GüncelManşet

(Haber-yorum) Affedersiniz, bunlara da kadın diyorlar

İstanbul’daki Çağlayan Adliyesi, bugün (7 Ağustos) farklı bir atmosferdeydi…

Bir yanda Ramazan Ayı’nın Kadir Gecesi’nde, sahur vakti başlayan operasyon dalgalarıyla, Cemaat’in polis teşkilatı içindeki yapılanmasına yönelik aylardır sinyali verilen gözaltı ve tutuklama furyasının ardından sorguları süren polislerin aileleri, adliye bahçesindeki bekleyişlerini sürdürüyorlar. Tüm basın orada ve bazı CHP milletvekilleri de…

Diğer yanda da Rojava-Cizre sınırından Türkiye’ye geçmek isteyen Rojavalı bir kadının, Katran Sınır Karakolu’na bağlı askerler tarafından tecavüze maruz kalmasını protesto etmek için biraraya gelen kadınlar vardı.

Yakınları olan polislerin uğradığı “haksızlığa, hukuksuzluğa” tepki göstermek için biraraya gelenlerle, hiç tanımadıkları ama bir kadının uğradığı haksızlığa karşı biraraya gelenlerin biraraya geldiği yer oldu Çağlayan Adliyesi…

 

Dünyanın “en mağdurları”!

Ancak bu “biraraya geliş”, çok bilinçli yapılan bir şey değildi ve elbette 2 ayrı dünyanın arasında bir köprü kuramadı. Çünkü daha bekleyiş sırasında bile; kadınların giyimi-kuşamı ve belli ki devlete karşı gelenlerden oluşları başlı başına bir uzaklık sebebiyken, hem devletten hem askerden hem polisten hem de erkeklerden hesap soran sloganların atılmaya başlamasıyla bu “uzaklık” ve “ayrı dünyaların insanı olma” olayı derinleşti. Hele de Kürtçe, hele de Rojava kelimeleri geçtikçe…

Görülen o ki; dünya hala onların etrafında dönüyor ve hala dünyanın “en mağduru” onlar! Demokrasi, adalet, hak, hukuk diye diye isyan eden bu kesimlerin damarlarında hala kadın ve Kürt düşmanlığı mevcut. Klik (siz ona “it” de diyebilirsiniz) dalaşında şu an mağdur edebiyatına sarılan ve dünyaları kendinden menkul olanların, yani Gülen Cemaati’nin, Rojavalı kadın için biraraya gelenlere yaklaşımını görünce, AKP zihniyetinden pek de bir farkı olmadığını anlamak zor olmasa gerek.

Orada kendimi tutmasam, az kalsın, tutup polis ailelerinden Rojavalı kadın için eylem yaptığımızdan dolayı özür dileyecek ve “Affedersiniz, bunlara da kadın diyorlar” diyecektim!

Ekleyelim; Cemaat’in avukatlığına soyunan ve ailelerle poz veren CHP’li milletvekilleri de Rojava eylemini görünce adeta ortadan kayboldular.

 

“Kadınların bedeni savaş meydanı değildir”

Biz konumuza dönersek;

Kadın örgütleri ve forumları; bugün; 17 Temmuz’da Rojavalı kadına tecavüz eden TC askerleri ve Bölük Komutanı hakkında soruşturma açılması ve sorumluların görevden alınarak cezalandırılması için suç duyurusunda bulundular.

Aralarında Yeni Demokrat Kadınlar’ın da bulunduğu 59 kurumun imzasını taşıyan suç duyurusu için ilk olarak adliye önünde buluşan kadınlar ilk olarak bir açıklama yaptılar.

Tecavüzcü devlet/askerler hesap verecek”, “Erkek devlet şiddetine son”, “Kadınların bedeni savaş meydanı değildir”, Jin, jiyan, azadî”, “Jin şer naxwazin, aşitîye dixwazin”, “Diren Rojava/Şengal, kadınlar seninle” vb. sloganlar atan kadınların adına açıklamayı Deniz Bayram yaptı.

Tecavüzün bir savaş silahı olduğu bu coğrafyada şimdi de Rojavalı kadınların birer savaş alanına dönüştürülmektedir” diyen Bayram, “Bu tecavüz, yalnızca askerlerin eylemi, suçu değil, Türkiye devletinin savaş ve sınır politikalarının bir sonucudur” vurgusunu yaptı.

Bu uygulamaların sınırı geçmek isteyen kadınların bedenlerine yönelmesine, bu sindirme ve savaş politikasına derhal son verilmelidir” denilen açıklamanın ardından kadınlar, adliyeye girerek suç duyurusunda bulundular.

Bir YDK’lı

(Kaynak: www.yenidemokratkadin.net)

 

[widgetkit id=826]

 

{youtube}http://www.youtube.com/watch?v=_eReZvcY0js&feature=youtu.be{/youtube}

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu