GüncelMakaleler

ANALİZ | Göçmen Düşmanlığı Değil Ezilenlerin Birliği ve Dayanışması!

Ezilenlerin yaşadığı ve bugün pandemiyle birlikte çığ gibi artan yoksulluk ve işsizliğin nedeni göçmenler değil egemen sınıflardır.

Ankara’nın Altındağ ilçesi Battalgazi mahallesinde, Suriye’den göç eden bir gencin, çıkan kavgada iki kişiyi bıçaklaması sonucu 18 yaşındaki Emirhan Yalçın’ın yaşamını yitirmesiyle canlı yayında bir linç ve yağma saldırısı izledik. Irkçı-milliyetçi sloganlar eşliğinde harekete geçen gruplar, polisin gözü önünde Suriyeli göçmelerin ev ve işyerlerine saldırdı ve yağmaladı.

Bu ve benzeri göçmen-mülteci düşmanı, ırkçı-şoven saldırılara sık sık sahne olan Altındağ’da karşımıza çıkan bu tablo, Türkiye’de son dönemlerde mültecilere yönelik geliştirilen refleksin bir özeti aslında.

Özellikle de son günlerde Afganistan’da Taliban’ın ilerleyişi ve ABD emperyalizminin bölgeden çekileceğini açıklamasıyla Türkiye’ye doğru yaşanan yoğun göçle birlikte göçmen karşıtı ırkçı- milliyetçi histerinin arttığı başka bir deyişle bilinçli bir şekilde körüklendiği çok açık.

Göçmenler Hakim Sınıf Kliklerinin Hedefinde!

Göçmen-mülteci karşıtlığı, düşmanlığı, düzen partileri açısından son derece kullanışlı bir konu. Gerek AKP-MHP gerekse de İYİ Parti-CHP ve diğer düzen partileri açısından bunu söylemek mümkün.

AKP-MHP faşist blokunun, 2011’den bu yana AB ile Suriyeli göçmen ve sığınmacılar başta olmak üzere mülteciler başlığında pazarlıklar yürüttüğü herkesin bildiği bir sır. Hatırlanacağı üzere geçen yıl R.T. Erdoğan, bu pazarlıkta istediğini almak ve el yükseltmek adına göçmenleri otobüslerle sınırlara taşımış ve kapıları açarak AB’ye meydan okumuştu. Nihayetinde süreç, TC ile AB arasında bir mutabakata varılmasıyla sonuçlanmıştı.

TC, Suriye’de emperyalistlerin emriyle ve de aynı zamanda çıkarları uğruna savaşın bir parçası olmamış ve işgal gerçekleştirmemiş, tüm bu yaşananlarda bir rolü yokmuş gibi göçmenlere ev sahipliği yapan, savaştan kaçanları misafir eden bir devlet rolünü oynuyor. Afganistan’dan yeniden artış gösteren göç dalgasıyla, AKP iktidarı bu rolü yeniden oynamaya başladı.

ABD emperyalizminin Afganistan’dan kaçan göçmenler için Türkiye ve Pakistan’ı adres göstermesiyle tartışma uluslararası bir boyuta taşınmış bulunuyor. TC’nin Afganistan’dan gelen göçmenlere yönelik tutumunun, ABD’nin Taliban’la kuracağı ilişki ve TC’nin burada alacağı görevlere, yürütülecek pazarlıklara paralel bir seyir izleyeceğini söylemek mümkün.

Bugüne kadar yansıyan bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla, AKP iktidarı ile ABD arasında, Taliban’la savaşa dahil olmuş 19 bin (aileleriyle birlikte 53 bin kişi) ile ABD destekli hükümetin yanında duran 1 milyona yakın kişinin Türkiye’ye göçü ve burada tutulmasına ilişkin bir anlaşma söz konusu. Göç dalgasının Afgan halkının çok daha geniş kesimlerini Türkiye ve diğer ülkelere taşıyacağı bir gerçek!

AB’nin  Afganistan’dan göç başlar başlamaz, gelenlerin Türkiye’de tutulması gerektiğine yönelik demeçleri de buna işaret ediyor. Bu, Afganistan kaynaklı göç için yeni bir durum. Zira öncesinde Türkiye göç haritasında transit bir geçiş ülkesiydi. Yani İran ve Pakistan’da yaşamayı tercih etmeyen ve Avrupa’yı hedef alan göçmenler, Türkiye’yi mümkün olduğunca hızlı şekilde geçip Yunanistan, Bulgaristan veya İtalya üzerinden Avrupa’ya gitmeyi hedefliyorlar(dı).

Şayet göçmenin parası bittiyse, şartlar uygunsa, Türkiye’de para biriktirmek ve uygun şartları beklemek için kalıyorlardı.

Öte yandan resmi rakamlara göre, Türkiye’de 7 Temmuz 2021 itibarıyla yakalanan 62 bin 687 düzensiz göçmenin 25 bin 643’ünü Afganlar oluşturuyor.

Afganistan’dan doğru yaşanan yoğun göç, düzen partileri arasında birbirinden farklıymış gibi görünen ancak özünde aynı kaynaktan beslenen; Göçmenleri yollara düşüren sebeplerle, devletlerin buradaki sorumluluklarıyla ve sığınmacıların yaşadıkları zorluklarla ilgilenmeyen yeni bir tartışmayı başlatmış görünüyor.

Geniş kitlelerde göçmen ve mülteci karşıtlığı, ırkçı ve şovenist saldırılar olarak karşılık bulan tehlikeli ve yıkıcı bir tartışma bu.

Göçmenler hususunda bu ele alışın gerek kapitalistler devletler gerekse de bizim gibi ülkeler için ortak özellikler gösterdiğini de eklemeliyiz.

Türkiye’de iktidar, göçmen ve sığınmacıları politik birer argüman ve koz olarak görüyor. En başta da dış politika açısından. İçeride ise, AKP’li Yasin Aktay ve diğer yetkililerin itiraf ettiği gibi esnek ve güvencesiz koşullar altında birer ucuz iş gücü olarak sahaya sürüyor, istihdam ediyor. Böylelikle, sınıfın yapısını bozuyor, dengeleri sarsıyor, sınıfın birliğini ve örgütlüğünü parçalamayı hedefliyor.

Derinleşen Çelişkilerin Üstü, Göçmen-Mülteci Düşmanlığıyla Örtülmek İsteniyor!

Öte yandan, göçmenlerin korku ve kaygı, hayata tutunma çabaları üzerinden gerici bir kitlesel taban yaratılıyor ve bu durum iç politikada rakiplere karşı kullanılıyor.

Türk-Kürt ulusları ve çeşitli milliyet ve inançlar arasında düşmanlık ve güvensizlik tohumları atılıyor. Böylelikle ezilenlerin, onları ezen ve sömüren ortak düşmana karşı birleşik mücadelesinin önüne set çekilmek isteniyor. AKP-MHP faşist bloku esasında müsebbibi olduğu toplumsal gerilimden, ırkçılık ve şovenizm devşiriyor.

Göçmen ve sığınmacılara yönelik saldırılarda karşımıza çıkan güçlü Kürt düşmanlığı da bunu gösteriyor. Ege, İç Anadolu ve Karadeniz’de Türk halkını, Kürt düşmanlığı etrafında mobilize eden ve “vatan-millet-sakarya” edebiyatıyla yaşadıkları yoksulluk ve sefaletin gerçek nedenlerinden uzaklaştıran iktidar, benzer bir süreci göçmen/mülteci karşıtlığında da işletiyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu