Kadın

YDK 5. Tatil Kampı (2) | “Kadın mücadelesindeki duraksamamızı kırmak adına…”

İkinci gün iki soru hazırlayan kadınlar, bu soruların cevaplarını kağıtlara yazıp bunları okudular ve bu cevaplar üzerinden tartıştılar.

  1. GÜN: “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!”

İkinci gün iki soru hazırlayan kadınlar, bu soruların cevaplarını kağıtlara yazıp bunları okudular ve bu cevaplar üzerinden tartıştılar. Bu sorulardan biri “En etkilendiğiniz, coşku duyduğunuz kadın eylemi hangisidir?” iken bir diğeri de “Bu eylemlerde en çok sevdiğiniz, beğendiğiniz slogan hangisi?” oldu.

Kadınların ilk soruya verdiği cevaplarda sıkça vurgulanan Gezi İsyanı sonrası Onur Yürüyüşleri, 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü, Nevin Yıldırım’ın özsavunması ve Çilem Doğan’ın mahkeme ifadesi olurken; kadınlar Leyla Güven’in açlık grevi eyleminden tutsak kadınların hapishanedeki 8 Mart eylemlerine, toplu taşıma araçlarında bacaklarını açarak oturan erkeklere karşı kadınların eylemlerinden mahallede yaşamlarını zorlaştıran kahvehanelere dönük kadınların işgal eylemlerine dek birçok örnek verdiler.

Sloganlara dair soruya ise en sık verilen cevabın, “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” olması; kadınların toplu katliamlara, OHAL’e ve erkek-devlet şiddetine karşı son dönemde geliştirdiği tavrın simgeleştiği bir slogan olması itibariyle önemliydi. Diğer yandan “Topla saçlarını Rapunzel, deyyus merdivenleri kullansın” sloganını kadınların masallarla güçlendirilmeye çalışılan erkekliğe bir cevap olmasının önemine vurgu yapan kadınlar, “Kadınlar birlikte güçlü”, “Kadın kadındır, çiçek babandır”, “Nerdesin aşkım, burdayım kirve” gibi sloganlar üzerine de tartıştılar.

Sloganlara dair kadınlardan birinin paylaşımı da şu şekilde oldu: “Emine Bulut katledildiğinde Kayseri’de bir çağrı oldu, ‘Kayserili Kadınlar’ imzası ile. O eyleme katıldım ve o eylemde ‘Jin jiyan azadi’ sloganı attık. Normalde bu ve benzeri sloganlar çok duyduğumuz ve sıkça attığımız sloganlar… Ve zamanla bu sloganları atmak da, duymak da mekanikleşmeye başlıyor. Ama o gün, orada, bu sloganı duyup attığımda ‘aslında bu slogan ne kadar değerli ve anlamlıymış’ dedim kendi kendime…”

 

“Bu sokaklar bizim, çekilmiyoruz!”

Kadınların en çok etkilendiklerini söyleyerek paylaştıkları eylemlere dair tartışmalardan başlıklar şu şekilde:

– Gezi İsyanı sonrası Onur Yürüyüşleri: “Bahsedilen dönemi düşündüğümde LGBTİ meselesi ile ilişkimizin belirgin ve görünür olduğu bir dönem olduğunu düşünüyorum. O dönem bu açıdan başlangıç dönemi. Bu tür eylemler kabuğumuzun, yargılarımızın kırılmasına neden oldu. Kendi aramızdaki ahlak meselesini tartışabilir hale getirdi. Kendimizi de sorgulama ve özgürlüğümüzü kazanmaya yarar sağlayan katkılar sağladı bu eylemler. Toplumsal ahlakın bize dayattıklarına karşı kırılmaya ve düşünce dünyamızı temelden etkilemeye başladı bu eylemlerden sonra yaptığımız tartışmalar…”

– OHAL ilanı sonrası ilk 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü: “Bu yürüyüşün olduğu dönem, hem ciddi bir korku halinin olduğu hem de buna vesile olan toplu gözaltılar, toplu tutuklamalar ve toplu katliamların yaşandığı döneme denk geliyor. Her kesime dönük bir saldırı vardı. Bir araya geldiğimizde acaba bir şey olacak mı? Kadınlara saldırı olur mu ve bu saldırganlık hali kadınları evine döndürür mü? 8 Martlar ne olursa olsun kadınların en kitlesel eylem oluyor. Oradaki toplu fotoğraf her seferinde beni çok etkiliyor. Muhalif kesimlerin baskılandığı bir dönemde kadınların sokağa çıkması muazzam.”

“Darbe girişimi sonrasında demokrasi nöbetleri ile sokakların erkekleşme hali vardı. Evet, bu eylemlerde yer alan kadınlar da vardı ama bu toplamda o sokakların erkekleşme halini gerileten değil, bunun bir parçası olan bir şeydi. Kendi açımdan denk geldiğimde bu güruhun arasından geçmeyeyim diye düşünüyordum ve korkuyordum. Kadın eylemleri ile ‘Hayır, bu sokaklar bizim ve bu sokaklardan çekilmiyoruz’ hissiyatı güçlendi.”

“OHAL sonrası tüm kadın eylemleri hepimizi güçlendiren ve heyecanlandıran eylemler oldu. OHAL’e rağmen sokakta ısrar beni çok heyecanlandırıyor. Kadınların bu duruşu çok önemli, onun yanı sıra beni güçlendiriyordu. Hapishanede o gün bir eylem yaparken eşzamanlı olarak kadınların dışarıda eylemde olduğunu bilince bu güç nasıl da artıyor.”

– Mardin’de kadınların kahvelerin sokağa taşarak kaldırım işgal eden erkeklere karşı eylemi: “Kadınların doğrudan yaşamını etkileyen bir soruna karşı yapılan eylemlerin kadınların yaşamını dönüştürmedeki gücüne inanıyorum. Mesela otobüslerde erkeklerin bacaklarını açarak oturma şekline karşı yapılan eylemlere benzeyen şeyler. Onunla ilgili sosyal medyada ve çeşitli etkinlikleri duyduğumda ‘Vay be! Ne güzel de gelmiş kadınların aklına’ demiştim.”

“Aydın’da HDP çalışması yürütürken bir gün ilçelerle birlikte bir toplantı yapmıştık. Bu toplantıda erkeklerin bacaklarını açarak, oldukça rahat bir şekilde oturma halleri biz kadınları rahatsız etmişti. Burada bir karar aldık, iki gün sonraki toplantıda kadınlar olarak ayak ayak üstüne atalım dedik. Malum toplantıda bu tür bir oturma şekli saygısızlık olarak ele alınıyor. O gün toplu olarak ayak ayak üstüne attı kadınlar toplantıda. Erkekler tepki gösterince biz de ‘Eğer erkekler toplantılarda düzgün oturmazsa biz de her seferinde böyle oturacağız’ diye kararımızı açıkladık. Sonrasında erkekler hem böyle oturmaktan vazgeçtiler, hem de her toplantı yeni gelenleri uyardılar. Genç bir erkek arkadaş da bu eylemin ardından bu kişilerin kahvede bile bacaklarını açamaz hale geldiğini anlattı sonradan bize.”

– 6 Mart 2016, Kadıköy’de 8 Mart eylemi ve kadınlara polis saldırısı: “O dönem devletin Kadıköy’ü yasakladığı ve bize alanlar belirlediği bir dönemdi. Buna karşın Kadıköy’de eylem yapma kararı aldı kadınlar ve daha eylem başlamadan polis saldırısı başladı. Bir kadın arkadaşın polisi tokatlaması, gözaltına alınan YDK’lı kadınlara saldırı ve işkence… Tüm bunlara rağmen kadınların hiçbiri geri çekilmedi, Kadıköy’ün her yerinde kadınlar eylem yapmayı sürdürdü. Gözaltına alınanlar gözümüzün önünde alındılar ve bizim müdahale edemememiz beni etkilemişti.”

“2016 özyönetim direnişlerinin yaşandığı bir dönemdi. O dönemde Amed’de 8 Mart eylemleri yapılıyor, bir yandan da Sur’da bombalama sesleri geliyordu. Ben o gün Amed’deydim ve kadın eylemine katılmıştım. Kadıköy’deki saldırı görüntülerini gördüğümde devletin kadınlara nasıl benzer yaklaştığını gördüm. Bombalama ve gözaltı ya da bedenimize dönük saldırılarıyla devlet şiddeti her yerdeydi…”

“O saldırı sırasında ben de oradaydım. O gün eyleme giderken eylemin yasaklandığını öğrendik. Alana gittiğimizde kadınların sesleri geliyordu. Oraya gittiğimizde kadınlar 15 kişi olmasına karşın 8 Mart’ı kutlamaya çabalıyordu. Polis saldırdı, ona karşın kadınlar yine bir araya geliyor ve kutlama yapılıyordu. En son polis yoruldu ve yer göstermek zorunda kaldı. Çok koşturmaca ve geç saat olmasına karşın kadınlar yine kitlesel olarak bir aradaydılar. Güç vericiydi.”

– Çilem Doğan’ın savunması: “Mahkemelerin kadınları ve erkekleri nasıl yargıladığını oldukça somut bir şekilde anlatmıştı. Beni en çok etkileyen yanı Çilem’in hiçbir pişmanlık duymaması… Özsavunmasını kullanmasaydı öldürülecekti!”

– Nevin Yıldırım’ın özsavunması: “Nevin Yıldırım, Çilem Doğan… Bu örneklerden sonra özsavunma diye bir tartışma daha görünür olmaya başladı. Bunlar tekil örnekler olsa bile bu konunun daha geniş tartışılmasına vesile oldu. Bu yönüyle kadın hareketine yön verecek bir tartışmaya da vesile oldu.”

Bu gündemin yoğun bir tartışma ve paylaşıma vesile olması nedeniyle kadınlar, günün ikinci gündemi olan “Kadın Grevi nedir? Biz nasıl ele almalıyız?” başlıklı gündemi yakın zamanlı bir atölye çalışması ile ele alma kararı verdiler. Kadınlar daha sonra toplu bir şekilde Kardeş Türküler’in 1 Eylül vesilesiyle verdiği konsere katılarak halaylar ve horonlarla günü tamamladı.

 GÜN: “Kadın mücadelesindeki duraksamamızı kırmak adına…”

Kadınlar tatil kampının son gününde “Kadın mücadelesi hayatımızın neresinde?”, “Biz kadın mücadelesinin neresindeyiz?” sorularına yanıt aradılar. Kadınların tartışmalarından notlar ise şu şekilde:

“Aslında çocukluğumdan itibaren hayatımın her alanına dokunuyor. Aileden kopuş ve kendi kimliğimin oluşması vb. bunların hepsi aslında kadın mücadelesinin bir parçasıydı aslında ama o zamanlar böyle nitelemiyordum sadece. Yaşamımın tamamında o noktaların yarısını aslında kadın mücadelesi oluşturuyor. Ama ben bir bütün yaşamımda bu mücadeleyi, öğrendiklerimi yansıtabiliyor muyum? Yaşadığım kadar hakkını verebiliyor muyum? Çok öyle değil bence. Kadın mücadelesi yaşamımın her alanına sirayet ediyor belki ama ben bunu toplumsal bir örgütlülük haline getirebiliyor muyum? Bu konuda eksik kalıyorum.”

“Kadın mücadelesi benim hayatımda çok kilit bir noktaydı. Birlikte yürüdüğüm kadınlarla yaşamım çok farklı bir evreye girdi bence. Ne zaman ki bir süre uzaklaşıyorsun bu mücadeleden o zaman erkeklik seni tekrar kuşatmaya başlıyor. Benim açımdan da en başından beri bu mücadele beni güçlendirdi. En küçük bir kadın eylem veya etkinliğinde bile kendimi çok daha güçlü hissederim. Kendi sözümü söyleyebilecek koruma mekanizmalarımı açmadığım özgür bir ortam olarak düşünüyorum bu alanı.”

“Benim açımdan da çok benzer aslında. Küçüklüğümden beri aile içerisinde bir koruma mekanizması vardı bende. Bu baskı ortamından kaçabilmek için bir şeyler yapıyordum, üniversiteyi il dışında kazanmak gibi. Ama kadın mücadelesiyle tanışmamla direnişimi, baskı alanlarından çıkmak için yaptıklarımı vs daha bilinçli yapmaya başladım. Kadın bilinci edindim ve ediniyorum. Benim hayatımda kadın mücadelesinin varlığı çok fazla değişiklik getirdi ve tam olarak hayatımın merkezinde.”

“Olmadığım, bulunamadığım her türlü eylemde büyük bir sızı ve suçluluk hissediyorum. Orada varsam ve haykırarak slogan atıyorsam, işte o zaman özgür hissediyorum. O güç birliğini hissediyorum. İyi ki şimdi de buradayım, olmasam üzülürdüm.”

“Sürekli dayak yiyen, cinsel şiddete uğrayan bir çok kadın var. Biz bu konuda ne yapabiliriz, onlarla nasıl bir bağ geliştiririz ki mücadeleye katabiliriz? Biz şu anda YDK olarak belli bir alana sıkışmışız ve mesela mahallelere gidemiyoruz. Biz buralara nasıl ulaşacağız? Nasıl örgütleyeceğiz oraları, o kadınlara? Bunları tartışmamız ve somutlamamız lazım.”

“Biz daha genişletilmiş bir kadın çalışması için tartışmalar yürütüyorduk aslında. Ama son 2 senedir bir darlaşma ve duraklama içerisindeyiz. Bu kampın da amaçlarından biri bu duraksamayı kırmak aslında ve yöneltilen bu soruların cevaplarını da birlikte tartışalım istedik. Biz özel alanın politik olduğundan bahsediyoruz. Sokağın veya aile içi direnişin birbirinden ayrı olmadığını söylüyoruz, bu bir bütündür.

Bazı durumlarda insanlar bize, biz de kendimize kurtarıcı misyonu biçiyoruz. Biz esasında başta bunu yıkmak istiyoruz. Bunun için de mümkün mertebede kadın dayanışmasını genişletmeliyiz. Bulunduğumuz her yer esasında bizim kadın mücadelesi yürüteceğimiz alanlardır. Temel soru biz bu mücadeleyi hangi yöntemlerle yürüteceğiz dayanışmayı nasıl diri tutacağız?”

Bu ve benzeri sorulara cevap arayan kadınlar, üç günlük tatil kampını değerlendirerek; yeniden bir araya gelme ve kadın özgürlük mücadelesini derinleştirme dilekleri ile çalışmalarını sonlandırdılar.

(Bitti)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu