Makaleler

FRANSIZ SEÇİMLERİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Mayıs ayının ilk günlerinde Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı ve 2. turda yürüyüş hareketinin lideri E. Wacron, Ulusal Cephe partisinin lideri M. Le Pen’ e karşı seçimi kazandı ve El-yesêe sarayının yeni lideri oldu. Ancak şunu söylemek gerekir ki, tarihin neredeyse her döneminde politik açıdan hareketli, politik değişimler açısından da Avrupa’nın motor gücü olan Fransa’daki seçimler (seçim süreci ve sonrası) Avrupa’daki politik atmosferi yansıtması açısından değerlendirmeye değer.

 

İlk olarak seçim sürecinden başlamak gerekir. Aslında seçim sürecinin başlarında ortada Macron diye biri yoktu. Yarışta daha ön planda olması beklenenler faşist Ulusal Cephe Lideri M. Le Pen ve sağcı muhafazakâr cumhuriyetçilerin lideri Fillon idi. Nitekim anketlerde 1. turu ilk 2 sırada tamamlayıp 2. tura kalacak adayları bu 2’li olarak gösteriyordu. Diğer yandan bir önceki seçimde başkan seçilen Sosyalist Parti Lideri Holland, uyguladığı neoliberal politikalarla, yarı sömürge ülkelere dönük tırmandırılan ABD önderliğindeki emperyalist saldırganlığın en önemli ortaklarından olmasıyla, patronların lehine, işçilerin çalışma koşullarını ağırlaştırarak, sosyal-ekonomik haklarını büyük oranda tırpalamasıyla, en sonda cihatçı saldırıların ardından ilan ettiği OHAL’İn bir ucunu sokağa çıkan işçilere, emekçilere, öğrencilere çevirmesi ile ve de OHAL’i uzun süre kaldırmayarak kendi seçmeninin dahi tepkisini çekmiş, seçimi kazanamayacağı ortaya çıkınca aday bile olamamıştı. Sadece adı sosyalist olan, özünde ise Fransız kapitalizminin merkezinde bulunan, sırtını, Fransız tekellerine yaslayarak daha önceki seçimleri Fransız halkının “sosyalizme dönük sempatisi” ile kazanan, ama uyguladığı politikalarda (özelikle geçen yılın yaz aylarında Fransız işçilerini sokağa döken, emek düşmanı çalışma yasası ile) özünde bir burjuva partisi olduğunu gösteren Sosyalist Parti ise seçime daha sol söylemler kullanan Harmon ile girmiş, ancak seçimim başından beri halkın kendilerine dönük öfkesinin de etkisi ile istediği sinerjiyi yakalayamamış ve 1. turda ilk 2’ye girmesi imkânsız görünüyordu. Burada diğer öne çıkan aday ise daha solda durarak emekçilerin önemli bir bölümünü ve solu çevresine toparlayan sol cephenin adayı Melechan oldu. Melechan “AB’den çıkış”, “neoliberal politikalara ve emek düşmanı politikalara son verme”, “halkın sosyal ekonomik koşullarını iyileştirme” gibi vaatleri ile 1. tur seçimleri için önemli bir potansiyel oluşturdu. Ancak seçimin kaderini değiştiren aday Rusya yanlısı söylemler kullanmasının ardından Fillon’un yolsuzluk dosyalarının basına yansıması oldu. Fransız burjuvazisinin Rusya’yla yakınlaşma karşıtı kliğin bu yolsuzlukların basına yansımasında payı olduğu söylenebilir. Bu olayın ardından seçim favorisi sağcı cumhuriyetçilerin adayı Fillon, büyük oy düşüşü yaşadı, hatta seçimden çekilmesi bile tartışıldı.

 

İşte E. Macron’un yıldızı da tam bu dönemde parladı. “Ne sağdan, ne soldan” diyerek merkez olarak adlandırılan Sosyalist Parti ve Fillon’un boşalttığı alana oturan Macron, “bağımsız” olarak katıldığı seçimde bir anda favori konuma yükseldi. Burada Macron’a ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Fransa’nın AB yanlısı tekellerinin büyük desteğini alarak ilerleyen Macron, daha öncede Sosyalist Parti Hükümetinde ekonomik bakanı olarak görev almış bir kişi. Seçim vaatleri de aslında Fransız halkının büyük tepkisini çeken Sosyalist Parti’nin uyguladığı neoliberal politikaların devamı olan Macron, burada özellikle faşizm korkusu yaşayan halkın önemli kesiminin Le Pen sopası karşısında kendisini alternatifsiz hissetmesi ile önemli bir potansiyel yakalamıştı. Tabi bu potansiyelin önemli nedenlerinden biri de neoliberal politikaların devamı yanlısı AB burjuva basınının, tekellerin desteği ile dev propaganda imkânları ile Macron’u “yere göğe sığdıramaması”dır. Aslında halkın büyük tepkisini çektiği bilinen, seçim propaganda da bulunan neoliberal politikalar arka plana atılarak, Macron’un, “gençliğinden”, ne kadar “karizmatik bir lider” olduğundan (!), “M. Le Pen tehlikesini”, faşizmi, durdurabilecek, demokrasi sevdalısı yegâne kişi olduğundan(!) bahsedip durdular.

 

Macron’un gerçek resmi ise, Fransız AB yanlısı tekellerin ve AB tekellerinin büyük burjuvalarının büyük desteği olan, seçim programında ise, işçilerin soyal-ekonomik haklarında büyük kesintiler yapacağı, kamudan işçi çıkaracağı vaatlerinde bulunan, işçi-emekçi düşmanı, kapitalist-emperyalist sömürüyü azgınlaştıracak politikalar vaat eden, diğer yandan, AB “savunma”  ordusu kuruluşunu savunan, Ortadoğu’daki saldırganlıktaki payını arttıracağını ilan ederek, emperyalist saldırganlığa “tam gaz devam” sinyallerini veren, içte de “güvenlik” güçlerini arttıracağını söyleyerek, saldırganlık sinyalleri veren, neoliberalizmin “altın çocuğu(!)” resmidir.

 

Diğer yandan burada artık Avrupa’nın en önemli siyasi aktörlerinden biri haline gelen, faşist ırkçı partilerin Fransız ayağı olan Ulusal Cephe ve onun lideri M. Le Pen’e de ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Fransız tekellerinin, büyük burjuvazisinin en saldırgan kliğinin şuandaki temsilcisi durumunda bulunan Ulusal Cephe, tarihinde ilk defa bir seçime bu kadar büyük bir potansiyelle girdi. Bununda en önemli nedeni halkı soyup soğana çeviren neoliberal politikalara halkın duyduğu öfke gelmekte. Özellikle işçi sınıfının bu öfkesini çok iyi kullanan Le Pen, neoliberalizmin simgelerinden biri haline gelen AB’den çıkış vaadi ile, programında yoksullar için 1-2 vaat koyarak, kendi programının gerçek özünü saklamaya çalışarak, seçimlerin ilk turunda %21 oy almayı başardı. Gerçekte neoliberal politikaların emperyalist-kapitalist sistemde yarattığı krizin derinliğini gören ve sistemi kurtarmanın yolunu içe koparmacı, daha baskıcı sisteme dönmek olarak gören Fransız büyük burjuvazisinin bir kliğinin temsilcisi olan Le Pen burada daha önceki Nazi ya da Musolloni faşistlerinin yaptığı gibi sanki sitem karşıtı gibi kendini göstermeye çalıştı. Oysa faşist partiler emperyalist-kapitalist sistemin en kirli ürünleridir. AB’ye ya da neoliberalizme karşı olmanın nedeni temsil ettiği egemen sınıf kliğinin çıkarının burada olmamasındandır. Zaten vaat ettiği sistemde emperyalist-kapitalist sitemin en baskıcı yöntemlerle sürdürülmesinden başka bir şey değildir. Burada M. Le Pen her ne kadar partisinin kendisinden önceki lideri olan babasından aldığı söylemleri biraz yumuşatıp, “merkez sağ” denen kesime yakınlaşmaya çalıştıysa da, miras aldığı yabancı düşmanlığı ve ırkçılığı aynen devam ettirdi. Diğer faşist partilerin yaptığı gibi, neoliberal sistemin halkın özellikle işçi sınıfının üzerinde yarattığı sosyo-ekonomik tahribatı göçmenlere, mültecilere yöneltmeye çalışarak, aynı sistemden muzdarip insanları hedef tahtasına oturtup, halkın şoven duygularını kabartarak, öfkesini sisteme yöneltmemesi için uğraştı. Burada Ulusal Cephe gibi faşist partilerin emperyalist-kapitalist sistem açısından ne kadar kullanışlı olduğu bir kez daha görünmüş oldu. Ulusal Cephe şoven safsataları ile özellikle solunda zayıflığından faydalanarak işçi sınıfının bir bölümünü kendisine kanalize etmeyi başardı. İşte tam da bundan dolayı emperyalist-kapitalist sistem Ulusal Cephe gibi partilerin bilinçli bir şekilde önünü açıyor.

 

İlk tur seçimleri beklendiği gibi Macron’un, %23, Le Pen’in %21 oyla 2. tura kalması ile sonuçlandı. Yine beklendiği üzere, uyguladığı neoliberal politikalarla halkın tepkisini çeken Sosyalist Parti %6 oyla, dibe düştü. Burada en dikkat çeken oy oranı ise Fransız reformist solun adayı olan Melechon’un %18’lik oy oldu. AB neoliberalizm karşıtı söylemlerle bu oyu alan Melechon halkın önemli bir kısmının gerçek sola yakın söylemlere, politikalara nasıl özlem duyduğunu göstermiş oldu.

 

2. tur seçimleri ise yine bakıldığı üzere Macron’un %65’e, %35 oyla Le Pen karşısında galip gelmesi ile sonuçlandı. Fark ne kadar fazlaymış gibi görünse de, aslında burjuva medya tarafından bu kadar parlatılan Macron’un Le Pen sopasına rağmen oyunun düşük kaldığı görünüyor. Burada tabi dikkat çeken şey emperyalist-kapitalist sistemin Avrupa’da özellikle son dönemde uygulamaya koyduğu “ölümü gösterip vebaya razı etme”  taktiği oldu. Fransız emperyalist-kapitalist sistemi en çirkin ve saldırgan yüzü olan faşist Ulusal Cephe’yi göstererek, halkı Macron’a yani neoliberal politikaların devamına ikna etmeye, bu konuda toplumsal rıza oluşturmaya çalıştı. Nitekim bu taktik Macron’un seçilmesiyle başarılı olmuş gibi görünse de, Fransız egemenlerinin istediği oranda bir toplumsal rıza oluşturamadı. Macron’un aldığı oyun %40 küsürü sırf Le Pen seçilmesin diye Macron’a oy verdi. Ancak halkın önemli bir kısmı da sırf Le Pen sopasına rağmen “ne Macron ne Le Pen” diyerek gerek sokaklarda militan protestoları ile gerekse de daha sonra sandıkta da bu tavrı sürdürdü. Nitekim 2. tur boykot diyenlerin ciddi etkisi ile katılım düşük kaldı ve kullanılan oyların 4 milyonu beyaz oy (yani boş oy, Fransa’da bu oylarda geçersiz sayılıyor) kullanarak burjuvazinin oyununa gelmediğini gösterdi. Bu da yine halkın önemli bir kesiminin emperyalist-kapitalist sistemin “faşizmi gösterip, neoliberalizme razı etme” oyununa gelmediğini, bunları birbirine alternatif olarak görmediğini ve faşizm sopasına rağmen halkın neoliberalizme ne kadar büyük bir öfke duyduğunu göstermiş oldu. Hele hele, 2002 seçimlerinde Fransız egemen sınıflarının yine aynı oyuna başvurup, 2. tura Ulusal Cephe’nin kalmasının ardından neoliberalizm savunucularının %82 oy gibi yüksek bir oy olması, bugünse Macron’un aynı durumda %65’te kalması, düşünüldüğünde öfkenin boyutunu gösterecektir.

 

Bugün bu seçimden en karlı çıkanlardan biri Alman Emperyalizmi oldu. Zira Alman emperyalistleri için AB’de dizinin dibinde oturup, her dediğine evet diyen bir Fransa elzemdi.

 

Her ne kadar Macron seçilmiş olsa da, halkın neoliberalizme öfkeli kısmı onun programını onaylamıyor. Zira daha önceki Sosyalist Parti hükümetinin neoliberal programı halkın büyük öfkesini çekip, zaman zaman halkın kitlesel bir şekilde sokağa dökülmesine neden olmuştu. Macron’un programı da Sosyalist Parti’nin neoliberal politikalarının boyutlandırılıp uygulanmasından başka bir şey değildir. Macron dediklerinin ne kadarını yapabileceği bilinmez ama Macron’a oy verenlerinin %40’nın Le Pen seçilmesin diye oy verdiğini, yine halkın önemli bir kesiminin “ne Le Pen, ne Macron” dediği akıla getirildiğinde, zaten neoliberal sisteminde ekonomik krizinden ziyadesi ile etkilenen Fransa halkının birde Macron’un uygulayacağı program ile yoksullaşmanın, işsizliğin daha da artacağı düşünüldüğünde, halkın neoliberalizme olan öfkesi büyüyecek ve toplumsal muhalefet büyüyecektir. Daha önce defalarca kez Avrupa’da politik değişimlere öncülük yapmış Fransız halkının büyüteceği bu muhalefetin, Avrupa’yı sarma potansiyeline sahip olduğu da akıldan çıkarılmamalı.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu