Makaleler

Dünü ve bugünü ile hapishaneler-1

Hapishanelerin bir kurum olarak tarih sahnesine çıkışı kapitalizmin ortaya çıkışına paralel ve aynı süreçte olduğu görülmektedir.

Yine hapishane denilen kurumun temel değişim süreçlerini ve “reform”larını belirleyen temel olgunun da kapitalist ekonominin ülkeler veya dünya ölçeğinde yaşadığı bunalım süreçleri ile ilişkili olduğunu tarihi gelişmeler incelendiğinde görmek mümkün. Ekonomik gelişmeler kapitalistleri gerek ülkeler bazında gerekse daha geniş kapsamlı olarak bölgesel veya küresel düzeyde yeniden yapılandırmaya zorladığında bu yeniden yapılandırmanın bir ayağını da baskı ve şiddet aracı olan hapishaneler oluşturmaktadır. Bu nedenle kapitalizmde kriz, hapishanelerde “reform” yapısaldır.

1980’lerden bugüne neo-liberal politikalarla yeniden yapılandırılan TC devleti ve aynı kaderi paylaşan diğer devletlerde değişmeyen iki şey vardır. Birincisi “sosyal devletin” her geçen gün küçülmesi, ikincisi “sosyal kontrol” araçlarının sürekli olarak geliştirilir, kitlelerin günlük yaşamlarında artan bir şekilde yer alması, devlet tarafından daha sistemli olarak kullanılmasıdır. Yani devlet güvenlik dışındaki alanlarda “küçülme”ye gidip, sermayeyi palazlandırmak adına bu alanları özel sektöre devrederken güvenlik alanında, kitleleri kontrol edebilmek, zaptu-rapt altında tutabilmek amacıyla sürekli olarak yeni yatırımlar yapmaktadır. Bu dönemde Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı –Genelkurmay’ın- bütçelerinin, diğer bakanlıklarınki azalırken, daha önceki dönemlere nazaran arttığı bunun somut göstergesidir. Yine devletin, sürekli olarak polis ve gardiyan alması, artan bir hızla hapishane yapımı, her ilde, ilçede yaygınlaştırılan mobeseler, “Trafik Kontrol Merkezleri” vb.leri kitlelere mal olan, gözle görülür uygulamaları bu politikaların somut yansımalarıdır.

Devlet aynı politikanın ürünü olarak, toplumu kontrol altında tutabilmek için, polis-asker ve diğer güvenlik unsurlarını her türlü teknolojik araçla donatıp, bu alt yapısını geliştirip genişletmekte; okuldan, hastaneye, bankadan belediyeye kişinin yaptığı her işlem kayıt altına alınıp, sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı altında toplanması sayesinde kişiye ait bilgiler bir bilgisayar tuşunun ucuna taşınıp güvenlik bürokrasisinin hizmetine sunuyor. Tüm yatırımlar, neo-liberal politikalar paralelinde her gün biraz daha küçülen devletin büyüyen sosyal patlama korkusunu ve bu korkuyu gidermek için uygulamaya soktuğu sosyal kontrol politikalarına verilen önemi göstermektedir.

Elektronik kelepçe, denetimli serbestlik ve hapishaneler bu kontrol politikalarının bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeniden yapılandırmanın mimarı olan ABD, hapishanelere yönelik uygulamaların da ilk uygulandığı yer oldu. Onu İngiltere ve Avustralya izledi. 1990 sonrasında birçok ülke “hapishane reformu” politikalarını politikleştirmeye başladı. Bu nedenle, Türkiye’deki hapishanelerin dünü ve bugünü daha iyi anlayabilmek için ABD, İngiltere ve Avustralya’daki hapishane uygulamalarını incelemek gerekiyor.

 

Yeniden yapılandırmanın ilk adımı: Yeni ceza yasaları ve özellikleri

ABD’de 1970’lerin sonlarında mevcut ceza yasaları “aşırı yumuşak” denilerek “suçun önlenmesi” ve “suçla mücadele” kavramları ön plana çıkarılıp “suçun üzerine sert git” konsepti benimsendi. Bu konseptin sonucu olarak hem eyaletler hem de federal düzeyde birçok yasa çıkarılmıştır. Bu yasalarla belirli suçlar için ön görülen hapis cezalarının süreleri uzatılmış, şartlı tahliye kaldırılmış ve bunu “suç” türleri için zorunlu asgari hapis cezaları getirilmiştir. Böylece 1970’lere kadar uygulanan “belirsiz” ceza sisteminden “belirli” ceza sistemine geçilmiştir. “ Belirsiz” ceza sistemi, ceza verme aşamasında yargıcı takdir yetkisi vermekte, cezanın süresi ve tipi ile birlikte yargıçlar belirlemekte, mahkemeler yasanın ön gördüğü minimum ve maksimum ceza aralığında ceza belirleme yetkisi kullanmaktaydı. Yine bu sisteme de mahkûmun serbest bırakılması şartlı tahliye kurullarına bağlanmış durumdaydı.

1970’lerle birlikte sabit ceza sürelerini getiren “ belirli” ceza sistemine geçirmiş ve yargıçların şartlı tahliye kurullarının takdir yetkileri kaldırılmıştır. Bu sistemin bir diğer adımı da yasal düzenlemelerle ceza sürelerinin uzatılmasıdır. Hem ceza sürelerinin hem de infaz sürelerinin uzatılması (şartlı tahliyelerin engellenmesi) hapishane nüfusunun hızla artmasına neden olmuştur ki; burjuvazi de bunu amaçlamaktadır. ABD’de 1980’lerden itibaren ceza sisteminde “ cezalandırmalarda kesinlik ilkesi” benimsenmiştir. Buna göre verilen cezanın tamamının veya tamamına yakını hapiste geçmektedir. Şartlı tahliye kaldırılmış, mahkûmlar sadece idare ile işbirliği yapmaları durumunda % 15 oranında bir indirimle “ ödüllendiriliyor”lardı. ABD Federal Hükümeti hapis cezalarının en az % 85’inin çekilmesi zorunluluğu getiren eyaletlere yeni hapishaneler kurmaları ve mevcut olanları genişletmeleri için teşfik verme kararı aldıktan sonra tüm eyaletler ceza sistemlerini buna göre düzenliyorlardı. % 20 artış yapabilme yetkisini hapishane idarelerine vermiş, mahkemenin belirlediği cezanın üzerinde hapiste tutmaya gidilebilmiştir.

ABD’yi “cezada kesinlik ilkesi” uygulamasında 1989’dan itibaren Avustralya, Mart 1996’dan itibaren de “white paper” adı ile kamuoyuna açıklanan uygulaması ile “cezalandırmada dürüstlük ilkesi” manipülasyon etiketi ile İngiltere izlemiştir. Bu yasaların amacını ve sonuçlarını anlamak için ABD’de bir tek eyaletteki mahkûm sayısı ve zindan sayısındaki değişime bakmak yeterli olacaktır. Kaliforniya’da 1980’e oranla 1997’de mahkûm sayısı 6 kat artmıştır. 1984-1991 arasında bu eyalette ceza sürelerini uzatan binden fazla yasa çıkarılmıştır. Bu eyalette artan mahkûm sayısı 17 tane yeni hapishane yapılmasını gerektirmiştir. Aynı tablo hem ABD’nin diğer eyaletleri için hem de Avustralya ve İngiltere ile daha sonraları bu yasaları pratikleştiren Latin Amerika ülkeleri ve diğer ülkeler için de geçerlidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu