflamak gibi niyetleri var. Hava-İş bu konuda çok göz önünde. Bundan sonra Petrol-İş hedef olabilir. İç dengeleri gözeterek yapıyorlar. Türk-İş hala onlar için önemli bir maşa, hala bir alanları var, bir şeyler yapabiliyorlar.

– Devrimci Sağlık-İş bundan sonra ne yapacak?

– Önce taşeronda kimse başaramaz diye düşündüler. Ama dipten gelen dalga, verilen fiili mücadele bizi bu noktaya getirdi. Biz sendika olarak üyelerimizle çok sık görüşüyoruz. Tüm gelişmelerden haberleri var. Onlar bize soruyor ne yapıyoruz diye? Çoğu zaman onlar bizi iteler. Türk-İş içinde bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Bizim yaptığımız sendikal alanda en ileri örnek. Türkiye’deki tek örnek şu an. Taşeron işçilerin örgütlenebildiğini gösterdik. Şu an toplu sözleşme yapamıyoruz ama fiili olarak haklarımızı alabildiğimizi gösterdik. Bir işçinin sendikasına güvendiği zaman sendikanın da çok hızlı büyüyeceğini gösterdik. 2008’de 2.500 tane üyesi vardı, şu anda 10 bin üyesi var. Herkes çok doğru bir iş yaptığımız söylüyor ama ikinci bir örnek henüz pek yok. Dev Sağlık-İş bundan sonra da bildiğini yapacak; örgütlenmeye devam edecek. Tek bir taşeron işçisi kalmayıncaya kadar, taşeron denen bela ortadan kalkana kadar bu iş devam edecek!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu