Güncel

Ekonomiye “enflasyon ayarı”; Sıkın kemerleri!

TC ekonomisi yine aynı sendromu yaşıyor; istikrarsızlık! Geçen yıl büyüme hızında dünya ikincisi olan TC’de daha bir yıl bile geçmeden ekonomi yere çakıldı. İstikrarsızlık günbegün ortaya çıktı. 2012 yılı ilk 6 ayda büyüme % 3 oranında kaldı. Bütçe 8,5 milyar TL açık verdi. AKP hükümeti tedbir önlemleri açıkladı: ZAM, ZAM, ZAM…

TC ekonomisi, elbette dünya kapitalist sisteminden bağımsız değildir. Emperyalizme bağımlılığın getirdiği yarı-sömürge bir ekonomik yapıya sahip TC. dolayısıyla ekonomideki gelişmelerin temelinde bu ekonomik yapı vardır. Esas olarak eleştiriye konu edilmesi gereken budur. TC ekonomisinin büyümesi ya da küçülmesine dair bir eleştiri ekonomik yapıdan bağımsız ele alındığında, eleştirilen ekonomi yapı değildir. Sadece ekonomik yapının bir sonucu olan büyüme veya küçülmedir. Sadece büyümenin veya küçülmenin ele alındığı bir eleştiride, esas olarak TC’nin yarı-sömürge ekonomisinin doğruluğu savunulmuş olur. Bu nedenle eleştiri kapitalist ekonomik sisteme ve TC’nin yarı-sömürge ekonomik yapısına yöneltilmelidir. TC ekonomisinin son dönemde düşüşe geçmesi, mevcut ekonomik yapısının kaçınılmaz bir sonucudur. Ekonomideki istikrarsızlığın temeli budur.

2012 yılının ilk 6 ayında yaşananlar da bu ekonomik yapının ürünüdür. TC ekonomisi, adına “sıcak para” denilen emperyalist sermayenin giriş-çıkışına uyumlu bir yapıyla şekillendirildi. Ekonominin itici gücü üretim sektörleri (sanayi-tarım vs) değil, azami kâr elde edeceği anda TC ekonomisine akın eden emperyalist sermaye oldu. 2011’de yakalanan % 8,5’luk büyümenin nedeni de buydu.

Şimdi ekonomiden sorumlu simalar “mali dengenin bozulduğu”ndan ve bunun yeniden kurulmasından bahsediyor. Fakat mali dengenin neden bozulduğuna dair bir açıklama yapılmıyor. Emperyalist sermaye çekildi. Üretime dair yatırımlar düştü, kapasite kullanımı yani üretim sektörlerindeki çarkların dönüşü yavaşladı, iç tüketim azaldı, dış pazarlardaki daralmadan ihracat sıkıntıya girdi. Nihayetinde ekonomik çarkları döndüren dinamikler etkisizleşti. Tüm bunların üzerine devlet, daha çok askeri olmak üzere, harcamalarda kısıntı yapmadı. Ulusal hareketle mücadele, Ortadoğu’da kendisine biçilen misyon ve Suriye sorununda oynadığı rol ekseninde bir savaş ekonomisi izledi TC. Yeni silah alımları, güvenlik kapsamında kadrosal yapılanma için personel alımı gibi harcamalarla devlet ürettiğinden fazlasını tüketti. Bu harcama, bütçedeki açığın 8,5 TL’lik ilk kısmından sorumlu.

AKP hükümeti, ürettiğinden fazlasını harcayarak bozduğu mali

dengeyi sağlamak adına bir dizi tedbir açıkladı. Sosyal hizmetlerin (sağlık harcamaları ağırlıklı) ve personel giderlerinin en düşük seviyeye çekilmesi; böylece çalışan personel daha güvencesiz ve esnek çalıştırılacak. Temel tüketim maddelerine (içki, sigara, akaryakıt, doğalgaz, elektrik ve diğerleri) zam; fatura halka kesilecek. KDV oranının % 18’den 19’a çıkarılması; bu 1 puanlık artış 5 milyar TL’lik ek vergi anlamına geliyor. Motorlu Taşıt Vergisinin artırılması; bu vergi yılda iki kez alınıyor zaten.

Belirlenen bu ekonomi politikası hemen uygulamaya kondu. Eylül’ün son haftasında akaryakıt, otomotiv, tapu harcı ve alkollü içkilere zam yapıldı. Ekim ayı başında da doğalgaz ve elektriğe % 9,8 zam yapıldı. Benzin 8 günde iki kez olmak üzere 30 kuruşluk zam yapıldı. Böylece son bir yılda doğalgaza % 48,8; elektriğe % 32.6 zam yapılmış oldu. Benzinin fiyatı % 14.55 oranında artırıldı. Yapılan bu zamlarla toplam 9 milyar TL gelir sağlanacağı hesaplanıyor. Yılsonu bütçe açığı ise 35 milyar TL’ye çıkacağı belirtiliyor. Bu durumda yapılan zamlar, bütçe açığına yama dahi olmayacak.

Bu durumda bugün Yunanistan, İspanya, Portekiz gibi ülkelerin işçi sınıfı ve emekçilerinin birbirini izleyen grev, genel grev, giderek militanlaşma eğilimi gösteren yürüyüşler, mitingler ile karşı karşıya koymaya çalıştıkları işçi çıkarmaları, ücretlerin düşürülmesi, kazanılmış hakların budanması gibi “tasarruf tedbiri” uygulamalarından payımıza düşeni almasak dahi, kesin olarak yeni vergi artırımları ve zamlar açıklanacak. Yeni zamlar gıdadan enerjiye, sigaradan otomobile kapsamı oldukça geniş olacaktır.

Açıklanan ve hemen uygulamaya geçilen ekonomi politikası ne ekonomiyi canlandırmaya dönüktür, ne de üretim sektöründe çarkların işlemesine yöneliktir. Hedef sermayenin kârına dokunmadan, onu zarara uğratmadan, bütçe açığını halkın cebinden kapatmaktır. Böylece, “sıcak para” girişi sağlanacak, emperyalist sermayenin azami kâr için önü açılmış olacak. Ve bu halkın cebinden yapılacaktır. Bunun adına da birileri (Başbakan yardımcısı Ali Babacan) “enflasyon ayarı” diyor. Dalga geçercesine…

Bu “enflasyon ayarı” halkın alım gücünü düşüren ve adı konmayan bir kemer sıkma politikasıdır. Yapılan araştırmalar kemerin yeteri kadar sıkılmış olduğunu gösteriyor. 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı 3 bin TL civarında. Açlık sınırı 950 TL. Asgari ücret açlık sınırının da altında; 940 TL. Recep Tayyip Erdoğan’ın zamlara dair “Yunanistan’a döneriz” korkutması beyhudedir. Halkımız zaten ekonomik kriz içerisinde. Yapılan son zamlarla birlikte üç kişilik bir ailenin aylık doğalgaz faturası 275 TL’ye, elektrik faturası 60 TL’ye çıktığı hesaplanıyor. KDV, ÖTV ve zorunlu tüketim maddelerindeki artışla birlikte üç kişilik bir ailenin aylık yükü 150 TL civarında. Bir aylık toplam masraf 485 TL olduğu belirtiliyor. Tüm bunlara ev kirası, mutfak giderleri, giyim ve diğer harcamalar da eklendiğinde rakam daha da yukarı çıkıyor. Türkiye’de toplam hane halkı gelirinin % 67.8’ini maaş, ücret, yevmiye, emekli, dul, yetim aylığı oluşturuyor. Emekçi, yoksul halkımız geçimini çoğunlukla maaşlarla sağlıyor. Devlet bütçe açığını kapatmak için o kadar zam yaparken maaşlar yerinde sayıyor. Böylesi bir tabloda zam üstüne zam yapmak, bir tedbir politikası değil, emekçi halkın elinde avucunda ne varsa toplamaktır.

Ekonomi politikası olarak emekçi halkımıza dayatılan vergi artırımı, devletin zenginlerden, burjuva patronlardan alamadığı vergiyi de halkın sırtına yıkmaktır. Bu yılın ilk 6 ayında toplanan 182 milyar TL verginin % 70’ini bakkal, manav, doktor, avukat, muhasebeci, çiftçiden toplamıştır. Yani halktan daha fazla vergi toplanmıştır. Sermaye sınıfına neredeyse hiç dokunulmamıştır. Enerji bakanı zamlarla ilgili “kim, neyi kullanıyorsa bedelini ödesin” derken, toplanan vergilere bakıldığında “kim neyi kullanıyorsa” bedeli alın(a)mayanlar oldukça fazla duruyor. Ekonomide dibe vuruşun, sert düşüşün suçlusu halkımızmış gibi tüm fatura ona kesiliyor.

Kapitalist ekonomide devletin görevi sermaye ve onun kârını korumaktır. AKP hükümetinin izlediği tedbir politikası da sermayeyi koruma üzerinedir. Vergi ve zamlar ekonomiyi düzelten değil emekçi halkı yoksulluğa sürükleyen, zengine hiç dokunmayan ve sömürü ile yoksulluğu daha da ağırlaştıracak bir politikadır.

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu