Güncel

EMEK | Amasra Maden Katliamının Sorumlusu AKP-MHP’dir!

"Bugün işçi sınıfı hareketinin ve devrimci, ilerici güçlerin görece zayıflığı Amasra’daki katliamın hak ettiği gibi gündeme gelememesine neden olsa da yaşamını yitiren her madencinin hesabı mutlaka er ya da geç sorulacaktır."

TTK’ya bağlı Bartın-Amasra Müessesesinde yaşanan patlamada 41 işçinin katledilmesinin üzerinden iki hafta geçti. Amasra maden ocağında yaşanan katliam, AKP-MHP iktidarı tarafından alelacele gündemden düşürüldü, düşürülmeye çalışılıyor.

Katliama ilişkin ciddi bir süreç yürütmeyen AKP, aksine olayın üstünü örtmeye niyetli olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu anlamda AKP-MHP iktidarı açısından daha fazla rant ve kâr uğruna işçilerin yaşamını yok sayma bağlamında bir istikrar ve süreklilikten söz etmek mümkün. Bu “meziyetlerin” sadece AKP-MHP iktidarında olduğu da düşünülmemeli. Hükümette hangi parti olursa olsun işleyen bir sömürü ve rant çarkı söz konusu. Koltuğa oturan partilerin farklı olmaları bu işleyişin kimi yönlerine, biçimine ve hızına dair göreli bir değişiklik yaratacaktır.

AKP-MHP iktidarı, komprador Türk burjuvazisinin dizginsiz bir sömürü için yaşama koyduğu yeni çalışma rejimini örgütlemek adına göreve getirilmiştir. AKP ve küçük ortağının siyasi-politik perspektifi ve içinden çıkıp geldikleri gelenek, bu politikaların azgın bir şekilde uygulanması içinde uygun adaylar olduklarını göstermiştir. Nitekim Soma’da resmi açıklamalara göre 301 işçinin katledilmesine ilişkin ciddi bir soruşturma yürütmeden meseleyi kısa sürede bir “vatan-millet ve şehitler” noktasına getiren AKP iktidarının tutumu da bunun bir kanıtı olmuştur. Dün Soma’da katledilen madenciler için “fıtrat” diyen R.T.Erdoğan bugün Amasra’da katledilen madenciler için “biz kader planına inanmış insanlarız” diyerek madenciye ölüm dışında bir hak tanımadığını bir kez daha ortaya koydu.

Bununla yetinmeyen AKP-MHP itifakı, Amasra’daki katliamı araştırma adı altında delillerin yok edilmesi ve sürecin akamete uğratılması adına elinden geleni yapmaktadır.

Billindiği gibi Amasra’da 41 maden işçisinin yaşamını yitirdiği katliama ilişkin kurulacak olan “Amasra Maden Kazası Araştırma Komisyonu”na üye seçimine dair karar Resmi Gazete’de yayımlandı. Karara göre komisyon başkanlığına 2014 yılında 301 madencinin yaşamını yitirdiği Soma Katliamı döneminde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yapan AKP Kayseri Milletvekili Taner Yıldız getirildi. Yıldız, 2009 yılında Bursa’da 19 işçinin ölümüyle sonuçlanan grizu patlamasının ardından madenin kapatılmasını isteyenlere “gülüp geçtiğini” söylemişti.

Yıldız, Soma Katliamı’nın ikinci gününde konuk olduğu bir canlı yayında “Olayı duyunca hiçbir hazırlık yapmadan geldik. Arkadaşlarım soruyor neden iki gündür aynı gömleği giyiyorsun. Ben de durumumuz bu diyorum” sözlerini sarf etmişti. İki gündür gömlek değiştirmemeyi katledilen 301 madencinin canı ile kıyaslayan bir zihniyet Amasradaki katliamı aydınlatmak için görevlendirilmiş durumdadır.

 

Kaza değil, iş cinayeti ve katliam

Yaşanan açık ki bir kaza değil cinayet ve katliamdır. Zira patronlar -ki burada devlet- bu iş kazalarına yönelik koruyucu, etkin ve yeterli bir önlemde bulunmadıkları için iş kazalarında işçilerin yaşamını yitrmesinden doğrudan sorumludur.

Engels’in konuyla ilgili yerinde ifadesiyle “Bir insan, bir başkasına ölüme yol açan bir zarar verdiği zaman buna adam öldürme diyoruz; saldırgan, vereceği zararın öldürücü olduğunu önceden biliyorsa o zaman buna cinayet diyoruz.” (İngitere’de İşçi Sınıfının Durumu)

Patronlar, doğal olmayan bir ölümle, basit ve önlenebilir bir kazadan koruyamayarak işçileri iş kazaları adı altında ölümle karşı karşıya bıraktığı için bu bir cinayettir. Engels’in söylemi ile patronlar, iş kazasında ölen işçileri yaşamın gereklerinden yoksun bıraktığı için yaşanan kasıtlı bir cinayettir. Yeterince koruyucu ve önleyici önlemleri almayan, bunun güvencesini işçilere vermeyen her patron bu cinayetin failidir, öldürülenlerin katilidir. Tuzla havzasında tersane işçilerinin sık sık karşılaştığı ölümcül kazalar, bu türden birer cinayet olup, katilleri bellidir.

Bu cinayetler ve işlendiği yerler sadece madenler ile sınırlı değildir.

İş kazaları en sık kömür madenciliği, dokuma ve gıda maddeleri sanayileri, taş, toprak, kil, kum vs. imalatı, metal endüstrisi, makine imalatı, nakil araçları imalatı, inşaat, nakliyat, toptan ve perakende ticaret faaliyet gruplarında meydana gelmektedir.

İSİG verilerine göre 2002 sonrası yani AKP döneminde 1470 madenci hayatını kaybetti. 1980-2002 arasında madenlerde yaşanan büyük iş cinayetlerini listeleyen İSİG’e göre bu yıllarda 399 işçi hayatını kaybetti. 1941 yılından bu yana meydana gelen tespit edilebilen 3 bin iş cinayetinin bin 989’u son 20 yılda meydana geldi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 1941 yılından bu yana madenlerdeki iş cinayetlerinde -Bartın katliamı hariç- 3 bin işçi yaşamını yitirdi. Verilerde iş cinayetlerinin aradan geçen zaman diliminde iş sağlığı ve güvenliği alanında gelişmelere rağmen aksine ölümlerde ve kaza sayılarında artış olduğu görülüyor.

 

Devletin kusuru ile rant uğruna ölüm

Patlamanın ardından bilirkişi heyetine eşlik eden Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatların paylaştığı ikinci gözlem raporu yaşanan katliamın işçilerin hatasından kaynaklanmadığı, sorumluluğun patrona yani devlete ait olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.

ÇHD’nin raporu, müessese yöneticilerinin “işçi hatası” iddiasının da büyük bir iftira ve sorumluluğu üzerinden atma refleksinin bir izdüşümü olduğunu gösteriyor.

18 ve 19 Ekim tarihlerinde gerçekleşen keşif sırasında müessesede görevli yöneticilerin ocak hakkındaki bilgisine başvurulduğu belirtilen rapordaki “Patlamanın nedeninin özetle; -320 kalın damar kotunda ilerleme sağlamak için yapılan dinamit patlatması sırasında işçi hatasından kaynaklı olduğu ifade edilmiştir. Müessesede görevli mühendislerin keşfin ilerleyen aşamalarında verdikleri; havalandırma değerleri, sensör yerleri ve isimlendirmeleri konusundaki bilgilerin de gerçekle uyuşmadığı görülmüştür. Yanıltıcı bu beyanların bir kısmı keşif esnasında tarafımızca tespit edilerek tutanak altına alınması sağlanmıştır” ifadeleri de bu gerçeğe işaret ediyor.

İddiaların aksine yaşanan katliamın gerçek sorumluları; Enerji Bakanlığı ve MAPEG (Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü), Çalışma Bakanlığı yetkilileri; TTK Yönetim Kurulu Başkanı Kazım Eroğlu, TTK Teftiş Kurulu Başkanı Hayrullah Çakmak, TTK Genel Müdür Yardımcısı, Ercan Gebeş, TTK Genel Müdür Yardımcısı Muharrem Kiraz’dır.

Diğer yandan çıkardığı yasalarla esnek, güvencesiz çalışmayı bir çalışma rejimi haline getiren her türlü iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini, daha fazla kâr ve rant  uğruna sermayenin insafına bırakan AKP-MHP faşist ittifakı, bu ve diğer katliamların gerçek siyasi müsebbipidir.

Kuşkusuz tüm bu yaşananların perde arkasında, varlığını, işçi sınıfı ve emekçilerin azgınca sömürüsü ve onların canı, kanı ve alınteriyle koruyan ve büyüten komprador Türk burjuvazisi vardır.

Bugün işçi sınıfı hareketinin ve devrimci, ilerici güçlerin görece zayıflığı Amasra’daki katliamın hak ettiği gibi gündeme gelememesine neden olsa da yaşamını yitiren her madencinin hesabı mutlaka er ya da geç sorulacaktır.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu